Cuma, Şubat 23, 2018

Bursa'da Bursalı olmanın zorluğu...

Zor arkadaş zor, Bursa’da gazeteci olmak zor, sanat yapmak zor, sinema yapmak zor, zor çok zor, Bursalı’ya kendini anlatmak, Bursalı’nın sana değer vermesi zor!
Beni bilen bilir, aslen gazeteci olmama, bir çok tv programı hazırlamama rağmen, 18 yıldır sanat ve özellikle de sinema sanatıyla yakından ilgileniyorum. Arada fotoğraf sergileri açmışlığım, şehir ve devlet tiyatrolarının oyunlarında ustalarla sahneye çıkmışlığım, bir tane de olsa kitap yazmışlığım, kimine göre hasbelkader de olsa uzun metraj bir sinema filmi, birkaç belgesel ve onlarca kısa film çekmişliğim de var. Tüm bunlara karşın Bursalı hemşehrilerime kendimi kabul ettirebilmiş değilim henüz...
Sadece kendimi değil, yaptığımız işleri de kabul ettirmek için didinip duruyoruz.
Çoğullu vurgular yapıyorum, zira 2006’da kurduğumuz ve sanatla iştigal eden insanlar anlamına gelen “İnSanat” adını verdiğimiz derneğimizde sanat adına kalıcı ve etkili işler üretmeye çalışıyoruz.
En son yaptığımız iş bir tiyatro oyunu...
Uzun metraj bağımsız bir sinema filmi olan “Dünaylı / The Man from Earth”ü tiyatroya aktardık. 7 Kasım 2017’den bu yana sahneliyoruz. Özellikle de Nilüfer Belediyesi’nin Uğur Mumcu Sahnesi’nde…
Bu noktada Nilüfer Belediyesi’ni tenzih etmem gerek. Bizim gibi özel tiyatrolara sahnelerini ücretsiz açtığını vurgulamadan geçemeyeceğim, ama ya diğerleri?!
Burada belediyelerin ait oldukları partileri kast etmediğimin altını çizmek isterim. Ak Partili Osmangazi Belediyesi Ördekli Kültür Merkezi’nin kapılarını ücretsiz sanatseverlere açarken, Büyükşehir Belediyesi’nin gölgesinden bile yararlanmak neredeyse imkansız! CHP’li Nilüfer Belediyesi bize imkanlar sağlarken, CHP’li Mudanya Belediyesi ise oyunumuzu ilçelerinde oynamamız için yaptığımız başvuruya ücret talep etti.
Mudanya Belediyesi'nin imkanları İstanbullulara yetiyor,
Bursalılara yağmurlu havada su bile yok(!)
“Ee ne var bunda, isteyecek tabi” diyebilirsiniz. Ama aynı Mudanya Belediyesi, İstanbul Kadıköy’den gelen “balkondasanat” tiyatro grubunun oyunlarını Mudanyalılara ücretsiz izleme olanağı sağlıyorsa, işte o zaman bizim de bunu sorgulamamız kaçınılmaz oluyor.
Bi dakka ey Mudanya Belediyesi! Bursalı olmak suç mu? Sizin alakanıza mahzar olabilmek için ille de İstanbullu mu olmak lazım? Yoksa siz kendinizi Bursalı görmüyor musunuz?
Oysa biz gittik, (İsmini belirtmeyeceğim) Mudanya Belediyesi’nin kültür işlerine bakan beyefendiyle toplantılar yaptık ve dedik ki, “Biz oyunumuzu Mudanya’da da sergilemek isteriz. Bunun için ücret talebimiz yok, sadece oyuncu arkadaşlarımıza yemek ikram edersiniz olur biter”
Aslında ücret de isteyebilirdik, fakat kabul etmeyeceklerini biliyorduk. "Oyunumuzu sahneleyecek olmamız bile bizim için önemli" diye düşünüyorduk.
Aman efendim, ne yemeği, üstüne para bile istediler iyi mi!
İstanbullulara şapur şapur, Bursalılara gelince yarabbi şükür(!)
Sunay Akınlara, Metin Ucalara, bilmem hangi tanımış sanatçılara kesenin ağızını açmalarını anlarım, onların yanında Suat Oktay Şenocak ve İnSanat kim ki?
Lakin İstanbul’dan gelen ortalama bir grubu bile el üstünde ağırlarken, Bursalıya zırnık koklatmayan CeHaPeli Mudanya belediyesine kızamıyorum.
Çünkü, biz Dünaylı oyununu Çağdaş Gazeteciler Derneği Lokali’nde sergilerken, bu pek çağdaş ÇGD’li yöneticilerin dahi gelmediğini görmüş ve yaşamışız, Mudanya Belediyesi ne ki(!)
Ha bu arada benim de bir ÇGD üyesi olduğumu söylersem, sanırım ÇGD’nin kendi lokallerinde, kendi üyelerinden birinin sahnelediği oyunu umursamamalarını nasıl yorumlamak gerektiğini inanın ifade edemiyorum.
Neyse, velhasılı kelam;  Bursa’da Bursalı olmak zordur.
Altın Palmiye ödüllü “Yeraltı Peygamberi” filminde geçen şu replik aklıma geldi: “Kimse kendi köyünde peygamber olamaz”
Aynen öyle, biz de kendi şehrimizde adam olamıyoruz. Varsın kimse bizi sallamıyor, kimse ciddiye almıyor olsun, biz inadına yazıyor, inadına çekiyor, inadına oynuyoruz.
“Kurtlu baklanın kör alıcısı olur” ata sözünde ki gibi, bizi de elbet alkışlayan, yaptıklarımızı takdir eden üç-beş kişi var bu kentte biliyoruz, nefesimiz koksa da, sırtımız pek olmasa da, birilerinin kafasına kafasına vurup, sesimizi duyurmaya devam edeceğiz!


Not: "Bu Dünyalı oyunu ne menem şeydir?" diye merak edenlere, hazırladığımız kısa tanıtımı izlemelerini öneriyorum. 
Çünkü biz bu oyunu 20 Mart'ta İnSanat'ın Fomara Sahnesi'nde, 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü'nde Görükle Hayalperest Sahne'de ve  14 Nisan'da da Nilüfer Belediyesi Tiyatro Festivali kapsamında Uğur Mumcu Sahnesi'nde sergileyeceğiz. Gerçek sanatseverleri bizi alkışlamaya davet ediyoruz!
DÜNYALI OYUNU KISA TANITIM VİDEOSU'nu izlemek için tıklayın...

Pazartesi, Şubat 05, 2018

Alinur başkanla randevu...

İnSanat Derneği olarak, Bursa’nın atanan yeni Belediye başkanı Alinur Aktaş ile tanışma ve faaliyetlerimiz hakkında bilgi verme, bir sivil toplum örgütü olarak nasıl katkı yapacağımızı konuşmak üzere randevu talebinde bulunmuştuk.
Randevu için telefonla başvurduğumuz BŞ Belediyesi Özel Kalem Müdürlüğü’nde ki görevli 700 kusur derneğin başkanla görüşmek için sırada beklediğini, bize sıra gelip gelmeyeceği konusunda bir şey diyemeyeceğini ama yine de talebimizi alarak telefonu kapattı.
Bu görüşmeden yaklaşık 20-25 gün sonra geçen salı günü telefonum çaldı ve BŞ Belediyesi’nden arayan bir bayan, perşembe akşam saat 19:00’da başkanın bizimle görüşeceği müjdesini verdi(!)
Müjde diyorum çünkü benzer görüşme isteğimizi sayısız defa devrik(!) belediye başkanı Sn Recep Altepe’ye de yapmış ama icraatları boyunca, cami yaşatma derneklerini dahi kabul etmesine rağmen bizimle görüşme, ya da bizi dinleme zahmetine girmemişti.
O nedenle Sn Alinur Aktaş’ın bizimle görüşecek olmasının anlamı bizim için büyüktü.
Neyse, İnSanat yönetim kurulu olarak eski meyve-sebze halinin orada yeni inşa edilen BŞ Belediyesi’nin muhteşem(!) hizmet binasının bulunduğu yere gittiğimizde bizi hoş bir sürpriz karşıladı.
Çünkü davet bize özel değil, bizimle birlikte yaklaşık 15 başka dernek de bu toplu görüşmeye çağrılmıştı.
Spor kulüpleri, cami yardım ve yaşatma, kılıç-kalkan, kentsel dönüşüm, hemşeri yaşatma ve yardımlaşma ve Atatürkçü düşünce derneklerinin yanı sıra sanatla iştigal eden Bursa’nın en üretken sivil toplum kuruluşlarından İnSanat da BŞ Belediyesi Meclis salonunda ki yerini aldı.
Başkan Aktaş, sağında solunda dizilen müdür ve genel sekreterleriyle birlikte koltuğuna kuruldu ve önce kendini, sonra da misyonunu anlatarak, tam da karşı sağ çaprazda oturan bana ilk sözü verdi.
Aslında en son konuşmak istediğimi ifade etmeme rağmen uzatılan mikrofonu almadan da edemedim. Derneğimizin faaliyetlerinden, çektiğimiz filmlerden söz ederek başladım konuşmaya ve Altepe’nin harcadığı İpek Yolu Film Festivali’nden, Kent Meydanı’nın 10 yılda pançık punçuk hale gelen ve ortadoğu şehirlerini aratmayan korkunç zeminine, evlerimizde akan kireçli çeşme sularına, bu yüzdem artan damacana su satışlarına ve hava kirliliğine kadar, Osmanlı’nın ilk başkenti Bursa’nın her tarafının tarihi değerlere sahip olduğunu, evliyaların ve Osmanlı padişahların ayak izlerinin bulunduğunu ama Bursalıların ne kadar önemli bir kentte yaşadıklarının farkında olmadığına kadar bir çok konuya dikkat çektim. Bizimle birlikte İznik’ten gelen Atatürkçü Düşünce Derneği ve 1050 Konutlar Kentsel Dönüşüm Derneği dışında ki diğer dernekler bir şeyler istemeye gelmişlerdi.
Bir tek biz, “Bursa’ya ne katabiliriz, Bursa’ya ne ve nasıl faydamız olabilir?” dedik Sn Aktaş’a. Sağ olsun o da tek tek not aldı ve sorulara, anlatılan sorunlara yanıt vermeye, davetli öteki dernek yöneticilerinin istekleri karşısında da BŞ Belediyesi’nin içinde bulunduğu durumu samimi bir üslupla  anlatmaya, özetlemeye çalıştı.
Evet işte anahtar kelime buydu başkanla buluşmada: Samimiyet…
Konuşurken ya da dinlerken karşısındaki insanın gözünün içine bakan ve önemsediğini belli eden doğal ve olması gereken insani bir davranıştır bu.
Recep Altepe’nin yapmadığı ya da yapamadığı, bu nedenle halkla bağlantı kuramamasına neden olan önemli bir eksiklikti.
Sn Altepe ile her hangi bir yerde tesadüfen karşılaştığımızda (dediğim gibi asla bizi makamında kabul etmedi) biz bir şeyler anlatırken o hep başka yerlere bakıyor ve karşısındakini değersizleştiriyordu.
Sn Alinur Aktaş ise bu noktada benden geçer not aldı. Henüz yeni yeni tanımaya başladığı Bursa’ya değer katarsa, bir Bursalı olarak her türlü desteği vereceğimizi söyledik.
Yanlış yaparsa da, Altepe’yi eleştirdiğimiz gibi eleştireceğimizi de buradan anımsatmak isterim.
O koltuğa atanarak geldi. Yerel seçimlere de bir buçuk yıl daha var. O tarihe kadar Bursa’da yapacakları ya da yapamayacakları kaderini belirleyecek.
Bursalılar Altepe’yi sevdiği için değil, partisi için oy verdi. İlk adaylığında ne yazık ki ben de oy verme gafletinde bulunanlardanım. Çünkü bu satırların yazarı yerel yönetimlerde partiye değil adaya bakar. İnandığım ve güvendiğim adayın hangi partiden olduğu beni ilgilendirmez. Takım tutar gibi parti tutanlardan değilim.
Sn Alinur Aktaş’ın da partisine değil, samimi olup olmadığına bakıyorum ve diyorum ki, “Bu çizgisini bozmaz, dediklerini yaparsa Bursa onu bırakmaz…”
Tabi Bursalıların kararından çok partisinin, yani Sn Cumhurbaşkanı’nın hakkında vereceği hüküm ne yazık ki halkın kararından daha önemli ve etkili.
O nedenle Aktaş’a yolu açık olsun diyor başarılar diliyorum!





Cuma, Şubat 02, 2018

İşte bütün mesele buydu: Mücadele


İki kayıp haftadan sonra Beşiktaş ile oynanacak maçın önemi daha da artmıştı. Kaybetmek demek kabus dolu haftaları da önümüze dizecekti.
İşte bu atmosferde başladı maç. Beşiktaş her ne kadar geçen sezonun ligde fırtına gibi esen havasında olmasa da bu yıl Şampiyonlar Ligi’nin flaş takımlarından biriydi ve bizden daha iyi oldukları da aşikardı.
Nitekim maça da öyle başladılar. 13. Dakikada 1-0 yenik duruma düşünce Bursaspor, açıkçası tribünleri dolduran ve sahaya yabancı madde atıp küfür ve hakaret etmekten başka bi işe yaramayan 30 bin kadar taraftar da umudunu kesmiş olmalıydı ki, maçı tatil ettirmek için elinden geleni ardına koymadı.
Neyse ki, 37. dakikada imdada Beşiktaşlı Negredo yetişti ve kendi kalesine attığı gol ile bir anda gidişatı değiştirdi. Tabi Titi’nin goldeki çabasını da unutmamak gerek. Beşiktaş’ın bocaladığı anlarda rakip savunmayı allak bullak eden Yusuf Erdoğan klasını kanıtlayan inatçı performansıyla sahneye çıktı ve 45. Dakikada Gelarge’nin gol vuruşunu yapmasına zemin hazırlayan isim oldu.
İlk yarının bu son dakikasında gelen gol ile soyunma odalarına 2-1 önde giden Bursaspor’un ne yapacağını aslında 2. Yarı görecektik. Çünkü bitin sadece devreydi ve Bursaspor daha önce Galatasaray maçında da ilk yarıyı önde kapamasına rağmen Fransız hocanın 2. yarı saçma sapan tercihleriyle maçı 2-1 kaybetmişti.
O nedenle Beşiktaş’a karşı 2-1 ya da 1-0 önde olmak bir şeyi ifade etmiyordu. Kazanmak için mutlaka bir gol daha bulmak gerekliydi ki, konuk takımın savunması çok savruk bir görüntü verdiği halde bunu yapmayı başaramadı Bursaspor.
İkinci yarının ortalarında 10’ar dakikalık iki ayrı periyod vardı ki, yeşil beyazlıları kurtaran kaleci Harun oldu demek yanlış olmaz. Mucize diye nitelendirilebilecek inanılmaz toplar çıkardı Harun ve ondan sonra ki 10-15 dakikada ise oyunun kontrolünü tamamen ev sahibi takım eline aldı ama 3. golü bularak tribinleri dolduran taraftarlaırnı rahatlatacak fırsatı ne bulabildi, ne de yaratabildi.  
Harun, Aziz, Barış, Yusuf’un yanındaki 7 yabancı ile mücadele etmek ve Beşiktaş gibi bir rakibe karşı 1 puan almak başarı olabilir ama galibiyetin kaçtığını da unutmamak gerek!
Kaçan galibiyete mi sevinmeli yoksa yenilmemeye mi?
Bence ortaya konan mücadeleye bakmakta fayda var!
Alanya deplasmanında şanssız yenilen gollerden sonra bu maçta şansa oldukça ihtiyacı vardı Bursaspor’un ve bu şans sadece Negredo’nın bizim için attığı golde yanlarında oldu ki, yine de teselli hanesine ekleyebiliriz bu durumu.
Le Guen bize “Yenemiyorsan yenilme” masalını izletti ve dinletti bir kez daha.
Beşiktaş’a karşı sergilenen mücadelenin yarısını dahi önümüzdeki haftalarda ortaya koymaları halinde ilk beş olmasa bile sezon sonunda kâbus yaşamaktan uzak bir sırada kapanışı yapabiliriz.
Zira ne kupa hedefi kaldı ortada ne de Avrupa kupalarına katılabilme umudu.

Bir aptallık yapılmazsa tatsız tuzsuz haftalar bizi bekler…