Daha önce (2014’te) kendi blogumda, “Türkler
Kalleş midir?” başlıklı bir yazı kaleme almıştı.
Aradan 5 yıl geçmiş ve bazı Türklerin, özellikle kendine
milliyetçi ve ülkücü ve hatta Osmanlı aşığı diye niteleyenlerin ne kadar büyük kalleş
olduklarını, arsızca kalleşlik yapmaya devam ettiklerini görüyoruz…
Bu konuya daha önce değinmiştim ama bir daha anımsatmakta
fayda var…
Biz toplum olarak kalleşleri ve kalleşliği nerede gördük?
Elbette Yeşilçam filmlerinde ve özellikle Cüneyt Arkın'ın
Battalgazi, Kara Murat ve Malkoçoğlu gibi tarihi macera filmleri ve vurdulu
kırdılı polisiye filmlerinde…
O filmlerde kötü adamlar bizim için kalleşti ve tek bir
kişiye en az 5-10 kişi saldırıdır.
Gerçi Cüneyt abimiz hepsinin hakkından gelirdi ama
gerçekte hiç de öyle olmadığını, olamayacağını biliriz…
5 kişi, tek kişiye karşı saldırdığında sonuç genelde tel
kişinin yenilgisiyle sonuçlanır…
(2015’te yaşanan, İrlandalı turiste 5-6
kahraman Türk’ün saldırıp da dayak yediği o olay istisna tabi)
Gerçek hayatta kalleşçe saldırma olaylarını bu aralar çok
sık duymaya başladık…
Bu kalleşçe saldırılardan biri Bursa Mudanya’da, diğeri
de Ankara’da’da yaşandı…
Bu iki olayın ortak noktası, saldırıya uğrayan ve
yaralanan kişiler Milliyetçi (MHP’li) kesimden olmaları.
Mudanya Belediyesi’nin MHP’li meclis üyesi Zeki Saygılı, Mudanya
Belediye Meclis'in olağan toplantısında CHP tarafından getirilen önergeye olumlu
oy kullandı diye bir grup ülkücünün kalleşçe saldırısı sonucu feci şekilde
dövülmüş. Olayı, gazeteci dostum Bilal Kayaaltı’nın “MHP'li
Meclis Üyesi Zeki Saygılı'yı kim dövdü?” başlıklı köşe yazısında okuyunca dehşete
kapıldım…
Bu olayın şaşkınlığının henüz atlatamamışken, benzer kalleşçe
bir saldırı haberi de İstanbul’dan gelince ister istemez,“Ne oluyoruz abi,
burası neresi, mafya devleti mi, vahşi batı mı? Ülke ne hale geldi?” diye sormadan
edemedim.
Yeniçağ Gazetesi yazarı Yavuz
Selim Demirağ, katıldığı bir televizyon programı sonrasında 7 kişilik bir
grubun beyzbol sopalarıyla saldırması sonucu ağır yaralanıyor ve GATA'da tedavi
altına alınıyor!
Yıl olmuş 2019 ve birileri kalleşçe ve hunharca birilerine
saldırıyor ve ellerini kollarını sallayarak ortadan kayboluyor, ne polis, ne
savcı ne de her hangi bir kollu kuvvet ya da adalet bunları bulut yaptıklarının
hesabını soramıyor.
(Hoş yakalansa ne olacak, ülkenin muhalefet liderine yumruk atan adamın serbest bırakılıp kahraman ilan edildiği bir coğrafya burası...)
Bunlar Türkiye’de yaşanıyorsa, bilin ki ortada adalet,
hak hukuk kalmamış demektir. Bilin ki işlenen her suç, yapılan her gasp birilerinin
yanına kar kalıyor.
Günümüz Türkiye’sinin gerçekleri, Yeşilçam filmlerinden
daha dehşet verici hale gelmiş görünüyor.
Üstte Türkiye’nin vahşi batıya döndüğünü yazdım ama haksızlık
etmemek lazım, kovboy filmlerinde düello etmek vardır. 3-5 kişi tek kişiye
arkadan saldırmaz batı geleneğinde. Bu gelenek bize Araplardan geçmiştir. Onlar,
teke tek alt edemeyecekleri noktada, tek kişiye grup halinde (çoğunlukla
arkadan ya da pusu kurup) saldırıp intikam alırlar.
Ve şunu da anlıyoruz ki, ortadoğunun pusu kurma, zayıfı
ezme, güçlünün yanında yer alma, kalleşçe intikam alma, birilerinin tetikçisi
olarak işaret edilen kişiye saldırma ve linç geleneği Türklerde de iyice benimsenmiş…
Saldırıyı sadece fiziki şiddet olarak almayın; sosyal medyada
da dikkat ederseniz, fikrini beğenmedikleri yazarların yorumlarının altına
hemen küfürlü ve hakaret içeren yorumlar yazarlar. Bu aslında fiziki şiddetin
yazıya dökülmüş halidir.
Karşısındakine sözle, yazıyla adabıyla, erkekçe, mertçe yanıt verecek
kapasitesi olmayanlar, acizliklerini ortaya koyarak anında küfür ve hakaret
etme yoluna başvurular. Çünkü kapasiteleri bu kadar.
Aynı şekilde, teke tek baş edemeyecekleri birini alt
etmek için, 5-10 kişiyle saldırmaları da bu yüzdendir.
Kalleş bir toplum haline geldiğimizin kanıtıdır tüm bu
olanlar.
Yeşilçam filmlerinde kalleşler sahneye çıktığında tüm
salon aynı anda yuhalamaya başlardı; ben de buradan gerçek hayattaki bu
kalleşleri kalemimle yuhalıyorum: Yuhhhhhhhh!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder