Ülkemize hiç gelmeyen Freddie Mercury’i ise zaten görmem ve izlemem mümkün değildi ama filminde onu oynayan Rami Malek’i ilk defa Believe adlı bir dizi filmde, bölüm oyuncusu olarak fark etmiştim.
Bakın “izledim” ya da “gördüm” demiyorum, “fark etmiştim”
diyorum. Sanırım iki bölümde rol almıştı ve değişik fiziki özellikleriyle
dikkatimi çekmişti.
Neyse; önce Müslüm filmini izledim, iki hafta sonra da Bohemian
Rhapsody…
İki müzikal karakter, birini dünya tanıyor, diğerini
sadece biz…
Birini ünlü yönetmen Bryan Singer, diğerini de Ketche ile
Can Ulkay yönetmiş…
Bizim yönetmenleri de kaç kişi tanır o da tartışmalı…
Bu filmlerden biri dünyada izleniyor, diğeri sadece
Türkiye’de…
Müslüm 4. haftasında 62 milyon 397 bin 362 TL 47 Kuruş
hasılata ulaştı.
Bohemian Rhapsody’nin Türkiye gişe hasılatı 3 haftada 5
milyon 967 bin 168 TL olarak kayda geçti.
406 milyon 738 bin 249 Dolar…
Bu arada; Bohemian Rhapsody’nin bütçesi 52 milyon dolar,
Müslüm’ün bütçesi ise sadece 21 milyon Türk Lirası…
Her iki filmin yapımcısının da kâra geçtiğini rahatlıkla
söyleyebiliriz…
Peki hangisi daha çok filme benziyordu, veya hangisi daha
etkileyici sinematografik özellikler taşıyordu?
Elbette Bohemian Rhapsody…
Eğer bir filmden çıktıktan sonra o filmden sahneler hala
gözümde canlanıyor ve içeriği bana sorular sorduruyorsa o film benim için
etkili bir filmdir…
Bohemian Rhapsody’den çıktıktan sonra beni en çok
etkileyen Freddie Mercury’i canlandıran Rami Malek’in performansı oldu.
Muhteşem oynamış!
Belki “oynamış” demek de yetmez, karakteri içine çekmiş
resmen. Fiziksel olarak evet ama suret (yüz) olarak gerçek Freddie’ye pek
benzediği söylenemez Rami’nin. Lakin gerek sözlü, gerekse sözsüz sahnelerde
sergilediği performansla tek kelimeyle “döktürmüş…”
Believe gibi ortalama kalitede TV dizilerinde bölüm
oyunculuğundan öteye gidemeyen Rami, MR Robot dizisinde kaptığı baş role kadar
pek tanımıyordu. Mısır asıllı Kıpti Ortodoks bir ailenin çocuğu olarak Los
Angeles’ta doğan Malek, Ömer Şerif’ten sonra Mısır’ın dünya sinemasına kazandırdığı
yıldız olmayı ve Oscar’ı hak ediyor.
Büyük bir olasılıkla da, bunun üstünde bir performans
sergileyen başkası çıkmazsa, ki şimdilik yok gibi; Rami, Malek en iyi erkek
oyuncu dalında Oscar heykelciğini kaldıracağa benziyor.
Bir yanda Freddie’ye hayat veren Rami Malek, diğer yanda
Müslüm’ü canlandırmaya çalışan Timuçin Esen…
Hayat vermek ve canlandırmak, aynı şeyler değildir…
Rami Malek’e, Freddie’ye benzemesi için ekstra bir makyaj
yapılmamış, sadece dişlerine protez uygulanmış…
Timuçin Esen’e ise peruğundan burnuna yapılan plastik makyaja
kadar çok ciddi bir işçilik uygulanmış.
Rami Malek müzikal sahnelerde birkaç sahne dışında kendi
sesini kullanmamış, filmde de daha çok Freddie Mercury’nin sesini dinledik.
Müslüm’de ise Timuçin Esen şarkıları kendi seslendirmiş,
ki Müslüm Baba’nın sesini tanıyanlar bu durumu çok yadırgadı. Ben de yadırgadım.
Her ne kadar makyajla Müslüm Gürses’e benzetilmeye çalışılmış olsa da fiziksel
yapısı veya kalıbı Müslüm’le hiç bağdaşmıyordu.
“İki filmi kıyaslamak ayıp olur” diye düşünmüyorum. Pek
ala iki film de kıyaslanır, oyuncuların performansı da karşılaştırılır.
Bohemian Rhapsody’nin oyuncu seçimi çok başarılı. Tüm
oyuncular, gerçek hayattaki karakterlerle örtüşüyordu. Müslüm’de ne yazık ki
aynı özeni göremedik. Bunu oyuncu yönetimindeki zaaf olarak da nitelemek mümkün…
Hele ki, Muhterem Nur’u canlandıran Zerrin Tekindor tercihi çok absürt olmuş.
Aradaki 22 yaşlık fark, gerek Tekindor’un genç görünmesi,
gerekse Nur’a hiç benzememesi filmin eksi yanlarından biriydi…
Müslüm’ün (Timuçin Esen) şarkı söylediği gazino sahnelerindeki
hızlı kurgunun da Esen’in, abartılı makyajını örtbas etmek için uygulanan bir
teknik olduğu gözlerden kaçmadı.
Tüm bunlara rağmen, gerek Timuçin Esen ve Zerrin
Tekindor’u ve elbette Müslüm’ün gençliğini canlandıran Şahin Kendirci’yi alkışlamak
gerek.
Timuçin Esen’in de o makyajla hem oynayıp hem şarkıları
seslendirmesi de takdire şayandı…
Ama keşke Esen değil de Müslüm Baba’nın kendi sesini
kullansalardı…
Sonuçta, iki müzikal karakter ve iki farklı film…
Bir kaç satırda da olsa, sinemadan anlamadıklarına bir kez daha
tanık olduğum Türk (Bursa) izleyicisine değinmek istiyorum.
Diğer illerde durum nasıldı bilemiyorum ama; film
bitmiş, sonunda gerçek Muhterem Nur ile yapılan röportajlar akıyor jenerikle
birlikte; bir dur da izle, ne diyor gerçekte ne anlatıyor; yok arkadaş, sanki
sinemaya zorla getirip de zorla filmi izlettirmişler gibi; kaçarcasına, paldır
küldür ayaklandı herkes ve ne kendileri izledi filmin en anlamlı yerini, ne de başkalarına
izlettirdiler. Benzer durum Ayla filminde de olmuştu, Bohemian Rhapsody’de de
oldu.
Bu millete ne film izleme adabını kazandırabildik, ne de başkalarına
saygı göstermeyi…
Trafik lambalarında kırmızı ışığa sabır gösteremeyen bir
güruhtan bunu beklemek fazla, biliyorum ama ne zaman ki film sonunda akan ve emek
verenlerin isimlerinin yazılı olduğu jenerik izlemeye başlayacak işte o zaman
ADAM(!) olacağız, aha buraya da yazdım…