Yağar elbet…
İçinizi ısıtan umutlarınız söndüyse, Haziran aynında da
cehennem sıcağında da hayalleriniz buz keser, gündüzleriniz karanlığa gömülür.
25 Haziran sabahı yeni güne işte bu kasvetli duygularla
uyandım ve çok ilginçtir; tam da ülkemizin geleceğinin üstüne
çöken puslu, kaybedenlerin ruhunu yansıtan serin, buruk ve gri dünya ile
karşılaştım Bursa’da.
Sanki bizi bekleyen umutsuz yarınlarımızın habercisi
gibiydi…
Durdum.
Bekledim…
Havayı kokladım, pazartesi sendromu değil bu, olsa olsa kronikleşen
kaybetmenin kanıksanma ile kabullenmeme arası bir duygu, tam tercümesi yok.
Yazımın devamını getirecek enerjiyi kendimde bulamadım.
Ve seçimlerden iki gün sonra, bugün; Salı…
Tekrar günaydın…
Bedenim uyandı, ruhum henüz aymadı…
Sabah saatlerindeyim, pus dağılmış sanki, Haziran ayında
olması gerektiği gibi güneş açmış, bulutlar dağılmış; lakin duygularımız karanlık
hala ve ben kaldığım yerden klavyemin tuşlarına ürkek dokunarak karalıyorum,
kerpetenle sökmeye çalıştığım zihnimde hapsolmuş yorgun düşüncelerimi.
Oysa seçim öncesi dostlarım, “24 Haziran’da ne olur?”
diye sorduklarında “Her şey olur” diyordum. Her şey oldu, ya da hiçbir şey!
“Erdoğan’ı Allah’tan başka kimse indiremez!” diyordum 24
Haziran’dan önce. 25 Haziran’dan sonra “artık Allah bile indiremez!” demek
geçiyor içimden.
Böyle bir yetki böyle bir güç günümüz dünyasında hiçbir âdemoğluna
verilmedi.
Erdoğan almadı bu gücü. Bu millet verdi; önce belediye
başkanı yaptı, sonra başbakan, derken Cumhurbaşkanı ve başkan; ülkenin kanlı
canlı mutlak ve tek tanrısı…
“Ona dokunmak ibadettir” diyenler, mübarek Ramazan ayı
boyunca mitinglerde başkalarının yaptığı üniversitelere, hava alanlarına
kendisi yapmış gibi sahiplenmesini alkışladı.
Biri de çıkıp demedi, “Koskoca Cumhurbaşkanı neden gerçek
olmayan bilgiler anlatıyor bize?” diye sormadı, sorgulamadı.
“Neden sorgulamıyorsunuz?” diye sorduğum Ak Partili ve
aklı selim olduğunu sandığım bir dostum, bana şu karşılığı verdi:
“Az bile söyledi. Daha çok yalan söylemesi lazımdı. Camileri
kapatan, ezanı Türkçeleştiren CHP zihniyetine mi oy verecez?”
2018 yılının Haziran aynında birine “bunlar gerçek değil,
hepsi yalan” diye haykırmanın anlamsızlığını acı şekilde hissettim.
Çünkü onlar için Erdoğan sadece bir başkan değil, uhrevi
bir kişilik, tanrının yer yüzünde ki gölgesi sanki; ”O ne derse doğrudur, yalan
söylese de vardır bir bildiği” diye düşünen bir güruha kralın çıplak olduğunu anlatmak
imkansız.
24 Haziran’ı 25’e bağlayan gece milyonların umudu olan
Muharrem İnce’nin sessizliğe bürünmesiyle üzerime ince ince yağan Haziran
karının ruhumu sardığını ancak şimdi anlayabiliyorum.
FOXTV’den İsmail Küçükkayalı’ya attığı istem dışı WathsApp
mesajından sonra çıkıp bir iki kelime etseydi, “Erdoğan’ı tebrik ediyorum. Beni
destekleyen, peşimden gelen, bana inanan ve umut verdiklerimden özür diliyorum,
hepsine teşekkür ediyorum. Ben Bilim, teknoloji, endüstri 0,4, iş ve huzur vaat
ettim ama milletim kek yemeyi tercih ettiyse, saygı duymaktan başka bir şey
gelmez elimden. Ayrıntılı açıklamayı yarın yapacam” deseydi, sabaha kadar sürüp
giden saçma sapan spekülasyonlar ortaya çıkmayacaktı.
Gerçi pazartesi saat 12:00’de yaptığı açıklamadan söyledikleri
yerindeydi. Mitinglerinde sürekli doğaçlama konuşmasına rağmen bu kez WathsApp yanlışından
dolayı özür dilemesinin dışında ilk defa kağıttan okudu. Birçok kişi buna da abartılı
anlamlar çıkarmaya çalışsa da, yaşadığı hayal kırıklığı ile yanlış bir şey
söylememek için bunu yaptığını düşünüyorum.
Muharrem İnce en büyük yanılgısını CHP ile ittifak yapan
partilerin düşük oy almasıyla yaşadığını söyledi konuşmasında. Ve elbette
partisi CHP’nin de önceki seçimlerde ki yüzdesinin altında oy aldığını da ben
ekleyeyim.
CHP’nin oyları nereye gitti?
Levent Gültekin twitter hesabından yaptığı
değerlendirmede, “Burada gece gündüz "HDP barajı geçmeli onun için
parlementoda HDP'ye vermeliyiz" kampanyası yapıp sonra da "CHP'nin
oyu İnce'nin oyundan az bu nedenle Kılıçdaroğlu istifa etmeli" demek tek
kelimeyle fırsatçılıktır. Tamam etsin de bu ne adaletsiz bir gerekçe” diye
yazdı.
“HDP'ye ne kadar oy kaydı CHP'den bilemem ama bizzat
tanıdığım en az on kişi CB için oyunu İnce, MV için ise İyi Parti'den yana
kullandı ve hepsinin ortak gerekçesi aynıydı sevgili Levent? 8 seçim kaybetmiş
birinden umudunu yitirmiş ve artık ona inanmıyor, onu istemiyorlardı!” diye
karşılık verdim…
İnanmamalarının en büyük nedeni de Ekmelettin İhsanoğlu
hadisesi ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun son seçimde Abdullah Gül'e sıcak bakmasıydı.
CHP seçmeni Kılıçdaroğlu’nun İnce'yi mecburiyetten aday gösterdiğinin de
farkında. Levent Gültekin dahil birçok kişi Muharrem İnce’den böyle bir
performans beklemiyordu!
Muharrem İnce 50 günde inanılmaz bir kampanya yürüttü ve umut
oldu. İlk defa ülkenin yarısı bir şeylerin değişebileceğine inandı.
Oysa hakemi taraf tutan bir maça çıkmıştı İnce. Sadece
hakemi değil seyircileri, medyası, ordusu, polisi, bürokratıyla deplasmanda
dövüşen, gözleri bağlı tek kollu bir boksör gibiydi.
Olmadı.
Zaten olamazdı da…
Peki Erdoğan kazandı mı?
Ya da İnce kaybetti mi?
Hayır…
Bu maçın bir kazananı ya da kaybedeni yok.
Sadece kazandığını zannedip, bir düşmanla savaşmış gibi
yollara düşüp silahlar sıkan, havai fişekler patlatarak kutlamalar yapan kandırılmış
büyük bir güruh var!
Belki gerçekten kaybeden biri var; o da Kemal Kılıçdaroğlu’ndan
başkası değil.
Kemal bey, “cumhurbaşkanını halk seçsin” diye referanduma
gitmeyi kabul ettiği gün kaybetti.
8 seçimden boynu bükük çıkmasına rağmen istifa etmemekle
kaybetmişti. Kazandığı son CHP Genel Kurulu’nda kaybetmişti…
Peki bu kez istifa eder mi Kılıçdaroğlu?
Sanmam…
Onun da üzerine İnce ince yağan Haziran karı bizim
içimizi ürperttiği gibi ona etki ettiğini düşünmüyorum. Öyle olsaydı, onurlu davranıp
çoktan çekilmişti.
Sahi, iki gün oldu seçimler biteli, “Kemal Kılıçdaroğlu nerelerde,
neden çıkıp konuşmuyor? Yoksa o da mı İnce hastalığa tutuldu?” diye düşünüyordum
ki, öğleden sonra başını uzattı Kemal bey.
Kılıçdaroğlu’nun söylediklerinden
anlaşıldı ki Erdoğan’dan çok kendisi etkilenmiş Muharrem İnce'nin perforamansından. Demek ki İnce hastalık bulaşıcıymış(!)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder