Pazar, Ağustos 20, 2017

Kubilay kanatsız kuş gibi...

Evet evet, teşbihte hata olmaz!
Oysa; her şey var, boy pos…
Gençliğin enerjisi…
Güç, şans, fırsat, muhtemelen yeteneği de var…
Zekâsı olmasa bu seviyelere de gelemezdi, akıl da vardır tabi…
Peki ne eksik Kubilay Kanatsızkuş’ta?
Belki de gerçekten bir çift kanat eksik, o soyadından kaynaklanan ruhundaki eksiği tamamlayacak…
Yani kanat dediğim aslında hırs, onu gaza getirecek hırslandıracak, coşturacak, kanatlandıracak düşünsel devrim.
Bir Fransız bunu yapamaz, Kubilay’ı coşturacak enerji, onunla aynı dili konuşan, aynı ruhu, aynı dünyayı, aynı kültürü yaşayan biri yapabilir ancak!
Bir yabancı hoca ona güvenir ve şans verir, ama o kadar…
Taraftar bakmaz, altyapıdan yetişmiş, gençmiş, gelecek vaat ediyormuş, kendi evladımızmış, umursamaz bile; eğer sahada mücadele etmiyorsa, çabalamıyor, ruhunu koyamıyorsa ortaya, basar ıslığı (ve hatta küfrü) Çıkarken insafsızca de yuhalar.
Kubilay bu sahalarda ıslıklanıp protesto edilen ne ilk ne de son topçudur…
Aynen de böyle oldu. Skor 2-2’ye gelince savunmadaki yabancıların hatalarıyla yenen gollere değil, forvette hiçbir varlık gösteremeyen Kubilay’a faturayı kesti tribünler. Stancu da vasattı ama bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Kubilay’ın yapmadığı veya yapmadığı buydu işte: mücadele…
Çünkü gerçekten de verilen şansı kullanamayan, elinin tersiyle iten biri vardı sahada.
Kubilay’ı kanatsız kılan hırsının olmamasıydı.
Hırs…
Marangoz emeklisi babam, gençliğimde bana kızdığında, “Hırs, istekli olmak demektir. Hırslı insan isterse bir kalası bile dişleriyle ısırır ve yerinden oynatır!” derdi.
Beni hırslandırmak için de aynen dediğini yapar ve iki buçuk metrelik 5’e 20 bir kalası ısırıp tezgahın üzerine koyardı.
İşte Kubilay Kanatsızkuş da kanatlanmak istiyorsa aynen böyle yapmalı, topu ısırmalı, kale direklerini kramponlarıyla parçalamalı, hırsıyla rakip savunmayı yıpratmalı, fiziksel tüm özelliklerini kullanıp gücünü ortaya koymalı ve bu durumdan kimseye de kızmamalı.
Çünkü bu taraftar ondan çok şey bekledi, bunca fırsata rağmen pısırık futbolu görünce de soyunma odasına kadar ıslıkladı.
Hoş olmadı lakin, bunun için kendine kızmalı Kubilay, pes etmemeli ve nerede hata yaptığını, kendinde neyin eksik olduğunu bulmalı.
Ben olsam Le Guen gibi Kubilay’dan kolay kolay vazgeçmem, potansiyeli varsa onu ortaya çıkarmak hocanın görevdir. Yönetim ise Kubilay gibi bir genci kaybetmek istemiyorsa, ya acilen konunun uzmanı bir akıl hocası bulup genç futbolcunun eksik yönlerini gidermesi için çalışmalara başlamalı, ya da kendini geliştirebileceği bir başka süper lig takımına kiralamalı. Gelişip de dönerse bizimdir, yok eğer gelişmezse, futbolcu çöplüğünde kaybolup gider!
Kubilay’ı bırakıp biraz da maça bakalım. Bursaspor 3-2 kazandı (ki bize verilen penaltı bence penaltı değil) evet ama takım kurgusunda hala oturmayan birçok parça var. İlerleyen haftalarda bu parçaların oturup oturmayacağını göreceğiz, çünkü sezonun daha başı ve birçok takım Bursaspor’dan farksız.
Kötü zemine, sıcak havaya ve kötü futbola rağmen 3 puan iyidir... Önümüzdeki hafta Beşiktaş ile deplasmanda oynayacağımız maç, bu takımın kalitesinin ne düzeyde olduğunu da gösterecek.
Ve o zemin nedir arkadaş?!
Hibrit çimler hafta içi gelmiş, yok uzun süre gümrükte kalmış, geçin bunları anam babam; iki buçuk üç aydır neredeydi bunlar? Bunca zamandır bir türlü tamamlamayı beceremediğiniz timsahın kafasıyla mı uğraştınız, ayıp değil mi, günah değil mi?
Böyle yarım yamalak stat yapacağınıza, Atatürk Stadı’nı yıkmak için ne diye yırtındınız bre zalimler?
Bursa’nın iki tane stadı olsaydı fena mı olurdu, bre nankörler?
Ortalama maçları Atatürk Stadı’nda, kalburüstü maçları da Timsah Arena’da oynamayı akıl edemediniz mi bre gafiller? Atatürk Stadı nerenize battı da Bursa’nın futbol tarihini yıktınız, yazıklar olsun size, yüz bin kere YAZIKLAR OLSUN!
Ve buna kayıtsız kalan, ses çıkarmayan taraftarlara da milyon kere YAZIKLAR OLSUN!

Cumartesi, Ağustos 12, 2017

Oh be 1-0 yenildik(!)

Maçtan önce Bursaspor’un Başakşehir’den değil puan çıkarması, farklı yenilip yenilmeyeceği tartışılıyordu.
Böyle düşünenler haksız da sayılmazdı, zira bir yanda Avrupa’da sergilediği performansla yeni sezonun kuşkusuz en büyük şampiyonluk adaylarından biri olarak gösterilen Başakşehir, hem geçen yıl ki kadrosunu büyük ölçüde korumuş, hem de çok yerinde transferler yapmış bir takım, diğer yanda. geçen sezonun sonunda yaşadığı düşme travmasının üstüne oyuncu ve teknik kadrosunu yenilemiş, farklı bir anlayışla ve vasat bir hazırlık döneminden sonra 2017-18 sezonun ilk maçına çıkmış Bursaspor...
Başakşehir’i herkes biliyordu ve kazanacağından da ama kapalı kutu olan, Fransız Teknik Direktörlü Bursasapor merak konusuydu.
Güçlü ve hazır rakibi karşısında ya fark yiyecek ya da…
Ya da…
Neyse noktalı yerlerden sonra gelecek sözcükler çok da karamsarlık içermiyor Allah'tan.
Yeni Teknik patron Paul Le Guen, takıma haddini bilen bir anlayış kazandırmış. Ve maçın büyük bölümünde Başakşehir’e bu anlayışla direndi.
Maçın son bölümünde, biraz haddini aşıp yüklendi ve rakibi zorladı ama skora denge getirecek hamleyi yapamadı.
1-0’lık yenilginin sevinilecek ya da “iyi ki fark yemedik” durumuna düşürecek bir yani yok. Sonuçta yenilgi yenilgidir. Kaybedilen 3-0 puan ve lige yapılan kötü bir başlangıç var.
Fakat umut da var.
En azından mücadele, çaba, ortaya bir şeyler koyma isteği bu takımda geçen yıl göremediğimiz özelliklerdi.
Fransız hoca Le Guen, oyuncuları daha yakından tanıdıkça futbol anlayışını da oturtacağını ummak istiyorum. Zira tersi olursa (karamsar olmak istemem ama) ligin ilk yarısını tamamlayamaz.
Tabi bu sadece Paul Le Guen için değil yeniden oluşturulan kadro ve elbette yeni transferler de öyle.
Özetle; görülen şu ki, bu takımda potansiyel var. Her ne kadar, bu kadar çok yabancıyla futbol oynanıyor olması hoşuma gitmese de, ligdeki tüm takımların aynı durumda olduğunu düşününce sadece susmakla yetiniyorum.
Bursaspor'da öne çıkan, sivrilen bir isim yoktu ve bu durum da aslında takım olabilmenin işaretlerinden biri olarak yorumlanabilir. Geçen yıl Harun ve Batalla parlıyor, takım bi cacık oynamıyordu, diye taraftar boşuna isyan etmiyordu!
Belki maçın son bölümünde Furkan'ın o şutunun altını kalın harflerle işaretleyebiliriz! 
Başakşehir ise geçen yılın devamı gibiydi. Belli ki Teknik Direktör Abdullah takıma ruhunu fena halde aşılamış. Kim gelirse gelsin değişen bir şey olmuyor ki, bu da ustalık gerektirir. 
Lig esas Bursaspor için başladı, ve yenildik, ama bazen kaybetmek kazanmaktan daha hayırlı olabilir.
Aşçı iyi gibi, malzeme idare eder, bu malzeme ile ne kadar lezzetli helva çıkacak, artık aşçının hünerine kalmış; bekleyip görecez.



Pazar, Ağustos 06, 2017

Devlet üstüne devlet kurulur mu?

Soru basit: Hangi koşullarda devlet kurulur?
Yakın, çok yakın geçmişimize bakalım; devletler nasıl ve hangi koşullarda kurulmuş? En taze ve somut örnek Kosova…
Kosova nasıl kuruldu?
Dağılan Yugoslavya içinde, açıkta kalan azınlık ya da milletlerden olan Arnavutlar’ın önce özerklik, ardından da ulus olmasıyla devlet statüsüne kavuştu.
Diğer Yugoslav artıkları devletler de öyle… Ve eski Sovyet cumhuriyetleri de…
Osmanlı’nın ardından devlet ve devletçikler bu şartlarda ortaya çıktı.
Gel gelelim, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, KKTC adıyla kurulmuş olmasına rağmen hala gerçek anlamda devlet statüsüne kavuşabilmiş değil, zira 3-5 ülke dışında kimse tanımıyor!
Türkiye Cumhuriyeti ise dağılan Osmanlı’nın ardından, tüm olumsuz koşullara rağmen kanlı savaş ve zaferlerle 1923’de sıfırdan kuruldu…
Ak Parti yöneticisi Ayhan Oğan’ın söylediği “Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde yeni bir devlet kuruyoruz” sözleri bu kriterlerin hiçbirine uymuyor. Çünkü ortada yıkılmış ve çökmüş bir devlet, dağılmış, dağıtılmış bir cumhuriyet yok. Peki Oğan’ın söz ettiği yeni devlet mevcut TC üzerine kurulamayacaksa hangi amaçla söylenmiştir?
Bence Ayhan Oğan’ın sözlerine bu açıdan bakmak gerek.
Sapasağlam ayakta duran Türkiye Cumhuriyeti üstüne bir devlet kurulamayacağına göre, plan ancak şu olabilir: yıkılmış ve dağıtılmış bir devletin ardından yeni bir devlet kurmak.
Plan bence bu. İlk fırsatta TC’yi parçalamak ve üzerine Erdoğan’ın başkomutanlığında yeni devlet kurmak…
Çünkü Ayhan Oğan’ın çıkışının başka hiçbir anlamı ve açıklaması olamaz…
94 yıllık mevcut Türkiye Cumhuriyeti devleti ortadan kaldırılmadan bu mümkün olmayacaktır.
Ayhan Oğan gibilerin hayallerini süsleyen yeni devletin kurulması TC’nin yıkılması ile mümkün olacağına göre, emperyalistlerin bize karşı kaybettiği Çanakkale 1915, kurtuluş savaşı ve hatta 1974 Kıbrıs barış harekatının da rövanşı niteliği taşıyacağından da kimsenin kuşkusu olmasın!
Buraya kadar niyet belli...
Benim anlayamadığım konu şu. Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal düzenine karşı ihanet niteliği taşıyan bu açıklama karşısında cumhuriyetin savcıları neden harekete geçmez?
Hadi savcılar da ihanetin bir parçası diyelim, peki bu cumhuriyetin başı halkın seçtiği Recep Tayyip Erdoğan bu işe ne diyor?
Bir açıklamasını ya da tepkisini duydunuz mu?
Tamam, Erdoğan’ı da geçelim...
Reis'in kafası karışık diyelim, daha önemli konularla meşgul belki, ya her iki sözünden biri vatan millet, bayrak olan ve milliyetçilik temelleri üzerine kurulu MHP ve lideri Devlet Bahçeli bu ihanetin neresinde?
Oğan için "Yeni devlet kuruyoruz lafı FETÖ’ye uzatılmış zeytin dalıdır!" demiş Bahçeli. Peki sormazlar mı o zaman: "Bu arsızlığın ortaya çıkmasında senin orantısız desteğinin payı yok mu?"  
Öte yandan, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın rakibi olarak CHP ve MHP’nin adayı Ekmelettin İhsanoğlu, Milletvekili olduğu MHP’de hangi cür'etle Bahçeli ve hatta Erdoğan’ın yanında durabiliyor hâlâ, gerçekten anlamakta zorlanıyorum!
Ve elbette, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu duruma nasıl bir tepki vereceğini de merak etmiyor değilim. Açıklama yapmak yerine Hüriiyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan'ı telefonla arayıp, "Bahçeli değil de Erdoğan'ın ne diyeceğini merak ediyorum" demesine sadece güldüm!
Görevi boyunca kaybettiği 7 seçimle karnesi sıfırlarla dolu Kılıçdaroğlu'nun Adalet yürüyüşü performansının dahi nezdimdeki imajını değiştirmediğini anımsatmak isterim!
Meral Akşener'in ise resmi twitter hesabından konuyla ilgili yaptığı "Devlet etmeyi bilenler, Devlet kurarlar. Ciddiye almayın" şeklindeki açıklamasını hayretle okudum. O zaman hemen Meral ablamıza şunu anımsatayım:
Urfa Siverek’te Atatürk büstüne saldıran meczubu, şalvarlı ve sarıklı ve bir karış sakalıyla gündeme gelen polis memurunu, tarikat ve cemaatlerin hayatımıza arsızca müdahale etmeye başlamalarını, müftülere nikah kıyma yetkisinin verilmesini, imam hatiplerin sayısının artırılmasını, eğitim sisteminin laik yapıdan tam muhafazakâr yapıya kaymasını, PKK terör örgütünü, FETÖ’yü ve 15 Temmuz darbe girişimini Ayhan Oğan’ın açıklamalarının yanına koyunca ortaya çıkan tablo beni ürkütüyor.
Eğer sizi ürkütmüyorsa, bence ürkün, bu gidişle ve bu şekilde kurulacak yeni bir devlet kimseye yar olmaz. Adı da YTC: Yeni Türkiye Cehennemi’nden başka bir şey olmayacaktır, aha buraya da yazdım!
Allah sonumuzu hayretsin, birilerine akıl ve vicdan ihsan eylesin, amin(!)