Evet evet, teşbihte hata olmaz!
Oysa; her şey var, boy pos…
Gençliğin enerjisi…
Güç, şans, fırsat, muhtemelen yeteneği de var…
Zekâsı olmasa bu seviyelere de gelemezdi, akıl da vardır
tabi…
Peki ne eksik Kubilay Kanatsızkuş’ta?
Belki de gerçekten bir çift kanat eksik, o soyadından
kaynaklanan ruhundaki eksiği tamamlayacak…
Yani kanat dediğim aslında hırs, onu gaza getirecek
hırslandıracak, coşturacak, kanatlandıracak düşünsel devrim.
Bir Fransız bunu yapamaz, Kubilay’ı coşturacak enerji, onunla
aynı dili konuşan, aynı ruhu, aynı dünyayı, aynı kültürü yaşayan biri yapabilir
ancak!
Bir yabancı hoca ona güvenir ve şans verir, ama o kadar…
Taraftar bakmaz, altyapıdan yetişmiş, gençmiş, gelecek
vaat ediyormuş, kendi evladımızmış, umursamaz bile; eğer sahada mücadele
etmiyorsa, çabalamıyor, ruhunu koyamıyorsa ortaya, basar ıslığı (ve hatta küfrü)
Çıkarken insafsızca de yuhalar.
Kubilay bu sahalarda ıslıklanıp protesto edilen ne ilk ne
de son topçudur…
Aynen de böyle oldu. Skor 2-2’ye gelince savunmadaki
yabancıların hatalarıyla yenen gollere değil, forvette hiçbir varlık gösteremeyen
Kubilay’a faturayı kesti tribünler. Stancu da vasattı ama bir şeyler yapmaya
çalışıyordu. Kubilay’ın yapmadığı veya yapmadığı buydu işte: mücadele…
Çünkü gerçekten de verilen şansı kullanamayan, elinin
tersiyle iten biri vardı sahada.
Kubilay’ı kanatsız kılan hırsının olmamasıydı.
Hırs…
Marangoz emeklisi babam, gençliğimde bana kızdığında, “Hırs,
istekli olmak demektir. Hırslı insan isterse bir kalası bile dişleriyle ısırır
ve yerinden oynatır!” derdi.
Beni hırslandırmak için de aynen dediğini yapar ve iki
buçuk metrelik 5’e 20 bir kalası ısırıp tezgahın üzerine koyardı.
İşte Kubilay Kanatsızkuş da kanatlanmak istiyorsa aynen
böyle yapmalı, topu ısırmalı, kale direklerini kramponlarıyla parçalamalı, hırsıyla
rakip savunmayı yıpratmalı, fiziksel tüm özelliklerini kullanıp gücünü ortaya
koymalı ve bu durumdan kimseye de kızmamalı.
Çünkü bu taraftar ondan çok şey bekledi, bunca fırsata
rağmen pısırık futbolu görünce de soyunma odasına kadar ıslıkladı.
Hoş olmadı lakin, bunun için kendine kızmalı Kubilay, pes
etmemeli ve nerede hata yaptığını, kendinde neyin eksik olduğunu bulmalı.
Ben olsam Le Guen gibi Kubilay’dan kolay kolay vazgeçmem,
potansiyeli varsa onu ortaya çıkarmak hocanın görevdir. Yönetim ise Kubilay
gibi bir genci kaybetmek istemiyorsa, ya acilen konunun uzmanı bir akıl hocası bulup
genç futbolcunun eksik yönlerini gidermesi için çalışmalara başlamalı, ya da
kendini geliştirebileceği bir başka süper lig takımına kiralamalı. Gelişip de dönerse
bizimdir, yok eğer gelişmezse, futbolcu çöplüğünde kaybolup gider!
Kubilay’ı bırakıp biraz da maça bakalım. Bursaspor 3-2
kazandı (ki bize verilen penaltı bence penaltı değil) evet ama takım kurgusunda
hala oturmayan birçok parça var. İlerleyen haftalarda bu parçaların oturup oturmayacağını
göreceğiz, çünkü sezonun daha başı ve birçok takım Bursaspor’dan farksız.
Kötü zemine, sıcak havaya ve kötü futbola rağmen 3 puan
iyidir... Önümüzdeki hafta Beşiktaş ile deplasmanda oynayacağımız maç, bu
takımın kalitesinin ne düzeyde olduğunu da gösterecek.
Ve o zemin nedir arkadaş?!
Hibrit çimler hafta içi gelmiş, yok uzun süre gümrükte kalmış,
geçin bunları anam babam; iki buçuk üç aydır neredeydi bunlar? Bunca zamandır
bir türlü tamamlamayı beceremediğiniz timsahın kafasıyla mı uğraştınız, ayıp
değil mi, günah değil mi?
Böyle yarım yamalak stat yapacağınıza, Atatürk Stadı’nı
yıkmak için ne diye yırtındınız bre zalimler?
Bursa’nın iki tane stadı olsaydı fena mı olurdu, bre
nankörler?
Ortalama maçları Atatürk Stadı’nda, kalburüstü maçları da
Timsah Arena’da oynamayı akıl edemediniz mi bre gafiller? Atatürk Stadı nerenize battı da
Bursa’nın futbol tarihini yıktınız, yazıklar olsun size, yüz bin kere YAZIKLAR
OLSUN!
Ve buna kayıtsız kalan, ses çıkarmayan taraftarlara da
milyon kere YAZIKLAR OLSUN!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder