Hani "12 Dev Adam" diyorlar ya...
Bu "dev"lik her ne kadar uzun boylarından ötürü olsa da, onlar gaza getirmek için uydurulmuş ve zaman zaman işe yarayan bir motivasyon yöntemi aslında.
Athena müzik grubunun ilimize doladığı marşın sözlerine bakıp da aldanmayın sakın, çünkü bu basketbolcuların gerçekten de "dev mi cüce mi?" olduklarını anlamak kolay değil.
Çünkü gerçekten İspanya'da dev arıyorsanız onlar da NBA oyunculardan kurulu ABD takımı.
Dünya Şampiyonası’nda maçlarını Bilbao'da oynayan basketbol Milli
Takımımızı ABD karşısında izlerken, ilk 3 periyot ortaya koyduğu performansına
bakıp, “Bu takım böyle oynasın, finale
kadar kimse durduramaz, gerçek dev gibi oynadılar” demiştim.
Ama o da ne, hemen ertesi (izleyemediğim) maçta Ukrayna
önünde bana düşüncelerimi yedirten bir sonuçla yenilmiş.
Bu kadro hem genç, hem de deneyimli oyunculardan kurulu. NBA
patenti bir tek Ömer’de var. Ersan İlyasova
ve NBA’da yıldızı parlayan Enes Kantar
gibi iki önemli silahtan yoksun olan Milli Takım’ın önceki şampiyonalara
nazaran en daha “takım” görünümünde
olması en önemli özelliği olarak karşımıza çıktı.
Türk Basketbolu’nun Efes
Pilsen ekolünden yetişmiş en önemli basketbol adamlarından biri olan Ergin
Ataman’ın da bu “takım kimliği”nin
oluşmasında katkısı yadsınamaz.
Çünkü daha önce Aydın
Örs, ardından da Bogdan Tanjevic
yönetimindeki Milli Takımlar, takım olmaktan çok uzaktı. Üstelik kadroda,
Mirsad Türkcan, Hidayet Türkoğlu ve Mehmet Okur gibi NBA’de kariyer yapmış
yıldızlarımız olmasına rağmen büyük hayal kırıklıkları yaşamıştık. Bir tek
Japonya’daki kadroyu ayrı bir yere koymak gerek. 2010’da Türkiye’de yapılan
Dünya Şampiyonası’nı ise değerlendir dışında tutmak istiyorum.
İspanya’ya gelen bu yeni Milli Takım nereye kadar gider bilmiyorum,
ancak Finlandiya karşısında 14 sayı geriden gelip maçı 68-68’le uzatmaya
taşıması ve sonrasında 77-73 kazanması hem takdir edilmeli, hem de üzerinde
ciddi şekilde tartışmalı.
Ukrayna da, Finlandiya da bizim düzeyimizde olan takımlar
değil. Ukrayna’ya kaybettik, Finler’i de ölüp ölüp dirildikten sonra geçebildik.
Yeni Zellanda maçında 12 sayı geriden geldiğimiz gibi, “14 sayı geriden, son saniyede maçı uzatmaya
taşımak, ardından kazanmak da başarı değil mi?” diye değerlendirilebilir
elbet.
Evet ama “bu maç
nasıl bu hale geldi, nasıl ve neden 14 sayı geri düştük” onun da muhasebesini
yapma gerek.
Evet, Finlandiya inanılmaz bir 3’lük yüzdesiyle oynadı…
Evet, top onları daha çok
sevdi…
Evet, biz çok kötü
oynadık…
Fakat, maçın kırılma anlarında öyle aptalca ve basit hatalar, yanlış top tercihleri yaptık ki, maçı
uzatmaya götürmeden koparmak işten bile değildi.
İşin üzücü tarafı ise bu yanlış tercihlerin ve hataların deneyimli isimlerden gelmiş olması.
Neyse ki, yine aynı isimler, Ender Aslan, Kerem Tunçeri, Emir
Preldzic ve Ömer Aşık (ki Ömer buna rağmen skor yükünü de sırtlayan isim oldu)
biraz daha dikkatli olabilselerdi, izleyenlere ecel terleri döktürtmezlerdi.
Yani bu anlamda Ergin hocaya pek bir şey diyemiyorum. Zira o
kritik hücumda sahaya girip Ender’in kulağından tutup, “içeri drive et, önün kapatılırsa topu uzunlara indir” diyecek hali
yok elbette.
Fark 1 sayıya düşmüş, Ender boyalı alana hareketlenip,
uzunlara asist yapacağı yerde saçma sapan bir tercih ile Topu Kerem Gönlüm’e
atmaya çalışırken top kaybı yaşamamıza neden oldu. O anda, ekran başında maçı izlerken
“buraya kadar, maç gitti” dedim. Allahtan,
ardından gelen Finlandiya hücumu sonuçsuz kaldı ve bir hücum önce Ender’in yapmadığını,
Boşnak Emir, akıllıca bir devinimle potaya kadar sokulup, dip çizgide bekleyen
Cenk Akyol’a muhteşem bir asist yaptı. Asist yaptı diyorum, çünkü ABD maçının
parlayan yıldızı Cenk, bitime 4 saniye kala skoru eşitleyerek, maçı uzatmaya
taşıdı.
İşte bu noktada belki Ergin Ataman’ı, Cenk ve Oğuz Savaş’ı
daha fazla kullanmadığı için eleştirmek mümkün olabilir. Çünkü Oğuz Yeni
Zellanda, Cenk de ABD maçında takımın en iyi isimleri arasındaydı.
Finlandiya maçında ise iki oyuncu final anlarında sorumluluk
alarak belki de maçın kaderini değiştiren adamlar oldu.
Sonuç itibariyle ortadaki gerçek, “geriye düşmüş olsa da pes etmeyen bir takım var ortada” Finlandiya’nın
tek silahı 3’lük atışlardı. Biz ise onlardan daha “takım” olduğumuz için kazandık.
Gruptaki son ve 5. maçımız olan Dominik Cumhuriyeti önüne bu
hatalarımızdan ders alarak çıkarsak, grubu 2. olarak bitirmemiz de zor olmaz. 2
olarak gruptan çıkmamız da bizi final yolunda umutlandırabilir.
Haydi hayırlısı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder