Çarşamba, Mart 16, 2016

Türkiye halklarının ortak düşmanı PKaka…

Bakın Türk demiyorum, Türkiye diyorum. Çünkü PKaKa’nın son saldırıları sonucu artık asıl amacının tüm çıplaklığı ile ayyuka çıktığını söylemek zor değil!
Halk düşmanlığı…
Biz bitiyoruz, gider ayak herkesi/her şeyi yakalım, yıkalım!
Oysa PKaKa’nın ortaya çıktığı ilk yıllarda yaptığının da bugünkünden farklı olmadığını bilenler, silahsız Kürt köylülere, köy ve mezralara, Güneydoğu’ya atanmış öğretmen, görevli mühendis ve silahsız acemi askerlere yönelik ilk saldırıları gerçekleştirdiğini de anımsayacaklardır.
1976 yılında Ankara’da küçük bir gruplaşma halindeyken 1978 yılından itibaren Hilvan-Siverek civarında kimi aşiretlerle kendisi gibi düşünmeyen solcuları ve Kürtleri hedef alan eylemlerle sesini duyurmuştu ve o zamanlar PKaKa adıyla değil Mekaplılar olarak anılıyordu. 
15 Şubat 1984'e gelindiğinde ise tamamen ayrılıkçı bir kimlikle, pusu kurup, saldırılar düzenlerdi terör örgütü; aradan 32 yıl geçtikten sonra eylemlerini bombalı, tuzaklı düzeye taşıyarak, yine silahsız insanları hedef alması şu soruyu akıllara getiriyor: Nereye kadar?
Evet nereye kadar gidecek bu kan, kin ve nefret?
Ve kime, neye hizmet?
Bu arada; özellikle HDP ve kimi de PKaKa sempatizanı arkadaşlar, yazılarımda terör örgütüne (ki terör örgütü olduğu dünyaca tescilli bir durumdur)  PKK değil de PKaKa diye yazmamı eleştirmişlerdi.
Evet bilerek PeKaKa ya da PKaKa diye ifade ediyorum, çünkü insanlık namına hiçbir kuralı tanımayan bir yapılanmaya tepkimi ancak bu şekilde koyabiliyorum.
Diyeceksiniz ki, “Yahu adı üstünde, bu bir terör örgütü. Ne kuralı ne insanlığı!”
Evet, ama gel de bu örgütü, halkı için direnen haklı bir mücadele yürüttüğüne inanan,  teröristini de gerilla kabul edip kahramanlaştıranlara anlat!
Başından beri söylediğim bir şey var: PKaKa’nın amacı asla üzüm yemek olmadı. Başından beri bağcıyla uğraştı ve bugünlere gelindi.
Bunun en somut örneği de bence AKaPa (Adalet Kalkınma Partisi) döneminde yürütülen barış süreci sonrası, örgütün siyasi uzantısı olduğu yedi düvel tarafından bilinen ve inkar edilmeyen HaDePa’nın (Halkların Demokratik Partisi) son seçimlerde 80 vekil ile parlamentoya girmesine rağmen, (Türkiye halklarının değil sadece terör örgütünün partisi olduğunu kanıtlarcasına) bunları bir kalemde silerek, siyasi çözümü yok sayıp şiddete karşı direnememesiydi...
Bugün yaşanan bu kanlı günlerin, “Barış Süreci” adıyla sahnelenen oyunun ikinci perdesi olduğunu düşünüyorum.
Sanki geniş bir kitle oyunun 10 dakikalık arasında kalmış gibi…
Bu bir oyun; yönetmeni kimidir, kimler piyon, kimler figüran, kimler senarist, bilen biliyordur da… ..gerçek olan; ve fark etmesi gerekenlerin göremediği; bu oyunun kazananın olmadığı gerçeği…
İmralı’daki bebek katilinin kendisini kurtarmaktan başka derdinin olmadığı da ortada. Kürt halkı umurunda değil; zaten böyle olsaydı, ilk saldırılarında günahsız Kürtleri hedef almazdı.
Ve şimdi; yine hedefte halk var ve saldırıya uğrayanlar sadece Türkler değil; PKaKa’nın düşmanı tüm Türkiye halkları…
Ölenlere bakın hele; Laz, Kürt, Türk, Arnavut, Boşnak, Çerkes, Arap, Roman, alevi, sunni, ateist…
Yaşlı, kadın, genç, çocuk…
Böyle özgürlük savaşı mı olur?
Peki ya son bombalı saldırılar?
AKaPa hükümetine yapılan eleştirilere tepki gösterenler, özeleştiri yapmak yerine, “Nerede yanış yapıyoruz?” diye sormak yerine, birlik beraberlik içinde olunamadığından, suçlama yapıp yanlarında yer almayanlara karşı argüman geliştirip iktidarı savunmaya çalışıyorlar ama şunu unutuyorlar:
“Ya tarafsın ya da bertaraf olursun” diyerek milleti bölen, “Bana %50 yeter” diyen kendileri değil miydi?
Şimdi; dışladıkları insanlara seslenip; “neden birlik olamıyoruz?” diye tepki gösteriyorlar!
Allah Allah, neden acaba?
AKaPa hükümeti elbette tek sorumlu değildir ama bir ülkenin başkentinde altı ay arayla üç büyük patlama oluyorsa ve onlarca silahsız masum insan hedef alınıyorsa ve bunun önlemi alınamıyorsa birileri sorumlu olması gerekmiyor mu?
Dünyada (Ortadoğu dışında) bir başka yerde yaşandı mı acaba? Altı ayda üç büyük katliam yapılsın ve devlet bunu önleyememiş olsun?
Var mı bir örneği ve varsa; hiç kimse sorumluluk üstlenemeden hala görevinde kalabilir mi?
https://medium.com internet sitesinde yer alan bilgiye göre; 140journos adlı platform,  2011'de Suriye’de savaşın başlamasından bu yana Türkiye’de gerçekleşen saldırıları derlemiş.  Son 5 yıllık süreç içerisinde, DeHaşKaPe-Ce ve PKaKa ile yaşanan çatışmaların sayısı bir değil, beş değil, on değil, tamı tamına 23…
Evet, son Ankara katliamıyla birlikte toplam 23 bombalı silahlı saldırı gerçekleşmiş ve devlet bunları önleyememiş…
Peki bu durumda kimi suçlamak gerek?
Kanarya sevenler derneğini suçlayacak değiller ya?
Ülkeyi kim yönetiyorsa o suçlanır!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geleneksel muhtarlar buluşmasında yaptığı açıklamada; "Tayyip Erdoğan gitsin demek, 'Bizim tüm siyasetimizi, tüm çalışmalarımızı, üzerine bina ettiğimiz milletimizin, bayrağımızın, vatanımızın, devletimizin tek olması anlayışı yıkılsın' demektir" açıklamasını yaptı.
Yani diyor ki Sayın Cumhurbaşkanı, “Ben gidersem, yıkılırsınız, ekmeğiniz, geliriniz biter, yok olursunuz…” Ve bunu da “Bayrak, vatan, millet ve devlet” argümanlarını kullanarak yapıyor ki, duyan da, sanki  Erdoğan yokken Türkiye mağara devrinde yaşıyordu ve medeniyet AKaPa ile geldi sanacak.
Bu arada, kimse Erdoğan gitsin demiyor, eleştirenlerin istediği Cumhurun, yani halkın reisinin tüm cumhuru bir bütün olarak kabul etmesi ve taraflı tarafsız herkesi kucaklayıp, “Ya tarafsın ya da bertaraf olursun” dememesi…
Yoksa, seçilmiş bir Cumhurbaşkanını ne diye istemesinler. Sıkıntı, Erdoğan’ın yeminini ettiği tarafsızlık ilkesine uymaması…
Sayın Erdoğan’ın, 7 Haziran seçimlerinden sonra yaptığı “Verin 400’ü bu iş huzur içerisinde çözülsün” açıklamasından sonra huzurun sağlanamaması…
Son saldırıların ardından Erdoğan’a yakın yayın organlarının ve gazetecilerin, “Ya başkanlık ya kaos” ve “Terörle yaşamaya alışacağız” tarzı haber ve yorumlarıyla yarına dair umutlarımızı da köreltiyor olması ayrı bir gerçektir.
Tüm bu açıklamalar, Tayyip Erdoğan’ın tek amacının başkan seçilip kendini kurtarmak olduğu izlenimi kuvvetlendirdiğini de anımsatmak isterim…  
Yoksa, ülkede o kadar sorun ve sıkıntı varken, Erdoğan ve avanesi ne diye ısrarla ve inatla “İlle de başkanlık, bu ülkeyi başkanlık kurtaracak”, diye dayatsın ki?
Niye ki?


Hiç yorum yok: