Salı, Haziran 26, 2018

Kemal Kılıçdaroğlu da İnce hastalığa tutulmuş(!)


Haziran ortasında kar yağar mı?
Yağar elbet…
İçinizi ısıtan umutlarınız söndüyse, Haziran aynında da cehennem sıcağında da hayalleriniz buz keser, gündüzleriniz karanlığa gömülür.
25 Haziran sabahı yeni güne işte bu kasvetli duygularla uyandım ve çok ilginçtir; tam da ülkemizin geleceğinin üstüne çöken puslu, kaybedenlerin ruhunu yansıtan serin, buruk ve gri dünya ile karşılaştım Bursa’da.
Sanki bizi bekleyen umutsuz yarınlarımızın habercisi gibiydi…
Durdum.
Bekledim…
Havayı kokladım, pazartesi sendromu değil bu, olsa olsa kronikleşen kaybetmenin kanıksanma ile kabullenmeme arası bir duygu, tam tercümesi yok.
Yazımın devamını getirecek enerjiyi kendimde bulamadım.
Ve seçimlerden iki gün sonra, bugün; Salı…
Tekrar günaydın…
Bedenim uyandı, ruhum henüz aymadı…
Sabah saatlerindeyim, pus dağılmış sanki, Haziran ayında olması gerektiği gibi güneş açmış, bulutlar dağılmış; lakin duygularımız karanlık hala ve ben kaldığım yerden klavyemin tuşlarına ürkek dokunarak karalıyorum, kerpetenle sökmeye çalıştığım zihnimde hapsolmuş yorgun düşüncelerimi.
Oysa seçim öncesi dostlarım, “24 Haziran’da ne olur?” diye sorduklarında “Her şey olur” diyordum. Her şey oldu, ya da hiçbir şey!
“Erdoğan’ı Allah’tan başka kimse indiremez!” diyordum 24 Haziran’dan önce. 25 Haziran’dan sonra “artık Allah bile indiremez!” demek geçiyor içimden.
Böyle bir yetki böyle bir güç günümüz dünyasında hiçbir âdemoğluna verilmedi.
Erdoğan almadı bu gücü. Bu millet verdi; önce belediye başkanı yaptı, sonra başbakan, derken Cumhurbaşkanı ve başkan; ülkenin kanlı canlı mutlak ve tek tanrısı…
“Ona dokunmak ibadettir” diyenler, mübarek Ramazan ayı boyunca mitinglerde başkalarının yaptığı üniversitelere, hava alanlarına kendisi yapmış gibi sahiplenmesini alkışladı.
Biri de çıkıp demedi, “Koskoca Cumhurbaşkanı neden gerçek olmayan bilgiler anlatıyor bize?” diye sormadı, sorgulamadı.
“Neden sorgulamıyorsunuz?” diye sorduğum Ak Partili ve aklı selim olduğunu sandığım bir dostum, bana şu karşılığı verdi:
“Az bile söyledi. Daha çok yalan söylemesi lazımdı. Camileri kapatan, ezanı Türkçeleştiren CHP zihniyetine mi oy verecez?”
2018 yılının Haziran aynında birine “bunlar gerçek değil, hepsi yalan” diye haykırmanın anlamsızlığını acı şekilde hissettim.
Çünkü onlar için Erdoğan sadece bir başkan değil, uhrevi bir kişilik, tanrının yer yüzünde ki gölgesi sanki; ”O ne derse doğrudur, yalan söylese de vardır bir bildiği” diye düşünen bir güruha kralın çıplak olduğunu anlatmak imkansız.
24 Haziran’ı 25’e bağlayan gece milyonların umudu olan Muharrem İnce’nin sessizliğe bürünmesiyle üzerime ince ince yağan Haziran karının ruhumu sardığını ancak şimdi anlayabiliyorum.
FOXTV’den İsmail Küçükkayalı’ya attığı istem dışı WathsApp mesajından sonra çıkıp bir iki kelime etseydi, “Erdoğan’ı tebrik ediyorum. Beni destekleyen, peşimden gelen, bana inanan ve umut verdiklerimden özür diliyorum, hepsine teşekkür ediyorum. Ben Bilim, teknoloji, endüstri 0,4, iş ve huzur vaat ettim ama milletim kek yemeyi tercih ettiyse, saygı duymaktan başka bir şey gelmez elimden. Ayrıntılı açıklamayı yarın yapacam” deseydi, sabaha kadar sürüp giden saçma sapan spekülasyonlar ortaya çıkmayacaktı.
Gerçi pazartesi saat 12:00’de yaptığı açıklamadan söyledikleri yerindeydi. Mitinglerinde sürekli doğaçlama konuşmasına rağmen bu kez WathsApp yanlışından dolayı özür dilemesinin dışında ilk defa kağıttan okudu. Birçok kişi buna da abartılı anlamlar çıkarmaya çalışsa da, yaşadığı hayal kırıklığı ile yanlış bir şey söylememek için bunu yaptığını düşünüyorum.
Muharrem İnce en büyük yanılgısını CHP ile ittifak yapan partilerin düşük oy almasıyla yaşadığını söyledi konuşmasında. Ve elbette partisi CHP’nin de önceki seçimlerde ki yüzdesinin altında oy aldığını da ben ekleyeyim.
CHP’nin oyları nereye gitti?
Levent Gültekin twitter hesabından yaptığı değerlendirmede, “Burada gece gündüz "HDP barajı geçmeli onun için parlementoda HDP'ye vermeliyiz" kampanyası yapıp sonra da "CHP'nin oyu İnce'nin oyundan az bu nedenle Kılıçdaroğlu istifa etmeli" demek tek kelimeyle fırsatçılıktır. Tamam etsin de bu ne adaletsiz bir gerekçe” diye yazdı.
“HDP'ye ne kadar oy kaydı CHP'den bilemem ama bizzat tanıdığım en az on kişi CB için oyunu İnce, MV için ise İyi Parti'den yana kullandı ve hepsinin ortak gerekçesi aynıydı sevgili Levent? 8 seçim kaybetmiş birinden umudunu yitirmiş ve artık ona inanmıyor, onu istemiyorlardı!” diye karşılık verdim…
İnanmamalarının en büyük nedeni de Ekmelettin İhsanoğlu hadisesi ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun son seçimde Abdullah Gül'e sıcak bakmasıydı. CHP seçmeni Kılıçdaroğlu’nun İnce'yi mecburiyetten aday gösterdiğinin de farkında. Levent Gültekin dahil birçok kişi Muharrem İnce’den böyle bir performans beklemiyordu!
Muharrem İnce 50 günde inanılmaz bir kampanya yürüttü ve umut oldu. İlk defa ülkenin yarısı bir şeylerin değişebileceğine inandı.
Oysa hakemi taraf tutan bir maça çıkmıştı İnce. Sadece hakemi değil seyircileri, medyası, ordusu, polisi, bürokratıyla deplasmanda dövüşen, gözleri bağlı tek kollu bir boksör gibiydi.
Olmadı.
Zaten olamazdı da…
Peki Erdoğan kazandı mı?
Ya da İnce kaybetti mi?
Hayır…
Bu maçın bir kazananı ya da kaybedeni yok.
Sadece kazandığını zannedip, bir düşmanla savaşmış gibi yollara düşüp silahlar sıkan, havai fişekler patlatarak kutlamalar yapan kandırılmış büyük bir güruh var!
Belki gerçekten kaybeden biri var; o da Kemal Kılıçdaroğlu’ndan başkası değil.
Kemal bey, “cumhurbaşkanını halk seçsin” diye referanduma gitmeyi kabul ettiği gün kaybetti.
8 seçimden boynu bükük çıkmasına rağmen istifa etmemekle kaybetmişti. Kazandığı son CHP Genel Kurulu’nda kaybetmişti…
Peki bu kez istifa eder mi Kılıçdaroğlu?
Sanmam…
Onun da üzerine İnce ince yağan Haziran karı bizim içimizi ürperttiği gibi ona etki ettiğini düşünmüyorum. Öyle olsaydı, onurlu davranıp çoktan çekilmişti.
Sahi, iki gün oldu seçimler biteli, “Kemal Kılıçdaroğlu nerelerde, neden çıkıp konuşmuyor? Yoksa o da mı İnce hastalığa tutuldu?” diye düşünüyordum ki, öğleden sonra başını uzattı Kemal bey.
Kılıçdaroğlu’nun söylediklerinden anlaşıldı ki Erdoğan’dan çok kendisi etkilenmiş Muharrem İnce'nin perforamansından. Demek ki İnce hastalık bulaşıcıymış(!)

@SuatOktySnck

Perşembe, Haziran 21, 2018

Devleti sömürmenin kuralsızlığı…


İktidar partisi ve Erdoğan kazanmak için değil kaybetmemek için ellerinden gelen her şeyi yapmaya hazır, hatta ellerinden gelmeyeni bile yapmak için kolları sıvamışlar. Devletin hemen her kademesini, her zerresini arsızca kullanıyorlar.
Yok hayır, kullanmak kelimesi yetersiz kalıyor, köküne kadar “sömürüyorlar”
Seçimler için geriye sayım devam ederken, iktidarın göze batmayan arsızlıklarından birini yazmak istiyorum.
Başbakanlığa bağlı her kurum, Ak Parti iktidarı ve Recep Tayyip Erdoğan’ın hizmetine amade edilmiş vaziyette. Bunlardan biri de Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü…
Birkaç saat önce Bursa Fomara Meydanı’ndan İnSanat Derneği’ne
doğru yürürken Süluki Camii’nin önünde birinin, cami etrafındaki vatandaşlara iki broşür dağıttığını fark ettim. Önce bir partinin propaganda yaptığını düşündüm, yanına yaklaşıp da broşürlerden istediğimde bunun bir parti değil Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün memurları olduğunu şaşkınlıkla fark ettim.
Bakın, bunlar partili değil devlet memuru, devletin tarafsız olması gerekiyor değil mi?
Neyse…
“İyi tarafından bakayım” dedim önce, “belki vatandaşı seçimlerle ilgili bilgilendirmek istiyor olabilirler” diye düşündüm.  Broşürün biri kitapçık gibiydi, diğeri de üstü yapıştırmalı şekilde kapatılmış ve okumak isteyenin açabileceği şekilde hazırlanmış.
Bu arada Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü Bursa Temsilciliği İnSanat Derneği’nin hemen arkasında, derneğe gelir gelmez açıp baktım ne var ne yok diye!
Okudukça gözlerime inanamadım. Sözde tarafsızmış gibi hazırlanmış ama dikkatli baktığınızda bunun Cumhurbaşkanlığı seçimi için algı yaratma amacı taşıdığını kolaylıkla anlayabiliyorsunuz.
Tek taraflı verilen rakamsal bilgiler, bugüne kadar gerçekleşememiş ama bundan sonra Sn Erdoğan’ın seçim vaatleri madde madde sıralanmış ve tam da ortada Cumhurbaşkanlığı seçimin oy pusulası. Mühür tutan bir el, mührü tam da Erdoğan’ın üzerine denk gelecek şekilde yerleştirilmiş. Bu da yetmezmiş gibi Meral Akşener ile Muharrem İnce’nin fotoğrafları kapatılmış.
Bu ayıp mı?
Ayıp…
Adaletsiz mi?
Adaletsiz…
Bu broşür sadece Marmara Bölgesi (Bursa) için değil belli ki, tüm bölgeler için hazırlanmış ve dağıtılmakta.
Türkiye Cumhuriyeti devlet kendi çıkar ve menfaatleri için hiç bu kadar sömürülmedi…
Devletin bir genel müdürlüğüne bile bunu yaptıranların seçimleri kaybetmeleri halinde neler yapabileceklerini düşünmek bile istemiyorum.


Çarşamba, Haziran 20, 2018

Reis'in başını Suriyeliler yakacak!


Aha buraya yazıyorum; seçimlere 4 gün kala diyorum ki, “Suriye’den ülkemize gelen mülteciler Recep Tayyip Erdoğan’ın sandıkta belası olacak!”
Kaç Suriyeli TC vatandaşı yapıldı, gerçek rakam nedir bilmiyorum; ama gözlemlediğim bir gerçek var ki, sokaktaki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşların tepkisi, oy kullanma ihtimali olan Suriyeli taze vatandaşların katkısını yüz binlere katlar!
Pazar günü sandığa gidecek her seçmen, etraflarında mantar gibi biten, uyum sağlamak yerine ortamlarını kendilerine benzeten, hiç de savaştan kaçmış, mazlum gibi görünmeyen Suriyelileri ülkenin her tarafına yayılmasına kimlerin sebep olduğunu sorgulayarak tercihini yapacak!
Ben bir göçmen çocuğuyum, 2003-2005 yılları arasında kaldığım İsveç'te 10 ay bir mülteci gibi yaşayıp İsveç'e gelen yabancıların yaşamlarını gözlemledim ve önce “Gölge Adamlar” adında bir belgesel çektim, belgeselde anlatamadıklarımı da 2007'de basılan “Avrupa’da Mülteci Olmak/ Karanlıkta ki Gölge” adlı kitapta topladım. Mülteci olmanın, yabancı bir ülkeye gelip kendini kabul ettirmenin ne demek olduğunu bilirim. Bunu, Eski Yugoslavya’dan 13 yaşında Türkiye’ye göç eden babam da bilir, annem de… Yaşadıkları zorlukları, topluma kendilerini kabul ettirmekteki ıstıraplarını dinleyerek büyüdüm ve onlar kadar olmasa da o ruh halini İsveç’te ben de tattım. Mülteciler yeni gittikleri ülkede birer gölge gibidirler. Yerel halk onları görmek istemez, milli servetlerini, yaşam tarzlarını paylaşmaktan kaçınır, varlıklarını kabullenmezler. Bu her toplumda her dönem (hoş olamasa da) olağan kabul edilebilecek davranışlardır. Ancak şunu diyebilirim ki dünyanın hiçbir yerinde bu kadar kalabalık göçmene, Türkiye'de olduğu gibi kontrolsüz ve başı boş halde ülkenin dört bir yanına yayılmalarına izin verilmez. Vermezler...
16 yıldır ülkeyi yöneten Ak Parti ve lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın en büyük ve stratejik hatası Suriyeli Müslüman din kardeşlerimizin kontrolsüzce ülkenin her tarafına yayılmalarına göz yummak oldu.
Savaşın sillesini gerçek anlamda yemiş, büyük acı ve travmalar yaşamış, zor durumda olan, yardıma muhtaç insanlar da var, birikimlerini Türkiye’ye getirip kısa sürede ticarete atılmış, iktidarın kendilerine sağladığı nimetlerden fazlasıyla yararlanan ve hatta Ak Parti’den Milletvekili olabilecek seviyeye gelebilmiş olanlar da…
Ve ortaya çıkan tabloya baktığımızda Suriyeli mültecilerin çoğunluğu hiç de toplumumuzda gölge gibi durmuyorlar, aksine sanki 40 yıldır buradaymış gibi rahat ve keyifleri yerinde görünüyorlar.
Evet Türkiye göçmenlerden oluşan bir toplum. Fakat bu ülkeyi vatan belleyen hiçbir göçmene Suriyelilere olduğu kadar rahatlık ve imkân sağlanmadı. Arnavutlar, Boşnaklar, Çerkesler, Gürcüler, yakın tarihte Bulgaristan'dan gelen soydaşlar, ne dilendi, ne de umarsızca toplumu rahatsız ettiler!
Bu ülke Peşmergeleri de, Afgan mültecileri de gördü, ama hiç biri savaştan kaçtıkları söylenen Suriyeliler kadar arsızlaşıp sığındıkları toplumdan böylesine ayrışıp nefretle bakılmadı...
Halk işte bunu görüyor, bu durum toplum içinde ki ayrışmayı ve öfkeyi daha da kızıştırmış vaziyette.
Sadece iktidar karşıtlarında değil, Ak Parti seçmenleri arasında da Suriyelilerin varlığı ile ortaya çıkan olumsuz görüntü kafaları karıştırmışa benziyor.
Vatandaşın aklına takılan ve yanıt bulamadığı en önemli soru ise Suriyelilerin akıbetinin ne olacağı yönünde.
“Bu insanlar artık hep burada mı? Yoksa ülkelerinde ki savaş bitince bir gün gidecekler mi?”
Hele son bayramda birçok Suriyeli’nin ziyaret için ülkelerine gidebildikleri iyice ayyuka çıkınca ve iktidar partisinden hiç kimsenin kafalarda ki soru işaretlerine makul ve mantıklı yanıt vermeyince vatandaş için geriye tek bir seçenek kalıyor; dibe vurmuş bir ekonomi yetmiyormuş gibi bir de kamburlaşan Suriyeli sorununa çözüm üretme ihtimali olan diğer parti ve adaylara sandıkta oy vermek!
Ve bu tercih hem Ak Parti’yi, hem de lideri Erdoğan’ı zorda bırakacak gibi görünüyor.

@SuatOktySnck

Pazartesi, Haziran 11, 2018

Bursa’yı dinliyorum gözlerim kapalı(!)


Önce Muharrem İnce geldi, dinledik gitti…
Sonra Temel Karamollaoğlu geldi, dinledik gitti…
Karamollaoğlu beklediği alakayı bulamazken, İnce’ye Bursa’da umulanın da ötesinde bir ilgi olduğunu gördük.
Bu açıdan baktığımızda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bursa mitingi merakla bekleniyordu.
Erdoğan ne yapacaktı?
Önceki yıllarda ki ilgiye mazhar olacak mıydı Bursa’da, yoksa…
Bunun sorunun yanıtını bugün aldık.
Saat 15:30’da başlaması gereken Reis’in Bursa mitingi 2 saat 45 dakikalık bir rötarla gerçekleşebildi. Miting öncesi Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na bağlı birimler personellerine (ki muhtemelen Ak Partili ilçe belediye başkanlıkları da dahildir buna) mitinge gitmeleri yönünde mesaj attığı ve hatta bazı personel müdürlerin elemanlarına mitinge gidip oradan selfie (özçekim) fotoğraf paylaşma baskısı yaptığı haberleri de ulaştı.
(Saat 15:30'da miting alanı boştu)
Saat 15:30 olmasına rağmen ne yazık ki mitingin yapılacağı eski Atatürk Stadı’nın bulunduğu alan hala boştu. Daha sonra gelen bir başka bilgi de ise mitingi doldurmak için 17 ilçeden vatandaş taşınacağı, Bursa’da yaşayan Suriyeli mültecilerin, (Mültecilere yardımlar yapan dernekler vasıtasıyla) Ak Parti Bursa teşkilatının temin ettiği 40 otobüsle meydana taşınacağını öğrendik.
Ak Parti’nin Bursa’da yaptığı her mitinde olduğu gibi bugünkü (11 Haziran) mitingde de tüm toplu taşıma araçları ücretsizdi. Buna rağmen, önceki mitinglerle ve Muharrem İnce’nin Bursa’da yaptığı mitingle karşılaştırdığımızda çok ciddi bir azalma olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Şimdi, bir yanda kendi olanaklarıyla Muharrem İnce’ye dinlemeye gelenler, diğer yanda her türlü ulaşım kolaylığı ile meydanlara taşınanlar var!
“Hangisi daha samimi ve inandırıcı, hangisi daha gerçekçi?” diye sormak gerekirse kuşkusuzu ki Erdoğan’ı dinlemeye gelen kitlenin umutsuz, Erdoğan’ın da samimiyetten ve inandırıcılıktan uzaklaştığını görüyoruz.
(BŞ Belediyesi İtfaiye
personeline mesaj)
Sn Erdoğan’ı dinlemeye getirilen kitlenin dörtte birlik bölümünün Suriyeli mülteci olduklarını da dikkate aldığımızda Bursa’da kaybettiği alakanın hangi boyutta olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor.

Mevcut Cumhurbaşkanı, Ak Parti ve MHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan’ın Bursa konuşmasının büyük bölümünü Muharrem İnce ile birlikte bu kez şiddetli şekilde eleştirdiği Kemal Kılıçdaroğlu’na ayırması, mitingin yapılacağı alanın yeniden düzenlenip (betan tribünlerinin yıkılarak) Millet Bahçesi haline getirileceğini söyledi.
Fakat Sn Erdoğan’ın unuttuğu bir şey daha var; o meydanın o hale getirilmesini yine kendisi talep etmiş, kovarak görevden aldığı bir önceki belediye başkanı Recep Altepe, meydanın bu hale getirmeye çalışmıştı.
Yani o beğenmediği meydanı yapan yine kendi partisinin belediyesinden başkası değildi.
Reis konuştu ama Suriyelilerin ne kadarı Türkçe öğrendi, ne kadarı anladı, varın artık siz düşünün!
Hele, Muharrem İnce’nin yakaladığı ivmeyle Diyarbakır mitinginde topladığı kalabalığı görünce diyorum ki, 24 Haziran seçimlerinde her şey olabilir!