Perşembe, Kasım 22, 2018

Recep Gündüz’ün yanındaki komünist(!)


Bilmem Recep Gündüz’ü tanır mısınız?
Belirli bir kesim tanıyor olabilir ama Bursa’da bu belirli kesim dışında, tanıyan, ismini duysa da kim olduğunu bilenlerin sayısı pek fazla olmasa gerek.
Bunlardan biri de bendim.
İsmini duymuş, birkaç kez topluluk içinde karşılaşmış ama bir hukukumuz ya da muhabbetimiz oluşmamıştı.
Recep Gündüz Kosova-Üsküp Türkleri dernek başkanı.
Özellikle adaşı, bir önceki (devrik) Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe ile birlikte Kosova ve Makedonya’ya kurduğu dostluk köprüsü ile tanındı…
Gündüz’ün marifeti bununla sınırlı değil, bilerek veya bilmeyerek gönüllü dostluk ve kardeşlik elçiliğine soyunmuş.
“Soyunmuş” derken, bu tabir havada kalmasın; gönüllü elçilik işinde hiç kimsenin yapamadıklarını yaparak, tek kelimeyle, balkanların doğusunda bulunan bu iki küçük ülkede gönülleri fethetmiş…
Öyle böyle değil, birkaç kelimeyle anlatılacak gibi hiç değil; Bursa’da birçok kişinin burun kıvırdığı, adını duyduğunda yüzünü ekşittiği bu adam, Makedonya’da ve özellikle de Kosova’da el üstünde tutuluyor.
Hatta “el üstünde tutuluyor” benzetmesi bile havada kalır, sanki fahri bir “devlet başkanı” muamelesi görüyor, dersem inanın abartmış olmam…
Ona gösterilen itibar, resmi karşılama ve uğurlama törenlerinden (neredeyse) farksız.
Gezdiğimiz her köy, okul ve belediyede, başkanlar, öğretmen ve öğrenciler tarafından kapıda karşılanan, ziyaret bittikten sonra aynı şekilde uğurlanan kaç kişi tanıyor olabilirsiniz?
Balkanlarda öyle bir tat ve lezzet bırakmış gibi Recep Gündüz, hayran olmamak elde değil.
Türkiye’de Recep başkanı neden kıskandıklarını, neden pek sevilmediğini aslında daha iyi anladım şimdi…
(Prizren Şadırvan meydanında)

Recep Gündüz ve gazeteci değerli arkadaşım Bilal Kayaaltı ile birlikte gerçekleştirdiğimiz 9 günlük Makedonya ve Kosova gezi sırasında tanık oldum bunlara.
Recep Gündüz’ün gördüğü saygı ve itibarın yanı sıra, ilk orta ve lise ve hatta meslek liselerini, en ücra dağ köylerinin durumlarını da gözlemleme fırsatı yakaladık.
Türkiye ile kıyasladığımızda, fakirlik olsa da bu iki küçük ülkede eğitime ne kadar çok önem verildiğini gördük.
Makedonya’da Tetova ve Kumanova şehirlerinde Bursa’daki okul ve belediyelerle kardeş olan kurumları gezdik, müdür ve öğretmen ve öğrencilerle konuştuk. Makedonya’da okulların durumu, Müslüman Arnavutların azınlıkta olduğu Kumanova’da berbat durumdaydı. Arnavutların çoğunlukta olduğu Tetova’da ise Kumanova ile aralarında uçurum kadar fark vardı. Tetova tam bir eğitim şehri haline gelmiş. Sadece Türkiye’den değil, Avrupa ve ABD’den de eğitim konusunda önemli destekler verilmiş. Bu noktada Makedonların nasıl bir ayırımcılık yaptıklarının altını çizmek gerek. TİKA’nın (özellikle ve öncelikli olarak dini içerikli) birçok okula ciddi yardımlar yaptığını, Kumanova’ya ise hiçbir destek verilmediğine üzülerek tanık olduk.
Kosova’nın durumu Makedonya’ya nazaran daha iyi durumdaydı. Savaş’tan sonra hızla toparlanma sürecine giren Avrupa’nın bu en yeni ülkesini, beş yıl önce (2013), İpek (Peje) şehrinde düzenlenen bir film festivaline katıldığım zaman görmüştüm ve bu süreç içerisinde gerek yolları, gerekse okullarının durumu kayda değer şekilde düzene ve çağdaş görünüme kavuşmuş.
Türkiye’den gelen desteklerin köprüsünü de elbette Recep Gündüz kurmuş.
Her ne kadar (muhalefet duruşum nedeniyle) bana sürekli “Komünist” diye hakaret etse de (ki ben bu tabiri hakaret olarak algılamıyordum) Recep Gündüz’ün çabaları takdire şayandı.
Bursa’da pek çok kişi bilmese de ben bizzat gözlerimle tanık oldum, kameralarımla da olanları kaydettim.
Aslen Arnavut olan, Kosova’nın Gilan şehrinden 3 yaşında ailesiyle birlikte Türkiye’ye göç eden, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında paraşütçü komando olarak savaşta yer alan, Kıbrıs gazisi Recep Gündüz’ün bu çabasını görmezden gelmek için kör olmak lazım…
Lakin ön yargıları nedeniyle de eleştirmeden geçemiyorum.
Özellikle de muhalefet eden herkesi komünist diye yaftalaması, bunu ulu orta, patavatsızca yapması, zaman zaman hoşgörüsünü yitirmesi, eleştirilere tahammül edememesi bu inatçı Arnavut’un zaaflarından bir kaçıydı.
Marifet bir insanı zaaflarına rağmen alkışlayıp hakkını verebilmektir. Biz de Recep Gündüz’ü başardıklarıyla anımsamak istiyor ve Bursa’da kendisi için olumsuz düşünenlerin, Kosova ve Makedonya’da yaptıklarını dikkate almalarını öneriyorum.
Zira, büyükelçilik ya da konsolosluk görevlilerinin yapması gereken işleri bu eski paraşütçü komando gazisi yapıyor.
Hani derler ya, “Yiğidi öldür ama hakkını da yeme…”
Bir insanı sevmesiniz bile, başarıları karşısında takdir etmek gerek.
Ben de öyle yapıyor ve Recep Gündüz’e hakkını veriyor, alkışlıyor, takdirle karşılıyorum…
Helal olsun…

Hiç yorum yok: