Geldi çattı yine bir Babalar günü daha…
Bu arada anımsatmak isterim ben bir babayım…
Allah bağışlasın 3 tane aslan gibi evladım var ve onlarla
birlikte “Sen Ne Dersin” Youtube Kanalını birlikte yürütüyoruz.
Yani, tam bir “babalar ve oğulları” işletmesi gibiyiz, Allah
nazardan saklasın.
Anneler günü gibi tantanalı kutlanmasa da, babalar günü tüm
dünyada olduğu gibi yurdumuzda da kutlanıyor.
Can Yücel bir şiirinde “ben en çok babamı sevdim” der ya…
Bense annemle babam arasında ayırım yapamayanlardanım.
Hem ana hem de baba, İkisi de kıymetli ve kutsaldır benim
için.
O nedenle “Ana gibi Yar, Baba gibi diyar bulunmaz” Atasözünü
severim,
Kimi seversen sev, hiçbir kadın seni anan gibi sevmez,
sevemez…
Nereye gidersen git, baba gibi bilge, baba gibi içten
baba gibi hasret gideren baba gibi güvenli diyar bulamaz insan…
Babalar günü de, özellikle sosyal medyanın bu kadar
içimize işleyip ruhumuzu dejenere ettiği bir çağda, tüketim çılgınlığının
elinde ne hale geldiğini ve içinin boşaltıldığını görüyor ve üzülüyorum.
Ama yapacak bir şey yok. Zira 50’sini devirmiş bizim
jenerasyonun gençliklerinde bazı değerlerin daha saf ve temiz olduğunu,
anımsamak için özel günlere ihtiyaç duyulmadığını unutmamak gerek…
Evet; babalar günü bugün! Peki hangisi daha acı, babasını
yitiren evlatlar için mi trajik, yoksa evladını yitiren, “evlat acısı” yaşayan
bir babanın acısı mı daha derin?
Böyle soru mu olur demeyin…
Bir süredir her babalar gününde aklıma Soma’da,
Ermenek’te, eve ekmek götürmek için madene inip de çıkamayan babalar ve
evlatlarını anımsarım…
Soma’da babasının maden kazasında kaybeden minik
yüreklerin acısı…
Ermenek’te maden ocağının su dolması nedeniyle içerde
kalan oğlu için “Oğlum Yüzme Bilmezdi” diyen Ayşe nine ve kara lastikli ayakkabılarla
çömeldiği yerde kala kalan Recep babayı nasıl unuturum!
Ve son Çorlu tren kazasında evlatlarını yitiren analar ve
babalar var aklımda şimdi…
Acılara acı ekleniyor bu coğrafyada…
Şehit ana ve babalarını saymıyorum bile.. Zira onların
acısı nasır bağladı ama Çorlu’da yaşanan tren kazasında olanlar o kadar taze ki
ve onların maruz kaldığı muameleyi hangi baba, hangi ana yüreği hak ediyor, bu
coğrafyanın insanı olmak suçmuş gibi…
Yapılan her kabahat, yapanın yanına kâr kalıyor ne yazık
ki.
Çorlu’da trajediyi yaşayan aileler ortak bir toplantı
düzenleyip bilidir okumak istiyorlar ve polis buna müdahale ediyor.
Sorarım ne için?
Neyden korkuyorsunuz?
Cumartesi annelerinden korkuyorlar, babalardan
korkuyorlar, gençlerden korkuyorlar…
Bir devlet kendi halkından vatandaşından korkar mı?
O acılı babalar analar meramını anlatsa, iki laf edip
bildirilerini okusa ne olur, söyler misiniz, devlet ya da kamu ya da toplum ne
zarar görür? Bu devlet ne zaman mazlumun yanında olacak, ne zaman mazluma
derman olacak?
Evet, bugün bir babalar günü daha ve babalar yaralı,
babalar acılı, bu ülkede yaşamak çok sancılı…
Mutlu azınlık çok daha mutlu, mutsuz çoğunluk çok daha
mutsuz ve bu ülkeyi 17 yıldır, adında Adalet olan siyasi parti yönetiyor…
Ve geniş bir güruh bunları hala destekliyor…
Ve bu partinin ülkeye başbakanlık yaptırdığı, şimdilerde
belediye başkanı olmaya çalıştığı Binali Yıldırım da bir baba ve onun
karşısında mücadele eden genç adam Ekrem İmamoğlu da baba! Deneyimli
Gazeteci Mehmet Yılmaz, T24 internet sitesindeki son yazısında Binali
Yıldırım’a neden oy vermeyeceğini “Binali
Bey, sırrını ver, oyumu al!” başlıklı yazısında
anlatmış ve bazı, sorması basit ama yanıt vermesi zor sorular
yöneltmiş.
“Binali Bey’e kızgınlığımın nedeni bencil bir kişi
olması” diye yazmış Yılmaz ve şöyle devam etmiş, anlatmaya;
Binali bey, Çok önemli bir bilgiye sahip ama bunu büyük
bir kıskançlıkla kendisine saklıyor, sadece çocukları ile paylaşıyor.
Çalışkan ve zeki çocuklara Türkiye Cumhuriyeti’nin
sunduğu kaliteli bedava eğitim olanaklarından yararlandı. Ülkenin en iyi üniversitelerinden
birinde okudu, gemi mühendisi oldu.
Okulunu bitirince master da yaptı ve yine diğer çalışkan
ve zeki Türk çocukları gibi devlet hizmetine girdi, memur oldu.
O günden sonra milletvekili seçilene kadar hep kamuda
çalıştı. Bir belediye yatırımı olan İDO’da genel müdürlük de yaptı. Sonra da
milletvekili oldu, bakan oldu, başbakan oldu.
Yani neresinden baksanız sermaye biriktirecek bir işte
çalışmadı.
Ancak herkesten farklı olarak bildiği bir şey vardı ki
onu çocuklarına öğretti.
Çocukların bugün 17 şirketi 28 gemisi, iki adet de süper
yatı var.
Binali Bey işte bu işin sırrını kendisine sakladığı için
oyumu alamayacak.
Şu açık oturumda bu sırrı bir anlatsa, hem oyumu
vereceğim, hem ikna edeceğim arkadaşlarımın oyunu kendisine verdireceğim.
Binali Bey, bu işin sırrı nedir? Benim 28 gemide gözüm
yok vallahi, bir “bonzai tekne” alabileceğim kadar sır verseniz işimi görür. Bu
işler kurulurken hangi duaları ettiniz? Başkasının indirdiği hatimleri de bu
dualara eklemek gerekiyor mu? Kestiğiniz kurban sayısı kaçtır, kurbanları
nerede kesmemizi önerirsiniz? Küçük tasarruflarınızı gemi alabilecek hale
getirirken hangi faizsiz bankacılık işlemlerini yaptınız?
Mehmet Yılmaz’ın yazsı böyle. Yazının tamamının linkini
yazının altında paylaşacağım, merak eden devamını oradan okuyabilir.
İşte bu Binali Yıldırım şimdi İstanbul’a belediye başkanı
olmak istiyor ve seçmenine diyor ki, “beni seçin”
Tüm bunlara rağmen İstanbullular Binali beyi belediye
başkanı yapar mı?
Ne diyor Che Gevera, “Özgürlüğün büyük düşmanı halinden
memnun köleleridir”
Che yakın tarihte yaşamış, oysa 971 yıl önce doğmuş ve
yaşamı boyunca yaptıklarıyla günümüze ışık tutmuş olan Ömer Hayyam ne diyor, “Celladına
âşık olmuşsa bir millet, İster ezan, ister çan dinlet, İtiraz etmiyorsa sürü gibi
illet. Müstahaktır ona her türlü zillet”
10 asır önce yaşanan sorunlar bugün hala devam ediyorsa
yarınlara dair ister istemez karamsar oluyor insan!
Elbette bu bir kader değil…
Peki, kader değilse nedir bu Ortadoğu ve Mezopotamya’nın
talihsizliği?
Bunu anlamak için sizeAgora filmini tavsiye ediyorum.
Çünkü bu filmde Ortadoğu’nun sorunlarının kaynağı da işleniyor. İzlemeyeniniz
varsa, mutlaka ama mutlaka izlesin…
Ve günün mana ve ehemmiyetine uygun şiir Can Yücel’dan
geliyor, ne diyordu Can baba, babası için?
Hayatta ben en çok babamı sevdim.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpı bacaklarıyla ha düştü, ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin,
O çapkın babamı ben öyle sevdim.
Bilmezdi ki oturduğumuz semti,
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi.
Atlastan bakardım nereye gitti,
Öyle öyle ezber ettim gurbeti.
Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
40ı geçerse ateş, çağrırlar İstanbul'a,
Bi helallaşmek ister elbet, diğmi, oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oyununu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu.
En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Hayatta ben en çok babamı sevdim.
---
Babalar, babalar gününüz kutlu olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder