Perşembe, Şubat 14, 2008

TAKİYYE DÜŞTÜ KEL GÖRÜNDÜ...

Gece tekrarında izledim Neden programını NTV'de… Aynı saatlerde Kanal 24'de ise "Gelecek 50 Yıl" adlı belgesel ekrandaydı. Yatağa uzanmışım, bir Neden'e, bir de Gelecek 50 Yıl'a bakıp durdum…

Eloğlu 50 yıl sonra ne gibi teknolojik gelişmeler olabileceğini, sinemasal bir kurgu tadında, bilim adamlarının açıklamalarıyla öyle enfes bir belgesel hazırlamış ki, imrenmemek elde değil.

Biz ise nedenler ve niçinler girdabında türban batağına saplanmış, çırpınıp duruyoruz. 2008'de geçmiş 50 Yıl'a dönmenin çabası içerisindeyiz.

Can Dündar Nevzat Yalçıntaş hocanın karşısına gazeteciler Mehmet Altan, Gülay Göktürk, Şükran Soner ve Cüneyt Ülsever'i koymuş bataklığa gömülü konuyu anlamaya, sözüm ona anlatmaya çalıştı.

Bir deli, bin aklı durumu hâsıl olmuş da kuyudaki taşı çıkarmaya çalışıyor sanki(!) Gülay Göktürk çağdaşlık adına her alanda insanların giyim kuşam özgürlüğü bulunması gerektiğinin altını çizerken, Şükran Soner, Başbakan Erdoğan'ın "Başörtü siyasi simge olsa ne olur!" şeklindeki açıklamasının aslında AKP'nin takıyye yaptığının kanıtı olduğunu ifade etti. Soner, "Siyasal simge olunca kan çıkıyor. Siyasal simgenin kan çıkmamasının tek ölçüsü o siyasal simgenin toplumun genelinde kabul görmesidir" diye ekledi.

Yalçıntaş hoca, eski AKP'li olması münasebetiyle (kendine göre) haklı olarak sayın başkan Tayyip Erdoğan'ı savunma ve türbanı kollama görevini üstlendi. Yıllar önce, eski Sovyet döneminde başından geçen bir olayı anımsatarak, Sosyalist Rusya'da bile türbana göz yumulduğunu sözlerine ekledi.

O gece Kanal24'te iki bölüm halinde arka arkaya yayınlanan 'Gelecek 50 Yıl' belgeselinde uçan arabalar, tek merkezden kontrollü bilgisayar donanımlı kentler, el değmeden yapılan ameliyatlar, uzaya çekilen inanılmaz asansörler gösterilirken, NTV'de türban tartışması gündemimizdeki kronikleşen trajediyi kanıtlamaya devam ediyordu.

Derken, başından beri AKP'ye toz kondurmayan, son zamanlarda da, tabiri caizse Başbakanla Papaz olan(!) Ertuğrul Özkök telefonla bağlandı. Özkök son gelişmelerin ardından yaşadığı hayal kırıklığını itiraf etti ve "Bir aldatılmış duygusu yaşamıyor da değilim. Cumhurbaşkanlığı meselesinde ciddi bir aldatılmışlık duygusu yaşadım" diye duygularını dile getirdi.

Cüneyt Ülsever ise meslektaşı ve genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkük'e gönderme yapmaktan da geri kalmayarak, "Başbakanın tavrını Ertuğrul Özkök'ün yadırgamasını ben yadırgadım. Çünkü başbakan zaten böyle bir insan... Başbakan ruhu itibariyle demokrasiden nasibini almamış, iyi bir lider, iyi bir atılımcı ama düşünce haritası içinde demokrasi, hoşgörü, karşılıklı anlaşma kavramları yok" diye karşılık verdi.

'Geçmiş 50 Yıl'da kalması gereken bir tartışmayı bugün alevlendirmek tek bir şeye yarıyor: AKP 'yi mazlum duruma düşürmeye! Arkasına aldığı %47'lik seçmen desteği ile başındaki takkeyi attı, takıyyesi de apaçık ortaya çıktı başbakanın. Artık malum medyanın desteğine de ihtiyaç duymuyor olabilir.

Lakin bu halkın hâlâ huzura, refaha ihtiyacı var! Ekonomi hâlâ rayında değil… Esnaf da, iş adamı da, işçi de, memur ve emekli de gidişattan muzdarip!

Çözülmesi gereken sorunlar boy boy, sıra sıra dizilmiş beklerken AKP'nin gündemi türbanla bulandırma çabası ve bunda ısrar etmesi, sözüm ona AKP karşıtlarının da buna çanak tutup yangına körükle gitmesi akıllarda asılı kalan soru işaretlerine birer çentik daha atıyor!

"Neden?" sorusu gene yanıtsız, Mehmet Altan programda son sözü söylerken, gerçeklerin altını kalın harflerle çiziyor: "Hepimiz sabah akşam bunu konuşmaya başlıyoruz ama yanımızda Davutpaşa patlıyor, 12 milyon insanımız 1 dolarla yatıp kalkıyor, 600 bin kişi aç yatıyor, halen nüfusun yüzde 25'i köylerde. Ama biz Ankara'ya endeksli bir medya ve anlayış içinde hayat tüketiyoruz. Onun için de Türkiye işte ne AB üyesi olabiliyor, ne istediğimiz noktaya gelebiliyor!"

***

Bu arada türban konusunda naçizane bir öneri de ben sunmak istiyorum:

-Şimdi sorun türbanlı öğrencilerin üniversitelere girmesi değil mi?

-E, bunu çözmek o kadar zor değil ki(!)

-Türbanlılar için ayrı bir üniversite kurulsun, olsun bitsin!

-Zaten bölündükleri kadar bölündüler, dışlandıkları kadar dışlandılar! Oldu olacak, tüm türbanlı kızları tek bir üniversiteye, (fakülte de olabilir) toplasınlar. Orada türbanlı öğrencilere türbanlı öğretmenler, hukuk, tıp, güzel sanatlar, muhasebe, pazarlama ve hangi alanda talep olursa o alanda ders versinler, derim. -Tıp okuyan bir türbanlı öğrenci, türbanlı bir kadavra üzerinde çalışsın(!) türbanlı hastalara baksın. Türbanlı bir hukuk öğrencisi de sadece ve sadece türbanlı müvekkilleri üzerine odaklansın!

-Mezun olduktan sonraki durumları mı?

-Yahu türbana dolanmış dünyalarında da eminim ki kendilerine göre iş ve müşteri bulmakta zorluk çekmeyeceklerdir(!)

Sadece minik bir öneri. Böylece türbanlılar da rahat eder, onlardan rahatsız olan türbansızlar da(!)


http://www.dorduncukuvvetmedya.com/dkm/article.php?sid=10193

Hiç yorum yok: