Cuma, Kasım 02, 2018

Bor’un efendisi “Faruk Durukan”

O bir "Son Çılgın Türk", o NASA ve TÜBİTAK ödüllü bir mucit… O bir, Türk insanının neler yapabileceğinin kanlı-canlı kanıtı ve aynı zamanda servetini bilim uğruna harcayabilecek kadar (kimine göre) bir DELİ... O aslında bor madeninin efendisi…
“Bor madeninin efendisi” derken yanlış anlaşılmasın, bu değerli madeni kendi çıkarı ve menfaati için kullanıp servetine servet katmanın hesabında olan para göz, aç gözlü, doymak bilmeyen biri aklınıza gelmesin…
Peki kim bu, hem efendi, hem de deli adam?
Kim olacak, Faruk Durukan!
E Faruk Durukan kim ki?
Vallahi ben de kim olduğunu yeni öğrendim ve yaptıklarını, yapmaya çalıştıklarını duyunca kendi kendime, “aha bu olsa olsa, Son Çılgın Türk” dedim. Yazımın başlığına da önce öyle yazdım ama Durukan’ın asıl marifetinin “Bor” madeniyle haşır neşir olmasıyla ortaya çıktığını ayrımsayınca, ona “Bor’un efendisi” demeye karar verdim.
Evet, o hem çılgın Türk, hem de Bor’un efendisi…
Faruk hocamızı geçen akşam Almira Hotel'de tanıma şerefine nail oldum. Genç Sanayici ve İşadamları Derneği (GESİAD) Bursa Şubesi'nin geleneksel olarak düzenlediği "Sinerji" toplantılarının konuşmacısı olarak Bursa’ya gelen Durukan, yaşadıklarını ve deneyimlerini GESİAD üyeleriyle paylaştı. Soruları yanıtladı.
Kişisel web sitesinde hakkında yazan ilk sözler; “Sivas 1960 doğumlu , 6. Tuğlu Ömer Faruk efendinin torunudur” diye başlıyor.
Bu yazıyı kaleme aldığım sırada , “6. Tuğlu Ömer Faruk efendi kimdir?” diye merak edip Google amcaya sorduğumda “son Osmanlı halifesi Abdülmecid Efendi'nin oğlu, son Osmanlı padişahı VI. Mehmed'in damadı Ömer Faruk efendi” çıktı karşıma.
(Son Çılgın Türk Faruk Durukan)
Toplantı sırasında hiçbirimiz (bilgisizlikten) bu durumu sorma gereği hissetmediğimiz için ben de isim benzerliği olabileceğini düşünerek, sözü tekrar Faruk hocaya getiriyorum.
Çünkü bu yazının öznesi Faruk Durukan ve filmlere, romanlara konu olabilecek kadar ilginç hayat hikayesi.
Elbette ben hayatının özetini anlatmayacam ama yaptıkları ve verdiği mücadele gerçekten inanılmaz ve takdire şayan…
Bir yaşındayken, ast subay olan babasının Edremit’e atanmasıyla 1961’de başlayan Marmara Bölgesi’nin sınırında Ege Denizi’ne bakan kaz dağlarında kurduğu araştırma laboratuvarında devam ediyor.
Gençlik yıllarından buyana araştırma ve geliştirme merakının peşinden koşan Durukan, müteahhitlik yapmış ve gayri menkul zengini olmuş.
Ama içindeki araştırma ve geliştirme arzusu hiç tükenmemiş. “Ben bu kadar serveti, gayri menkulü ne yapayım, bari arkamda kalıcı bir şeyler bırakayım, ülkeme faydalı olayım” düşüncesiyle; Amerikalıların aya gittiği yıllarda kendini bilime adamış.
“Taşı sıksa suyunu çıkarır” sözü Faruk Durukan’a ne kadar feyz verdi bilemem ama o da tutmuş taşın suyunu çıkarmış ve *ekstrakt fabrikaları açarak Türkiye ekonomisine değer katan çalışmalara imza atmaya başlamış.
Faruk Durukan’ın elde ettiği “taş suyu” sürüldüğü yüzeyin alev almamasını sağlayan, güçlü antimikrobiyal yapıya sahip…  -150 derecede donmama özelliği olan taş suyu çalışması ise farklı bir metod ile üretilmiş olan bir sıvı. Taşları sıvıya döndürme yöntemiyle üretilmiş olan sıvı, uzay şartlarında üretim gerektiren bir materyal. Ancak ne Türkiye’de ne de dünyada daha önce böyle bir çalışma ya da metot bulunmuyordu. Bunun üzerine ABD'nin dahi gerçekleştirmediği bir proje oluşturarak laboratuvar ortamında uzay ortamını oluşturmayı başardı.
“Bu projenin amacı Türk AR-GE'sini Dünya'a göstermek ve gelişen değil gelişmiş ülke Türkiye olduğunu kanıtlamaktı” diyen Durukan, elde ettiği sıvının ayrıca atık sulardaki mikroorganizmaları bir saat içerisinde %99 oranında yok ettiğini söylüyor.
“Amaan bu da bi şey mi?” demeyin, atıl durumda olan zeytin yaprağı, çam kabuğu başta olmak üzere 250 çeşit bitkisel ekstrakt üretimi gerçekleştirmiş ve bunları ilgili üniversitelere, yüksek lisans ve doktora çalışmaları yapan öğrenci ve bilim insanlarına ücretsiz sunmuş.
Ülkemizdeki sorun ve eksiklikleri kendine dert edinen Durukan, üniversitelerle sanayi iş birliğini sağlamak için çabalarken, milli ilaç sanayinin temellerinin atılması amacıyla, özgüveni yüksek bir neslin yetişmesini hedeflemiş. “Ülkemizde üretime dayalı ilaç sanayinin olmayışı ülkemizi ilaçta dışa bağımlı kılıyor” diyen Faruk Durukan’ın önündeki engellerin sadece yerel değil, uluslararası boyutta olduğunu da anımsatmak gerek. Durukan, genç sanayicilerden ve sivil toplum örgütlerinden bu alanda siyasileri ikna etmeleri gerektiğini de konuşmasında anlattı.
(Faruk Durukan GESİAD'ın konuğu oldu)
Kanser tedavilerinde hasta ve doktorların önüne geçemediği en hassas nokta metastastır. Yani hastalığın tekrar ortaya çıkıp yayılması.  Ajan *ficin çalışmasıyla, metastas oluşumunu büyük ölçüde durdurmayı başardıklarını anlatan Durukan, Türkiye’de ve dünyada ise ilk kez bitkisel anti metastas ajanı üreterek, TÜBİTAK birincilik ödülüne kayık görüldü.
Faruk hocamızın asıl marifeti ona “efendi” unvanını vermeme neden olan özellik “Bor” madeniyle olan münasebeti…
Bu arada gerçekleştirdikleriyle gönüllerin hocası ve efendisi olmasına rağmen okulundan kovulduğunu da anımsatmadan geçmemek lazım.
“Einstein gibi ben de başarısız bir öğrenciydim ve okuldan atıldım” diyen Durukan, Bor’un ülkemizdeki yüzde 75‘lik rezervine rağmen ham maddenin yurt dışına götürülüp ülkemize pahalı şekilde işlenip gelmesini de kabullenememiş. Kolları sıvayarak, yeni ve daha önce üretilmeyen bir bor bileşiği üretmeyi başarmış.
“Borun nötronları tuttuğu biliniyordu ama elektromanyetik dalgalara, yani x ışınlarına ve gama ışınlarına karşı bir etki gösteremiyordu” diyen Faruk Durukan hocamız, bunun testlerini (yurt dışında) yaptırarak çalışmalarını doğruluğunu kanıtladı. Durukan’nın yeni ürettiği melez bor bileşiği ise hem nükleer enerjiden çıkan nötronu, hem de x ışınlarını ve gama ışınlarını dahi tutabilen bir yapıda olduğu bilimsel olarak da kanıtladı. Bu çalışma sayesinde 2014’te ODTÜ tarafından yılın bilim adamı ödülüne layık gördü.
“Bor kendi başına etkili bir maden değildir ve hiçbir işe yaramaz. Bor’u eğer plastiğe katarsanız plastik çelik gibi olur. Betona katılırsa betonun mukavemeti, direnci ve dayanıklılığı artar. Cama katılırsa BorCam, Çeliğe katılırsa BorÇelik olur” diyen son çılgın Türk, Bor’un efendisinin canını sıkan bir çok sorundan biri de uluslararası patent almakta ki pahalı maliyet ve sorunlar.
Yaptığı buluşların kendisine ait olduğunu kanıtlamak için 6 farklı ülkeden patent almak gerektiğini anlatan Durukan’ın bugüne kadar 50 milyon TL’ye yakın para harcadığını ve tek isteğinin ardında kalıcı ve yararlı bir şey bırakmak olduğunu ifade etti ve Türkiye’nin eğitim sistemi hakkında “Ben okumadım ki eğitim sistemi hakkında yorum yapayım. Yeni bir bakan göreve geldi o da şikayet ediyor” dedi.
Evet; nereden bakarsanız bakın Faruk Durukan vatanını seven, ülkesine ve insanlığa iyi şeyler yapmaya ömrünü adamış bir dahi…
En büyük talihsizliği oma hakkını verecek, önünü açacak, çalışmalarına tam ve koşulsuz destek verecek bir coğrafyada doğmamış olması.
Çünkü bu ülkede “hiçbir başarı cezasız kalmaz”

*Kurutulmuş bitkilerden, özel ekstraksiyon yöntemleri kullanılarak, ayrıştırma (osmoz) işlemlerinin gerçekleştirilmesi sonucunda elde edilen, ilaç hammaddesi olarak da kullanılan bitki özlerine (etken maddelere) "EKSTRAKT" denir.

*Kaz Dağları'nda yetişen incirlerin içindeki maddeye "FİCİN" denir.

Faruk Durukan'ın BURSA GESİD Sinerji toplantısındaki konuşmasını izlemek için TIKLAYIN

@SuatOktySnck

Hiç yorum yok: