Pazartesi, Kasım 03, 2008

EKONOMİK GÜÇ=BOL MADALYA!

Olimpiyatlardaki başarısızlık ekranlarda bir süre tartışıldı, ardından gelen devşirme altın ve gümüş madalyalardan sonra ortalık duruldu. Oysa olimpiyatlarda başarılı olan ülkelere yakından bakıldığında neredeyse hepsinin ekonomik refaha sahip, kalkınmış ülke sporcuları oldukları görülebilir.


Yani ne kadar çok ekonomik gücün varsa o kadar çok sporcun madalya çıkarabiliyor.
Ekonomik gücün varsa halkın da refahı var demektir. Refahı olan halk geçim derdini düşünmediği için spora daha yatkın ve başarılı olabiliyor tabi.
Bizde bu olası mıdır?
İnsanımız karnını doyurmayı mı düşünecek, yoksa çocuklarının sporcu, topçu yoksa popçu olmasını mı?
"Çocuğu yaz spor okuluna, yüzme, judo, güreş, tenis ya da basketbol yaz okuluna gönderdik de okul kayıt masrafları ne olacak? Hadi diyelim ki çocuk hem yazdan öğrendiği yüzmesini geliştirecek, hem de okuluna devam edecek? İyi de bu çocuğun bir Michael Phelps ya da Usein Bolt olabilmesi mümkün mü?
Beslenmesi ayrı, psikolojisi ayrı, giyim kuşamı apayrı bir dert... Ekonomik krizler...
Terör...
Trafik canavarı...
Ergenekon...
Politik kaos...
Gelecek endişesi...

Yahu ne madalyası, ne başarısı?

Phelps'in kullandığı günlük 12 bin kalori ile Türkiye'de bir mahalle doyar(!)

Mehmet Demirkol'un "Enerji Politikaları" başlıklı son yazsında dediği gibi:

"Mesele olimpiyat madalyası kazanmak değil. Hiç kazanmayabilirisiniz. Sorun değil. Mesele oraya 100 favori sporcuyla gidememek. Yani sporcu yetiştiren, spor yaptıran ve hayata hazırlayan bir sisteme sahip olamamak"

İyi de bu sistem nasıl kurulacak?
Elbette ekonomik güç ve refah ile...
TV programlarında tartışılan konu bu ülkenin spor politikasının olup olmadığıydı.
Sanki öteki alanlarda bir politikası varmış da sporu tartışıyoruz.

***
Bugün ajanslara düşen bir haber ülke ekonomisinin hiç de iyiye gitmediğini bir kez daha gözler önüne serdi.
200 TL'lik yeni banknot çıkıyormuş yeni yılda.
Fakat tartıştığımız konu ekonominin ve paranın düştüğü durum değil, parada Atatürk'ün resminin yer alıp almaması...Yunus Emre sanki bu toprağın değeri değil de, paradaki resmin ne olup olmaması tartışılıyor!
Bu da gösteriyor ki; biz hiçbir zaman olimpiyat yapamayacağız ve gelecek olimpiyatlardaki başarı gene devşirmelere kalacak:
"Biz Elvan'ı, Ramazan'ı, Cem'i, Melek'i kendi adımıza yarıştırırken başka toprakların kaybetmesi muhtemel çocuklarını kurtarıyoruz. Burada sokaklarda binlerce çocuk yardım beklerken" diye eklemiş son yazısında konuyu toparlarken Mehmet Demirkol...
Sözün özü aslında ekonomik!
TL'den sıfır atılalı 3 yıl olmuyor...
Sıfır atılması bahanesiyle en yüksek banknot 50 milyondan 100 milyona (affedersiniz) 100 YTL'ye çıkartılıp çaktırmadan devalüasyon yapan bu hükümet şimdi de 200 TL etiketli parayla "TL değer kazandı" yalanlarına yeni bir kılıf arayacak.
Zira, 20 ay kaldığım İsveç'te en büyük banknotunu son ayımda görebilmiştim. Genelde 500 kronlar piyasada dolaşırdı. En büyük kâğıt para bin kronu bir defa görebildim.
Oysa Türkiye'ye geldiğimin (15 Nisan 2005) ikinci haftasında 100 YTL ile karşılaşma şerefine nail olmuştum. Daha dört ay önce piyasaya sürülmüş 100'lükün halini görseniz ağlardınız.
Bir para bu kadar mı yıpranıp, bu kadar çabuk mu ayağa düşer!
İşte o an anladım ki, bu ülkenin ekonomisi yalan ve dolan üzerine kurulu, anladım ki, olimpiyatlarda başarı hayal...
Anladım ki, bir şeyi salt bir kişinin anlaması yetmiyormuş...
Lakin "anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna" yalanmış!
Kaynak:http://www.dorduncukuvvetmedya.com/dkm/article.php?sid=11446

Hiç yorum yok: