Çarşamba, Eylül 02, 2015

Vicdanlar rahatladı, haydi şimdi yatmaya(!)

Sosyal medyada sapır sapır kıyılarımıza vuran mazlumların cansız minik bedenlerinin fotoğrafları paylaşılmaya başlandı…
Bir baktım, ikinciye yüreğim el vermedi bakmaya…
İlk kareyi gördüğümde şunu sordum kendime: Bir ana-baba, evlatlarını nasıl böylesi bir tehlikeye atabilir ki?
Üstelik o yolculuğa çıkmak için üstüne para da ödüyorlar…
Bir ölüm kaç para?
Benim hayatım ne kadar eder?
Ya sizin ki?

Ölümden kaçıp ölüme koşmuşlar, koşuyorlar, bu gidişle, dur denilemezse koşmaya devam edecekler.
Bu yazıyı kaleme almaya başlamadan önce Bursa Fomara Meydanı’ndan geçip Zafer Plaza AVM’nin klozetlerinden yararlanıp malum ihtiyacımı halletmeye gidiyordum. Giderken de, İnSanat’ın hemen yakınındaki Suluki Cami’nin avlusuna konuşlanıp mendil açmış bir Suriyeli aile gözüme ilişti, hemen az ötede ise minik kızları, yere şapka sermiş belki de bir lokma ekmek için para bekliyordu…
elim cebime gitti, "avuçladığım bozuklukları versem, biter mi sorun, çözülür mü?" dedim kendi kendime... Peki ya yarın, öbür gün? Peki ya gelemeyenler?
Kim bilir Suriye’nin hangi şehrinden, binlerce kilometre yolu kat edip Bursa’ya ulaştı bu aile ve iki küçük çocuk…

Türkiye’de 3 milyonu aşkın Suriyeli mülteci olduğu tahmin ediliyor.
Siz bu satırları okurken kim bilir kaç kişi daha yola koyuldu.
Barack Hussein Obama, bu saatlerde tatlı rüyasından uyanıp sabah kahvaltısını yapmaya hazırlanıyorken Beyaz Saray’da…
Dünyanın e zengin ailesi Rothschild (Jacob Rothschild) mensupları da ABD’de, Avrupa’da, Avustralya’da…
Vladimir Vladimiroviç Putin sevgilileriyle Moskova’da fingirderken…
Suudi kralı Salman bin Abdülaziz el-Suud, Kabe'ye karşı sabah namazını ifa ederken...
Recep Tayyip Erdoğan AkSaray’da gece uyurken rahat mıdır, mutlu ve huzurlu mudur?

Kim bilir kaç kişi daha IŞİD tarafından katledildi, kim bilir kaç kişi daha huzurlu yuvasını terk etmek zorunda bırakıldı, ölümüne yola çıktı, bilinmezliğe, kan ve karanlığa…
Ve şu an, tam da şimdi kim bilir kaç kişi daha Akdeniz’in ortasında Allah’a yalvarıyordur “Kurtar bizi ya rab!”
Siz, sahillerimize vuran o cansız bedenlerin fotoğraflarını paylaşarak vicdanınızı rahatlatırken bunları da bilin istedim.

Bilmenizi isterim ki, bu satırları yazanın ailesi de bir zamanlar balkanlardan kaçıp bu topraklara sığınmış göçmen bir ailenin evladıdır… Ve bilmenizi isterim ki, bunları yazan mültecilerin belgeselini yapmış ve kitabını yazmış, bir dönem İsveç’te onlarla birlikte yaşamış, onların hayatlarına, umut ve hayallerine tanıklık etmiş biridir.

Siz o fotoğrafları paylaştıktan sonra gidip özçekim (selfi) yapacaksınız, akşam yemeğinizi yiyecek, belki sinemaya veya bir yakınınızın düğününe gideceksiniz… Ya da elinize kumandanızı alıp dizilerle dalıp unutacaksınız az önce paylaştığınız sahile vuran o cansız bedenin fotoğrafını...

Recep Tayyip Erdoğan başkan olup tek başına bir ülkeye hükmedip, etrafındaki yandaşlarının hayatını garantiye almanın planını yapacak…
Kemal Kılıçdaroğlu da, Bahçeli de onu devirmenin hayalini kuracak…
PKaka ise ortadoğu (etrafımız) yanmıyormuş gibi ülkemizin tükenmiş umut ve huzuruna dinamit koymanın sinsi ve hain planlarını kurmaya devam edecek.

Evet, kıyamet yakın diyorlar…
Bence kıyamet yakın falan değil, kıyamet işte bu.. Kopuyor da farkında değiliz, cayır cayır yanıyoruz kıyamet ateşinde de kimse farkında değil.
Varsa yoksa ben, hep ben, sadece ben, bir tek ben, ben ben…
Bazen ateş düştüğü yeri yakar, bazen de ateş yakacak yer bulamayınca her yeri yakar.

Vicdanınız rahatladı mı, haydi şimdi yatmaya, dağılın…

İsveç'te mülteciler ile ilgili yaptığım belgeseli izlemek isteyen tıklasın:"Gölge Adamlar" 

Hiç yorum yok: