Yıllardır kendime hep şu soruyu yöneltirim; ülkemiz neden bu
halde, suçlusu kim?
Öğretmenler kızmasın ama bence bu ülkenin bu halde olmasının
bir numaralı sorumlusu öğretmenlerdir.
Özellikle de ilkokul öğretmenleri.
Çünkü bugünün yetişkinleri onların elinden geçti. Bugün
onlar adam olamadıysalar, memlekete millete değil de sadece kendilerini düşünen
bencil fertler olduysalar, öğretmenler ve kendilerine dayatılan müfredatın dışına
çıkamayan öğretmenlerdir.
Bugün parlamentoya, TBMM’ye gidin ve bir bakın, ülkenin
başına oturan ya da oturttuğumuz bu insanlar uzaydan gelmediğini anlayacaksınız.
Bunlar başka bir ülkeden tepeden inme buraya düşmedi. Bizim insanımız bunlar,
bizim okullarımızda yetişti, bizim mahallelerimizde top oynadı,
apartmanlarımızın dışında ip atladı gecekondularımızdan geçti, bizim
üniversitelerimizden mezun oldu. Camilerimizde namaz kıldı, kuran kurslarında,
dershanelerinde eğitim gördü…
Peki ne oldu da bu insanalar siyasete girince ruhları,
karakterleri şahsiyetleri bozuldu?
Neden, Danimarka başbakanı Lars Lökke Rasmussen kirlenmiyor,
ülkesine 4 yıl başbakan olarak hizmet ettikten sonra sırt çantasını alıp çekip
gidebiliyor..
Bizimkiler koltuğa oturduktan sonra neden gitmesini bilmiyorlar?
Koskoca Japon imparatoru Akihito’nun, ülkesini ziyaret eden Sn
Cumhurbaşkanı Ak Parti genel başkanı Erdoğan ve eşi Emine hanımı ağırladığı makam
odasını gördünüz mü?
Peki ya bizimkinin makam odasını bir düşünün!
Japon imparatoru bu kadar aptal ya da çok fakir mi, mütevazi
bir makam odasında konuklarını ağarlarken, bizimkiler şatafat ve lüks içinde
israfın dibine vuruyorlar!
Merak ettim Japon imparatorunun eşinin 50 bin dolarlık
çantası var mıymış?
Türkiye ve Japonya; bir düşünün bakalım, hangisi dünyaya
kendi teknolojisini üretip satıyor, hangisi dünyanın üçü büyük ekonomisinden
birine sahip, biz mi, onlar mı?
Japon imparatorundan bile daha şatafatlı bir saraya sahip
olan bizim Sn Cumhurbaşkanı Erdoğan, memleketin başka meselesi yokmuş gibi
aylardır İstanbul'u muhalefet partilerine vermemek için her yolu denedi.
Bir sürü uydurma, inandırıcı olmayan rapor ve gerekçelerle,
seçimi yeniletti ve bu sefer büyük bir farkla, yine kaybetti.
Bunu da hazmedemeyip seçilen başkanları rahat bırakmamak,
rahat çalıştırmamak için yasalar çıkarmanın hesabını yapıyorlar.
Bakın, muhalefete geçen belediye başkanlarını rahat hizmet
etmelerini engellemek için yapıyorlar bunu.
O zaman ben de şunu sorarım, 25 yıl önce siz İstanbul'a
belediye başkan seçildikten sonra, Erdoğan’ın hizmet etmesini engelleyen oldu
mu? Aynı engellemeler ona da yapıldı mı?
Bugün, seçilen başkanları neden rahat bırakmıyor Erdoğan?
Onların hizmet edecek olması neden rahatsız ediyor?
Ve HDP…
Biliyorsunuz, son yerel seçimlerde kesin ve net bir tavır
koyarak Millet İttifakı’nın adayı İmamoğlu'nu destekleyerek, önemli ölçüde
seçimin kaderini belirledi.
Fakat HDP'nin tiwtter hesabından yapılan bir paylaşım ve
açıklama HDP'nin maksadı konusunda milletin kafasını karıştırdı. Cumhuriyet
kurulduktan sonra, şeriatla yönetilecek bir Kürt devleti kurma amacıyla isyan
başlatan Şeyh Sait'in 94. ölüm yıldönümünü saygıyla andıklarını duyurdu.
Bi dakka, Şeyh Sait dediğiniz zat, laik cumhuriyete karşı
gerici isyan başlatan ve bu nedenle istiklal mahkemelerinde yargılanıp asılarak
idam edilen bir hain değil miydi? Bunun Kürt olması bu haine sahip çıkmanızı
gerektirir mi?
Bu ne iki yüzlülüktür, bu ne kaypak bir siyasettir; APO'nın
hain olduğu tescillenmiş bir gerçekken, onun mektubunu yok sayıp barış ve
kardeşlikten söz eden Selahattin Demirtaş’ın izinden gitmişken Şeyh Said'i
anmak HDP'nin çelişkisini göstermiyor mu?
Yıllardır Kürt dostlarıma sorarım; "Bir TC vatandaşı
olarak bu ülkede Kürtlerle birlikte yaşamak benim için sorun teşkil etmiyor. Benim için ülkenin adının Türkiye ya da
Kürdiye olup olmamasının da önemi yok. Bu ülke dağıyla, deniziyle, bayrağıyla,
yer altı ve yer üstü zenginlikleriyle hepimizin. Peki bizimle birlikte yaşamak sizin
için sorun teşkil ediyor olabilir mi, bizimle birlikte bu ülkede yaşamak istiyor
musunuz, istemiyor musunuz? İstiyorsanız, kader ortaklığımızı bilerek, ülke
için çalışmaya çabalamaya devam edelim, yok hayır istemiyorsanız..."
Bu soruyu yönelttiğim sokaktaki sıradan Kürt kardeşlerimden
hiçbirinin bu coğrafyayı terk etme, bölünme, ayırılma talebi ya da arzusu
olmadığını gördüm.
Kürt halkının böyle bir talebi olmadığı halde; PKK
güdümünden, etkisinden kurtulamayan HDP'nin maksadı ne, ne yapmak istiyor?
Sorarım size bu memleket bizim hepimizin değil mi?
Bu memleket sadece Türklerin ya da Kürtlerin değil, bu
coğrafyada yaşayan tüm halkların…
Ne diyor Cahit Sıtkı Tarancı;
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet ölümden olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder