Pazartesi, Kasım 03, 2008

BU ÜLKEDE GAZETECİ OLMAK YA DA OLAMAMAK!

İşte bütün mesele bu... Çok yakından tanıdığım işsiz bir gazeteci arkadaşımla karşılaştım geçen, bir süredir yolumuz kesişmiyordu. "Ne var ne yok, hal hatır, iş güç?" diye sordum ayal üstü, sorduğuma da soracağıma da pişman oldum!

"Valla sorma..." dedi önce ve devam etti saymaya; 'Ne var 'diyorsan, dert, sorun, tartışma (aile içi) sıkıntı ve yığınla problem....(Memleket meseleleri ise işin tuzu biberi) 'Ne yok'a yanıtım ise iş yok, para yok, huzur yok, mutluluk ara ki bulasın!'

Ve sonuna da ekledi:

- Korktuğum şey geçen başıma geldi. Hastalandım. Malum 8 yıldır işsizim. Ne sosyal güvencem var, ne de doktora gidecek para!

Şaşkınlıkla arkadaşımı dinliyordum, dikkatli bakınca yorgunluğu ve soluk benzi, çatallı çıkan sesi daha çok gözüme batmaya başladı. Belli ki ciddi bir sorun yaşamış!

-Yahu kardeşim, geçmiş olsun. Peki ne yaptın, ne ettin de tedavi oldun? Şimdi nasılsın?

-Biraz iyi gibiyim...

-Tedaviyi nasıl hallettin, doktor filan!

-Yapılana pek tedavi denebilir mi bilemem ama mahallemizdeki polikliniğe gidip emekli babamın adına bazı ilaçlar aldık. Oysa ilaçlar benim içindi. Sağ olsun oradaki halden anlayan genç doktor buna göz yumdu. Biliyorum doğru değil, lakin ne edecen mecburiyetten. Hoş sigorta olsa da ne işe yarayacak ki, baksana şu özel hastanelerin ettiğine?

"Ah be arkadaşım keşke aktif gazeteci olaydın da 212'den sigortan işleseydi" diye ekliyorum ki, gerçeği yüzüme vurdu...

"E ne olacaktı ki, 212'den sigortalı olmanın bir hükmü mü kaldı, sağ olsun hazreti başbakan yönetimindeki yüce(!) AKEPE hükümeti sağlık sisteminde çığır açtı(!) işe önce gazetecilerin, ezilen gazetecilerin haklarını gasp etmekle başladı. Ama Allah var bunda Tayyip efendiye kızmıyorum, asıl kızdığım anlı şanlı gazetecilere, eli kalem tutan bir teki bile bu konuyla ilgili tek satır yazmadı. Koskoca ulusal medya çalışanlarının sendika kurma hakkı bile yok. Bir de bizim gibi yerel medya çalışanlarını düşün... Söküğünü dikemeyen terzi gibiler. Hükümet de bir sağdan, bir soldan vurup duruyor, olan gariban ve yıllarca işsizlikte gazetecilik sıfatını bile yitirmiş bizim gibilere oluyor!"

-Haklısın...

-Haklı olsam kaç çeker? Umurunda mı Can Dündar'ın Ali Kırca, Mehemt Ali Birand'ın, umurunda mı Ahmet Hakan, Fehmi Koru, Nazlı Ilıcak veya Zülfü Livaneli, Cüneyt Arcayürek ya da Mehmet Barlas efendilerin? Geç bunları, Recep Tayyip Erdoğan'ın ne kadar içini cızlatıyor? Bay Deniz Baykal aldırıyor mu sanıyorsun bunlara, Devlet Bahçeli'nin, Yaşar Büyükanıt paşamızın şeyinde miyiz biz!

-Onların derdi başka canım!

-Haklısın, onların derdi memleket meseleleri... Ne de olsa bu memleketin en alt tabanında kalanlar onların dertleri altında inim inim inliyormuş, dert mi? Ergenekon, vergenekon, açma-kapama davası, kasap havası, geç bunları anam babam geç bunları. Bize haram, bu topraklarda yaşayanlara huzur ve mutluluk haram, bugün tartıştıklarımızın 10, 20, 30 ya da 40-50 yıl önceki tanımlamaları neydi anımsıyor musun? O zaman vitrinde İnönüler, Menderesler, Bayarlar vardı, sonra Ecevitler, Demirel, Erbakan ve Türkeşler memleketi ziyan etme bayrağını devraldı. Gelen gideni arattı. Sonra Özallar, Çillerler, Mesutlar, Bahçeliler türedi... Ve derken Hazreti Tayyip Erdoğanlar Güller, Baykallar sahnedeki yerlerini aldı. Lakin sahnelenen senaryo hep aynı. Birbiriyle didişen, tahammülsüz, saygısız, güven vermekten uzak, kendi yandaşlarını öncelikle gözeten sistem aynen devam etmekte!

-Haklısın Türkiye bu zihniyetten çok çekti kaybetti.

-Evet, yani ben de etik ve doğru olmadığını bildiğim halde ihtiyacım olan ilaçları babamın adına yazdırıyorum işte! Kaldı ki bu ülkede etik olan ne var, doğru olan ne, ya adalet, hak hukuk? Benim hakkımı savunamayacaksa, o zaman da kendi adaletimi kendi hak ve hukukumu oluştururum.

-Ne o mafya mı olacaksın yoksa?

-Yok be dostum, ben sadece kendim için, yaşamak, var olmak, nefes alabilmek için yapacağım dediklerimi, bilirsin beni, tanırsın. Mafyayla, hırlıyla, hırsızla işimiz olmaz! Biraz yalaka olabilseydim bunca yıl işsiz kalır mıydım?

***

Haklıydı arkadaşım... Ne diyebilirdim ki, "acil şifalar" dilemekten başka. Ağır adımlarla uzaklaştı yanımdan, söylediklerini bir daha düşündüm, "haklısın dostum, haklısın ama kimin umurundaki haklı olmak!" diye mırıldandım ardından.

Olsun benim umurumda ya. Uzaklaşırken buruk bir şekilde el salladı sokağı dönerken, acı bir tebessüm belirdi yüzünde...

Kaynak: http://www.dorduncukuvvetmedya.com/dkm/article.php?sid=11202

Hiç yorum yok: