Çarşamba, Mart 26, 2008

SIKI TUTUN, BIRAKMAYIN LAİKLİK ELDEN GİDİYOR (!)

Toplumsal paranoya haline gelen "laiklik elden gidiyor, yerine şeriat düzeni gelecek! Tehdidi ne kadar gerçekçi?" sorusuna kimse yanıt veremiyor! Özgürlük kendisi için söz konusu olduğunda her birey, her görüş, her kavram aslan kesiliveriyor da, söz konusu başkasının özgürlüğü olduğunda üç maymuna dönüveriyor hemencecik! Özgürlük!

İçinden geleni söyleyebilme, düşünce özgürlüğü, 'Kral Çıplaaak!" diye haykırabilme, baş örtüsü takabilme, mayo, bikini giyebilme, mini etekle salınabilme, erkeklerin kulak, kadınların göbek deldirebilme, balık ekmek, kokoreç, bol soğanlı ekmek içi köfte yiyebilme özgürlüğü!

Ekonomik ya da duygusal özgürlük(!)

Kendi rahatımız bozulmasın isterken, başkasının rahatını düşünmüyoruz bile!

Bilinen iddia o ki, başörtülü sayısı arttı!

Ateist bir arkadaşımın tezi ise tam tersi:

"Türbanlı sayısının arttığı falan yok, sadece AKP sayesinde türbanlılar bunca yıldır kapandıkları evlerinden daha sık ayrılıp toplum içine çıkmaya başladı. Bunda AKP'li türbanlıların ekonomik yönden kalkındıkları da göz ardı edilmemeli!"

Zaten istatistikler de farklı bir şey demiyor!

Fakat, Hürriyet Gazetesi'nde pazar günü Erkan Çelebi imzalı yer alan bir araştırma çok daha başka bir noktayı gündeme taşıdı.

"Bira pazarında 'tat' yarışı kızıştı kişi başı tüketim 11.5 litreye çıktı!" başlıklı incelemesinde bira tüketiminde ciddi bir artışın söz konusu olduğunu kaleme almış!

Bu ne yaman çelişki böyle… Memleket hani şeriata doğru meylediyordu? Bu bira tüketenler de kim acaba?

Çelebi şöyle devam etmiş makalesine:

"YILDA 850 milyon litre biranın tüketildiği 2 milyar dolarlık pazarda, Efes Pilsen ve Tuborg, Miller, Beck's, Foster's, Carlsberg ve Skol gibi Türkiye'de üretim yapan firmaların yanı sıra Budweiser, Heineken, Corona, König, Tiger gibi ithal ürünlerle marka sayısı 50'ye ulaştı. Kişi başı tüketim 9 litreden 11.5 litreye çıktı"

Bu ne şimdi?

Yoksa millet alkolik mi oldu?

Laiklik elden gidiyorken bari kafayı bulup da, ondan sonra sarık sarar, cübbeyi de ekledikten sonra çember sakal bırakıp hidayete ermeyi mi planlıyor halkımız(!) ne dersiniz!

Ne laikliğin elden gittiği var, ne de millet alkolik oldu…

Türkiye öyle bir ülke ki, halkımız öyle şahsına münhasır ki… Dininden de vazgeçmez, çilingir sofrasından da…

Aynı güne rastlayan bir önceki kurban bayramı ile yılbaşı gecesinden olduğu gibi, sabah bayram namazını kılanlar, akşam yılbaşını kutlamadı mı bu ülkede?

Irak'tan gelen son görüntülerde ABD askerlerinin camileri bombaladıkları görüntüler sadece kendini Müslüman sananların yüreğini cızlatmadı! Karikatür krizine tepki koyan sadece dinciler değildi elbet!

Bu ülke kültürü çok özel!

Burası Anadolu…

Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, Veysel Karani, Emir Sultan, Süleyman Çelebi, Nasrettin Hoca, Neyzen Tevfik, Mehmet Akif, Orhan Veli, Cahit Sıtkı, Nazım Hikmet, Aziz Nesin harmanı var hamurumuzda!

Tuzu mu az, yoksa fazla mı, çok kavrulduk nedir?

Bir gariplik var bu topraklarda yaşayan bu halkta!

Salt bugüne özel bir davranış değil oysa…

Hürriyet Gazetesi'nde pazar günü çıkan sayısı aslında birçok soruya karşılık gelebilecek yorum, yazı ve inceleme metinleriyle doluydu. Bira tüketiminin arttığını yansıtan haber gibi, Soner Yalçın'ın kaleme aldığı "AKP davasına yabancılar niye bu kadar tepkili?" başlıklı değerlendirmesinde okurlarını yıllar öncesine götürüyor ve çok ilginç ipuçları verirken, ortak noktaları gözler önüne seriyor!

Yalçın'ın makalesinden birkaç satır başı:

"Gruplara, yakın oldukları ülkenin adını veren diplomatlar, kamuoyuna yönelik açıklamalarda bu partilere ne isim veriyordu biliyor musunuz:

'Reform Partisi', "Yenilikçi Parti", 'Muhafazakár Parti' vs...

'Muhafazakár-Demokrat Parti' henüz 'icat' edilmemişti anlaşılan! Neyse…

"Osmanlı'daki hizip çatışmaları Paris-Londra'nın sürekli gündemindeydi. Kendilerine bağlı hizipleri öven haberler yaptırıyorlardı. Bütün amaçları, ne reformdu ne de hürriyet! Tek çıkarları vardı; kendi siyasal nüfuzlarını artırmak.

Ve işin ucunda ise hep para vardı."

Soner Yalçın, yazısının sonlarına doğru da günümüzle bağlantıyı şu satırlarla kurmuş:

"Ve bugün de ülkeler arasındaki nüfuz kavgaları hâlâ "reform" maskesi altında sürmektedir!

Batılılar, Türkiye'deki gerici partileri bile bugün "ilerici", "reformcu" diye göstermektedir! Kendi diplomatik yazışmalarında ne diye isim verdiklerini siz tahmin edin. Dün Süveyş Kanalı için çatışan güçler, bugün Kuzey Irak petrolleri için entrikalar çevirmektedir. Onların stratejisine göre siz 'reformcusunuz' ya da 'tutucusunuz'!

Görünen manzara acıdır; Batılılar için önemli olan çıkarlarıdır.

Gerisi hikâyedir. Ben demiyorum.

Tarih öyle diyor."

Evet, Soner Yalçın sadece aktarıyor, biz de okuyoruz…

Birileri, 50'şer, 100'er yıllık senaryolar yazıp bunları sahne sahne, plan plan çekip vizyona sokuyor!

Esas oğlan hep onlar, figüranlık ve kötü adam olmak Ortadoğu insanına ve bize düşüyor!

Ne zamana kadar?

Kendi senaryomuzu yazana, yazdığımız asırlık senaryolarda kendi insanımıza başrol verene kadar!

http://www.dorduncukuvvetmedya.com/dkm/article.php?sid=10472

Hiç yorum yok: