Pazar, Nisan 20, 2014

Türkler kalleş midir?

Önce, kalleş ne demekmiş ona bakalım!
TDK sözlüğünde aynen şöyle yazıyor:  Birine gizlice kötülük eden...
Arapça’dan dilimize girmiş sayısız sözlerden sadece biri, Kalleş!
Ben bu sözü Cüneyt Arkın’ın vurdulu kırdılı filmlerden bilirim.
Bir yanda Cüneyt ağabeyimiz ve arkadaşları, öte yandan kötü adamlar, yani kalleşler!
Kara Murat veya Malkoçoğlu filmlerinde ise Bizanslıların veya Rusların hepsi birer kalleşti.
Erol Taş en büyük kalleşlerden biriydi mesela… Bilal İnci. Turgut Özatay, Önder Somer, Hüseyin Baradan, Altan Günbay, Yadigar Ejder, Tecavüzcü Coşkun, Nuri Alço…
Kalleşlerden kalleş beğen!
Peki, gerçek hayatta kalleş kimdir, kime denir? Etrafımızdaki kalleşleri nasıl anlayabiliriz?
Şimdi size gerçek bir kalleşlik olayını anlatacam ve etrafımızda ne kadar çok kalleşlik edebilecek insanın olduğunu daha iyi anlayacaksınız.
Olayı yaşayan ortanca oğlum Tarık.
Geçen gün, üniversite çıkışı Bursa’da Hoca Hasan Mahallesi’nden geçerken bir kavgaya tanık oluyor.
Tarık’ın anlattığına göre, bir camiye cenaze namazına gelen iki arkadaş, arabayı öyle bir şekilde park etmişler ki, daha önce park etmiş bir araç onlar yüzünden çıkamıyor ve uzun süre yolu kapatan aracın sahiplerinin gelmesini bekleme durumunda kalıyorlar. Lakin yanlış park etme yüzünden çıkamayan diğer aracın iki sahibi de bu yüzden yetişmeleri gereken deniz otobüslerini de kaçırıyorlar ve ciddi anamda mağdur oluyorlar.
Neyse, cenaze namazı bitip de yanlış park eden vatandaşlar arabalarının başına gelince, haklı olarak öfkeli diğer iki araç sahibiyle tartışmaya başlıyorlar. Bir süre sonra tartışma alevlenince de cenaze namazından çıkan 2 kişiden biri telefon edip 2 kişiyi daha çağırıyor.
Böylece, daha önce 2’ye 2 olan grubun dengesi 4’e 2 olarak bozuluyor. Sonradan gelen iki kişilik takviye ile cesaretlenen yanlış park eden grup, deniz otobüsünü kaçıran 2 arkadaşa saldırıp ağız burun dağıtıyorlar. 
İlk başta grubu ayırmaya çalışan Tarık, iş çığırından çıkıp diğer iki kişi de gelince olayı izlemekle yetinmeyip telefonla (155) polise haber ettiyse de zaten mağdur olan iki arkadaş kalleşçe bir saldırı ile esaslı bir dayak yemekten kurtulamıyorlar.
Sonra ne olduğunu öğrenemedik ama buradaki durum şu: 2’ye 2 kavga etmeye cesaret edemeyen cenazeden çıkmış iki vatan evladı, telefonla çağırdıkları diğer arkadaşlarının yardımı ile kavgadan kazançlı çıkmayı başarıyorlar(!)
Pek bu bir kalleşlik değil mi?
Delikanlılık bunun neresinde?
Aynı durum polis için de geçerli değil mi?
Silahsız vatandaşına, sırf protesto etme hakkını kullanıyor diye, gaz tabancası kapsülü ya da plastik mermi ile gözünden ya da kafasından vurmak da kalleşlik değil mi?
Türkiye Cumhuriyeti polisi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşın canına nasıl kast eder?
Gezi olaylarında gördük, yetmedi Bursaspor-G.Saray kupa maçından sonra çıkan kargaşada Türk Polis bir Bursasporlu taraftarı plastik mermi ile gözünden vurup kör ediyor!
Bu ne büyük bir kalleşliktir öyle?
Karşında silahsız bir yurttaş var ve gariban ailelerin polis olmuş çocukları, gariban ailelerin silahsız çocuklarının kafasına gözüne hedef alıyor.
Hele savunmasız kadına ve çocuklara uygulanan şiddete ne demeli?
Bu bile bizim karakterimizi, zavallılığımızı kanıtlamaya yetmiyor mu?!
Zoru görünce kaç...
Düşene tekmeyi bas...
Hasmına pusu kur, arkadan vur...
Aman, bana dokunmayan yılan bin yaşasın...
O zaman başlıktaki soruyu bir daha yöneltiyorum: Türkler kalleş midir?
Evet bence kalleştir, hem de sapına kadar kalleştir.
2’ye 2 kavga etmeye cesareti olmayan, silahsız direnişçi ile mücadele ederken, üstündeki üniformaya, elindeki silaha, gaz tabancasına güvenen pis birer kalleşiz hepimiz.
İnanmıyorsanız, etrafınıza bakın, o kadar çok kalleş var ki…

…olmadı geçin aynanın karşısına ve sorun kendinize: Acaba ben de kalleş miyim? 

 https://twitter.com/inSanatDernegi

Hiç yorum yok: