7 Ağustos 2014’te, yani bir yıl kadar önce, Kürt aslılı
gazeteci Namık Durukan’ın 28 Şubat 2013’te Milliyet’ten manşette yayınlanan “İmralı Zabıtları” başlıklı haberi paylaşmışım.
O haber yayınlandıktan sonra, özellikle AKP cephesinde
İmralı’da yapılan gizli görüşmeler ifşa olmuş ve bu haber yüzünden, hafızam
beni yanıltmıyorsa, Namık Durukan işinden kovulmuştu.
Peki o haberde ne vardı da AKP kıyameti koparmış, ortalık
karışmıştı?
Haberin içeriğine göre yapılan gizli görüşmelerde Apo, ciddi
ciddi Türkiye’yi tehdit ediyor, eğer sözünde durulmazsa “50 bin kişi ile halk savaşı olacak” diyor.
Sadece bu da değil Abdullah Öcalan’ın tutanaklara geçen
sözleri. AKP’ye ve Recep Tayyip Erdoğan’a verdikleri desteğin önemine de dikkat
çekiyor ve “Biz Tayyip Bey’in
başkanlığını da destekleriz. Biz AKP ile bu temelde başkanlık ittifakına da
gireriz” diyerek yapılan gizli anlaşmanın en önemli maddelerinden birini
daha açığa çıkarıyordu.
AKP ile PKK ya da Apo ile Erdoğan arsında belli ki bir pazarlık
yapılmış ve karşılıklı sözler verilmiş.
Fakat bu tutanaklardan Tayyip Erdoğan’ın, Apo’ya ne vaat
ettiğini tam olarak anlayamıyoruz.
Apo’nun “Eğer verilen
sözler tutulmazsa 50 bin kişi ile halk savaşı olacak” sözüne karşılık
gelecek vaat neydi?
Apo’nun serbest bırakılması ve Güneydoğu’da özerk bir bölge
(Kürdistan) olabilir mi?
Peki bu nasıl olacak?
Oldu da bitti maşallah, nazar değmez inşallah, şeklinde
olması beklenemezdi elbette.
Kanlı olmalıydı, öyle kanlı ki, öyle bir şey olmalıydı ki,
millet “yeter artık, bırakın şu Apo’yu,
kurun şu Kürdistan’ı da yetti gayri, yeter ki kan dursun, analar ağlamasın”
aşamasına gelinmesi amaçlanıyordu.
Çünkü mesele sadece Kürdistan’ın kurulması da değil. Mesele
batıdaki (rahatları yerinde) Kürtlerin kurulacak Büyük Kürdistan’a gitmek
isteyip istememeleriydi…
İşte bütün mesele bu!
Çünkü Apo da biliyor, Erdoğan ve Sam Amca da biliyor ki, batıda
yaşayan Kürtlerin hiçbirinin Kürdistan umurlarında değil.
Hepsi tek bir şey istiyor: HUZUR
HDP ve Selahattin Demirtaş’a o nedenle güvendi yüz binerce
kişi… Demirtaş öyle bir sempati ile boyadı ki insanların gözünü, tüm engellemelere,
tüm provokasyonlara rağmen 80 milletvekili çıkartarak beklenmedik şeklide
barajı geçmeyi başardı ve planları alt üst etti.
Demirtaş istemediği halde, bir anda barışın umudu oldu,
Abdullah Öcalan’ı gölgede bırakan bir popülariteye ulaştı.
Böyle bir yıldızın gölgesi altında kalmak demek Apo gibi bir
despotun ve yönettiği terör örgütünün kabulleneceği bir durum olamazdı…
Dünkü çocuk, bir anda tüm Kürtlerin ve huzur isteyen
Türklerin barış umudu olamazdı!
Üstelik AKP ile yürütülen gizli planın da ötesindeydi. Çünkü
HDP’nin barajı geçip AKP’nin tek başına iktidar olamaması demek, hem Apo’nun
özgürlüğünün, hem de Kürdistan’ın önünün kesilmesi demekti.
Ve 7 Haziran seçimlerinin hemen akabinde, verilmeyen 400
milletvekilinin hesabı sorulmaya, Demirtaş ve HDP’nin parlayan yıldızının üstü
kanla örtülüp söndürülmeye başlandı.
Önce Suruç katliamı, ardından iki polisin uykuda
katledilmesi, ve kan ve kin, acı ve gözyaşı.
Öldürülen yüzlerce Kürt genci, haince ve kalleşçe pusuya düşürülen
güvenlik görevlileri ve kaçan huzur, yıkılan barış umutları!
Hep bir planın pis ve kanlı hamleleri olarak sırıtıyor önümüzde.
Plan o kadar belli ki, o kadar aleni ki…
Bugün gelinen süreçte, HDP ve Demirtaş’ın göstermelik PKK ve
akan kana yönelik tepkileri ve AKP-PKK savaşının şifreleri, Apo’nın Milliyet
Gazetesi’nde Namık Durukan’ın haberleştirdiği tutanaklarında gizli…
Aslında gizli de değil, görmek isteyene her şey ortada…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın erken seçim istemesi
ve öncesinde koalisyon kurulamaması…
MHP’nin meclis başkanlığı sırasında tutumu…
Çocuklar gibi küsen CHP'nin tuzağa düşüp geçici hükumete bakan vermemesi...
Çocuklar gibi küsen CHP'nin tuzağa düşüp geçici hükumete bakan vermemesi...
Ve seçim hükümetinin sadece AKP ile HDP arasında kurulacak olması…
Hepsi ama hepsi bir planın sonucu…
2 Kasım pazartesi sabahı Erdoğan istediğini alamazsa…
Veya planın dışında bir başka sonuç çıkarsa, 7 Haziran’dan
sonra olanları düşündükçe yaşanacakları tasavvur bile etmek istemiyorum…
Son olarak; ben bu coğrafyada Kürtlerle yan yana huzur ve
barış içinde yaşamak istiyorum. Benim gibi düşünen çok Kürt olduğunu da
biliyorum…
Keşke medeni bir toplum olsaydık da savaşmak yerine, bir
referandum ile sorsalardı hepimize: Kürtlerle
ayrılalım mı, ayrılmayalım mı?
Hiç olmazsa bu kadar kan akmazdı!
Kan dökmek yerine el sıkışarak ayrılmak o kadar zor mu?
Not: haberin yayınlandığı Millyet.com.tr'de ana kaynağını bulamadım. O nedenle kaynak olarak bir başka linki ekledim: "İmralı Zabıtarı" haberinin tamamını okumak için tıklayın: http://t24.com.tr/haber/iste-imralidaki-gorusmenin-tutanaklari,224711
Not: haberin yayınlandığı Millyet.com.tr'de ana kaynağını bulamadım. O nedenle kaynak olarak bir başka linki ekledim: "İmralı Zabıtarı" haberinin tamamını okumak için tıklayın: http://t24.com.tr/haber/iste-imralidaki-gorusmenin-tutanaklari,224711
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder