Perşembe, Nisan 26, 2018

Fenerbahçe ve Ak Partililerin ortak yönleri


“Hayat fena halde futbola benzer” demişti Erkan Can, Serdar Akar'ın yönettiği “Dar alanda kısa paslaşmalar” filminde.
Bence ülkemizde sadece hayat değil siyaset ve siyasetçiler fena halde futbola benziyor!
Gerçi İngiliz yazar Simon Kuper “futbol asla sadece futbol değildir” diyerek teşhisi yıllar önce koymuş ve ülkemiz bunu defalarca kanıtlamıştı ama yine de Türkiye gündemi allak bullak. Bir yanda siyaset, bir yanda futbol, Kuper’i haklı çıkaracak gelişmeleri eksik etmiyor hayatımızda…
Siyaset, özellikle de futbolun içine öylesine girmiş ki, o kadar olur.
Sn Cumhurbaşkanımız bir sabah emrediyor ve hoop “Arena” diye adlandırılan futbol sahalarının adı, “Arena” tanımlamasının Türkçe olmadığı ve gladyatörleri çağrıştırdığı bahanesiyle ya stadyum ya da park olarak değiştirildi: Örnek Vodafone Park ya da Türk Telekom Stadyumu.
Peki park ve stadyum kelimeleri Türkçe mi?
Neyse, konumuz o değil. Konumuz siyasetin spora, dolayısıyla futbola etkisi, malum Fenerbahçe-Beşiktaş arasında oynanan ve olaylar nedeniyle yarım kalan maçtan sonra koyu Fenerbahçeli olduğu bilinen Sn Erdoğan yaşananları kumpas olarak nitelemiş, hemen ardından Sn Bahçeli de maçın kaldığı yerden devam etmesi gerektiğini açıklamıştı.
Bu talebini boş geçmeyen TFF, tıpkı Bahçeli’nin dediği gibi maçın 3 Mayıs’ta kaldığı yerden devam etmesine karar verdi.
Tüm bunlar yaşanırken futbolumuz ve siyasetimizde uzun süredir dikkatimi çeken bir duruma değinmek istiyorum.
Fenerbahçeliler ile Ak Partililer ve Sn Recep Tayyip Erdoğan ile Aziz Yıldırım arasında davranış biçimi ve karakteristik benzerlikler…
Özellikle Sn Erdoğan ile Yıldırım’ın ortak yönlerine dikkat çekmek istiyorum.
-Biri Türkiye Cumhuriyeti Başkanı, diğeri Fenerbahçe Cumhuriyeti…
-İkisi de başkanı oldukları camiayı, camia da onları bırakmıyor…
-İkisi de koyu Fenerbahçeli…
-İkisi de otoriter ve baskıcı…
-İkisinin de dış düşmanları var ve varlıklarını bu düşmanlıklar üzerinden perçinliyor.
-İkisi de seçilerek geldi ama gitmek bilmiyorlar…
-İkisinin de yandaşları/taraftarları ölümüne seviyor, muhalifleri nefret ediyor…
-İkisi de koltuğuna iktidarlarını sarsma ihtimali olan rakiplerini harcadı, koltuklarında tek başlarına kaldı.
-İki camia da kıskanıldığını düşünüyor.
-Mesela Fenerbahçe’yi başta Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzon ve elbette Tüm Anadolu takımları çok kıskanıyor, başarılarını çekemiyor(!)
-Ak Parti ve Erdoğan’ı ise başta Almanya olmak üzere tüm Avrupa ülkeleri ve ABD kıskanıyor, yaptıkları havaalanı ve yollar nedeniyle başarılarını hazmedemiyor, hele muhalefet partileri hasedinden çatlıyor(!)
-Erdoğan ve Ak Parti’yi 17-25 Aralık’ta yıpratmaya, 15 Temmuz’da devirmeye, Fenerbahçe ve Aziz Yıldırımı da 3 Temmuz şike davasıyla yıpratmaya çalıştıklarına inanların sayısı azımsanmayacak kadar çok.
-İkisi de bu hengameden sıyrılmayı başardıkları ve güçlenerek çıktıları ortada.
-İkisinin de en büyük düşmanı Fetö. Tek farkla; Fetö biriyle can yoldaştı, diğeriyle daima papaz olmuştu…
-İki lider ve iki camia da başarı için her yolu mubah sayıyor ve kazanmak için her şeyi yapmaya hazır.
-İki lider de yaptıkları yanlışları asla kabullenmiyor, hatalarını başkalarına yamamayı her zaman başarıyorlar.
-İki başkan da seçime hazırlanıyor, ikisinin de çok güçlü rakipleri var…
-İkisi de bu güçlü rakiplerini ekarte edip ömür boyu koltuklarında oturmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyor, kaybetmenin ölmekten beter olduğunu biliyor.
Sanki kader ağlarını örmüş gibi. Fenerbahçe çok köklü bir camia yok olması neredeyse imkânsız, taraftarları kendisine din gibi tapıyor. Aziz Yıldırım gitse bile kulübe bir şey olmaz.
Ak Parti’nin kaderi Erdoğan’ın durumuna endeksli. Reis giderse ne Ak Parti kalır, ne dillerinden düşürmedikleri “dava” …
Bakalım bu iki camia ve başkanından hangisi yoluna devam edecek?


Hiç yorum yok: