Salı, Haziran 21, 2016

Suratsız büfeler “Smart Cube”ler

Paranızın olmadığı ya da yetişmediği için Bursa’nın çakma metrosu hızlandırılmış tramvay BursaRay’da çaresiz kalma şansınız nedir diye sorsam…
Evet…
BuKart diye bir teknoloji var ama bu kartları paranızla beslediğinizde işe yarıyor. Eğer kartınızın karnını doyuramazsanız ayvayı yediniz, yolda kaldınız demektir.
BursaRay’a binmek için BuKart’ınızdan 2 TL 25 Krş’luk bir bedel kesiliyor.
Öyle ki, eğer o anda kartınızda 2 TL 20 krş varsa, hemen dıtttt diye bir uyarı geliyor ve beş krş için aynen armut gibi orada kala kalabilirsiniz!
Hadi diyelim ki, cebinizde kağıt 100 TL var…
Yok yok, onu da geçtim, 100 çok, bütün 50 TL’niz çıktı cebinizden ve otomatik BuKart doldurma makinasının başına geçtiğinizde siz sadece 10 TL’lik yükleme yapmak istiyorsunuz…
Yine ayvayı yediniz, çünkü o akıllı BuKart yükleme sistemi size para iade etmiyor…
Ne verirseniz aynen onu yüklüyor; 5, 10, 20, 50, 100, 200 TL, Allah ne verdiyse değil, siz ne verirseniz maşallah havuduyla götürüyor makina.
İstanbul’da da benzer bir sistem var ve orada siz ne kadar isterseniz yükleme yapabiliyorsunuz.
Bursa’daki makinalar o kadar akıllı ki, asla ve katta para üstü ver-mi-yor!
Neden vermiyor?
E akıllı da ondan, demeyin aman ha…
Akıllı olsa paranın üstünü verebilmesi lazım, akıllı değil resmen cimri makina!
Oradaki görevlilere soruyorsunuz, “neden böyle?” diye, kimse bilmiyor…

Siz de o zaman, hemen her istasyonda bulunan SMART Cube büfelerine yanaşıp kibar bir dille, “acaba şu 50TL’yi bozabilir misiniz?” diye rica ediyorsunuz. 50 TL çok mu, peki o zaman cebinizdeki para 50 değil de 10 TL olsun ve arkadaşınızla birlikte kartlarınıza 5’er TL dolum yapmak istiyorsunuz otomatik makinadan…
10 TL bütünlüğünüzü iki beşliğe çevirmek için tek çare büfe kalıyor…
Onların esnaf olduğunu sanırsınız ya…
Yok öyle bir gerçek…
BursaRay'ın hemen her istasyonunda bunlardan var.
Bu büfeler esnaf olmanın bilinç ve erdemine
varamamışlar tarafından yönetiliyor... Ben bunlardan
değil alış veriş, nefes bile almıyorum, siz de
dikkatli olun; aman uzak durun! 
Sakın ha denemeyin. Bu Smart Cube çalışanları vatandaşa yardım etmemeye ant içmiş gibi, asık bir suratla sizi azarlarcasına başınızdan def eder ve sorduğunuza, soracağınıza pişman olursunuz!
Belli ki bu büfelerin elemanları, patron ya da patroniçelerinden bu konuda sıkı şekilde “halka yardım etmemeleri” konusunda uyarılmışlar hatta ve hatta fırçalanmış bile olabilirler.
İlk önceleri rastlantı diye düşündüm ama sonra ve daha sonra sıklıkla başıma gelip zılgıtı yiyince, bunun bir organize davranış olduğunu anladım ve ondan sonra Smart Cube denen bu halk düşmanı büfelerinden değil bir şey satın almak, nefes bile almamaya yemin ettim!
Yalnız şunu da vurgulamak gerek; bu durumun yaşanmasındaki en büyük sorumlu BŞ Belediyesi ile elbette BURULAŞ’tır…
Personelden tasarruf edeceğiz diye, kart dolum ve bilet gişelerini kapatıp işlevsiz otomatik kart dolum makinaların, para üstü vermeyen bir sistemden tercih etmesi, gariban Bursalıların sıkıntı yaşamasına neden oluyor.
Yani gecenin bir vaktinde, son trene kaldıysanız ve eğer bozuk paranız yoksa ayvayı yediniz.
Ya o sırada kartı dolu vicdanlı bir yolcuya denk gelip onun kartıyla binersiniz ya da…
…geçmiş olsun!
Bursa’yı yöneten Sayın Valimiz ve Sayın BŞ Belediyesi başkanımız sevdikleriyle (kış ise sımsıcak, yaz ise sepserin) yuvalarında huzurlu ve mutlu şekilde geceyi karşılarken, siz en şahane dualar edip, taban vay ile gecenin ilerleyen saatlerinde evinize varıp (tabi kazasız belasız varabilirseniz) Bursa’da yaşadığınız için neden cezalandırıldığınızı sorgular ama buna bir anlam veremezsiniz...
Bursalı “neden Türkiye’nin en pahalı ulaşımına sahip?”
Bursa “neden en pahalı bol kireçli suyunu kullanmak zorunda?”
Biz, “neden, ülkenin en pahalı elektriğine, en pahalı doğal gazına mahkûmuz” diye sorgulamak aklınıza bile gelmez, sadece uyumak istersiniz.

Uyumak ve ertesi gün hiçbir şey anımsamamak…

Cumartesi, Haziran 18, 2016

Küstüm oynamıyom(!)

Küsmeye hakkı yok…
Arda Turan’dan söz ediyorum.
Küsemez, küsmemeli…
Çünkü takımın kaptanı…
Yani takımın sahadaki komutanı…
Bir geminin kaptanı, bir uçağın kaptan pilotu gibi…
Kaptan küser mi, küserse gemi batar, o uçak düşer…
Nitekim Milli Takım da İspanya maçında düştü, çünkü kaptan küstü…
Kime küstü?
Kendisini ıslıklayan tribündeki, Avrupa’nın ve Türkiye’nin değişik yerlerinden onca masraf ve eziyete katlanıp Fransa'ya büyük umutlarla gelen taraftarlara…
Barselona’da oynayan bir futbolcunun çocuk gibi küsüp “ben oynamıyom” triplerine girmesi nereden bakarsanız bakın amatörlük.
Taraftar haklı ya da haksız…
Ama 10 bin kişi, yani 10 bin ayrı kafa/beyin tepki gösteriyorsa, düşünmek gerek; “lan ben hakikaten beklentileri karşılayamıyom galiba. Bu insanlar güzel futbol, olmadı iyi mücadele bekliyo. Bunu göremeyince de ıslıklıyo” demeli ve o ıslıkları daha çok mücadele ile daha hırslı futbol oynayarak susturması gerekirdi.
Küsmemeliydi Arda Turan, çünkü sadece stada gelenler değil, dünyanın her tarafındaki milyonlar ondan çok umutluydu, çok şeyler bekliyordu. G.Saray'ı sonra Atletico Madrid’i sırtlayan, oradan da dünya devi Barselona’ya transfer olmuş Türk futbolunun pırlantası bir yeteneğinin bu kadar sefil durumda olmasınaydı bu tepki.
Reklam filmlerindeki oyunculuk yeteneğini futbolda sergileyememesine anlam veremedi kimse!
Çünkü Rakitic’i, Moldric’i görüyor, Ronaldo’nun Milli Takımları için ne ifade ettiğini, neler yaptıklarını biliyor, aynı performansı Arda’dan da bekliyordu herkes…
İşte bunun tepkisiydi o ıslıklar!
O ıslıklar sadece Arda’ya değil, Fatih Terim’e de…
Bu takımı kuran ve hazırlayamayan, Arnavutluk kadar mücadele edebilecek düzeye getirmeyen Fatih hocadır… 
Takım kötü oynuyor...
Vatandaş 1300 TL'lk asgari ücretle geçinmeye çalışırken, Avrupa'nın en pahalı teknik direktörünün Milli Takıma iyi futbol oynatarak aldığı maaşın hakkını vermesini bekliyor...
Bu nedenle bir numaralı suçlu Terim'dir…
Koskoca Süper Lig’den ve Avrupa liglerinde top koşturan onlarca gurbetçi içinde Milli Takıma bir tane bile stoper bulamadığı için…
Hırvatistan karşısında dökülen takımı iyi analiz edemediği ve aynı taktik ve kadro ile İspanya önüne attığı için...
Mehmet Topal ve Hakan Balta’dan çakma stoperler yaratmaya çalıştığı için suçludur.
Kimseyi dinlemediği, burunun dikine gittiği ve kibirli olduğu için suçludur…
Ve Arda’yı ıslıklanacak duruma düşürdüğü için...
O ıslıkların tamamı aslında Fatih Terim’edir!
Neymiş, Türkler Arda’yı ıslıklayınca, İspanyollar da tam tersini yapıp Arda’yı desteklemiş. E destekleyecekler tabi. Rakibin en önemli kozu dökülüyor, mızıkçılık eden şımarık çocuk gibi küsmüş, taraftarının tepkisini çekmiş, oyundan düşmüş.
İspanyollar için bundan ala durum mu var?
Allah’tan rakibimiz vicdanlı davrandı da üstümüze gelmedi…
Bir gol atsak emin olun arkasından bir tane daha atabilecek şekilde kontrol İspanyollardaydı…
2016 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın en kötü performansını sergilemiş bir Milli Takım’ın protesto edilmesi, ıslıklanması kadar normal bir başka durum olabilir mi?
Çünkü beklentiler büyüktü…
Bir yanda kötü ve basiretsiz futbol, diğer yanda TRT’de maçı berbat anlatan Ersin Düzen
Sanki koskoca TRT’de de başka spor spikeri kalmamış gibi, Levent Özçelikler, Erdoğan Arıkanlar, Yalçın Çetinler, yeniden TRT’ye dönen Melih Gümüşbıçaklar varken, Ersin Düzen kim? Program sınmak başka, maç anlatmak başka arkadaş. Milli maçı anlatmak için bu adamı hangi zihniyeti hangi mantık görevlendirebilir?
Hırvatistan maçını da berbat anlattı, İspanya maçını ise resmen katletti.
Hele ki, maçtan sonra tüm spor kanallarında yapılan yorumlar vardı ki, evlere şenlikti. Koca koca gazetecileri eski futbolcuar, mıy mıy mıy... Herkes karnından konuştu.
Mehmet Demirkol bile açık açık Fatih Terim'i eleştirmeye çekindi, sadece imalı imalı konuştu.
Bir Allah’ın kulu Fatih Terim’i takır takır eleştirme cesaretini gösteremedi…
Kimse de çıkıp, Arda Turan için  "Karşında 10 bin kişi, 10 bin ayrı kafa var, sen ne diye tribünle dalaşırsın, topunu oynayıp sustursana hepsini" demedi
Futbolcunun işi futbol oynamak, gazetecinin ise eleştirmek… Hiç kimse işini layıkıyla yapmaz oldu, futbolcu hakkını vererek oynamıyor, gazeteci de malum nedenlerden ötürü eleştiremiyor… Milli Takım iyi oynadı da Arda Turan keyiften mi ıslıklandı?
Sonuç:
Aslında, yaşanan bu tablo Türkiye'nin sosyo-politik ve ekonomik durumuyla paralel durumdur!
Tesadüfen katıldığımız şampiyonanın en vasat takımı olduğumuzu anladık, sonra da kabullenemeyince ıslık ıslık ıslık…
Kabak Arda Turan'a patladı. Çünkü o kaptan, çünkü o her şeyiyle göze batan, çünkü en büyük hayal kırıklığının adıdır...
"Bana ne küstüm oynamıyom, bana ne bana ne..." demeye hakkı yok!
Eğer her maçta böyle mızıkçılık yapacaksa, başka mahalleye...
Çünkü bizim mahalle mızıkçıları hiç sevmez, hele şımarıkları asla!

Çarşamba, Haziran 15, 2016

Bursa’da yeni bir YILDIZ parlıyor…

Evet bu bir yıldız ama bir sporcu, bir şarkıcı ya da bir artist falan değil; bu ünlü olmaya çalışan sanal medya fenomeni bir kişi hiç değil, yıldız gibi paralayan bir futbol kulübü…
“Bursa Yıldızı”
Kulübün kurucusu da Bursaspor’un eski başkanlarından Remiz Cinoğlu
Evet evet, yanlış okumadınız; 1996-98 sezonlarında Bursaspor Kulübü’nde başkanlık yapmış olan tekstilci işadamı Remzi Cinoğlu, tamamen altyapıya yönelik, Bursa ve Türk futboluna yeni yetenekler kazandırma amacıyla “Bursa Yıldızı” adında bir futbol kulübü kurdu…
Cavit Çağlar başkanlığında ki yönetim kurullarında 8 yıl yöneticilik yapan Cinoğlu, Hüseyin Silahçı’dan 1996’da devraldığı kongrede seçildikten sonra yaptığı konuşmada “Adımız Bursaspor, soyadımız yeşil beyaz” diyerek, Bursaspor’un Lig şampiyonluğu hedefini yüksek sesle dile getiren ilk başkan oldu.
Her ne kadar şampiyonluk rüyasını gerçek anlamda yaşayabilmek için Bursa kenti 14 yıl beklemek zorunda kalsa da, Remzi Cinoğlu’nın ortaya koyduğu şampiyonluk hedefi 2010’da gerçekleşecekti…
İki sezonluk başkanlığı döneminde, Nejat Bijediç’in sıfır maliyetle Bursa’ya kazandırdığı Boşnak Elvir Baliç’i o dönemin en astronomik rakamıyla Fenerbahçe’ye satarak, kulübe hatırı sayılır bir gelir kazandırmıştı. Kulüp tarihi boyunca biriken tüm borçlar bu sayede silinirken kasasında da 1 milyon 400 bin dolar nakit para kaldı. İngiliz Gordon Milne Teknik direktörlüğünde ligde mücadele eden Bursaspor o yıl tarihinin en başarılı dönemlerinden birini yaşayarak ligi 59 puanla 5. sırada tamamladı ve rekor kırdı.
Uzun süre spor yöneticiliğinden ve kamuoyundan uzak kalan Remzi Cinoğlu’nun altyapılara yönelik bu girişimi, Bursa futbol camiasında da heyecanla karşılandı.
Başkanlığı döneminde futbolcusu olan Mustafa Gönden’in futbol akademisi ile de işbirliği yapan Bursa Yıldızı Futbol Kulübü’nün minik kramponları katıldıkları ilk turnuvada final oynamayı başardı.
Şubat ayında kurdukları mavi gri beyaz renkli kulübün deneyimli futbol adamı Sait Ulvi Özdemir’in antrenörlüğünde çalışmalarını sürdürdüğün söyleyen Cinoğlu, “Ben futbolu çok seviyorum. Rekabetçi, yarışmacı sporcu yetiştireblmek içini çocukalrımızı geleceğe en iyi şekilde hazırlamamız gerektiğine inanıyorum.  Amacımız Türk futboluna yeni yetenekler kazandırmak. Bursa bu anlamda bünyesinden yeni yıldızlar kazandırabilecek potansiyele sahip. Bursa Yıldızı da bu misyonu üstlenmiş durumda” dedi…
Bursa Yıldızı'nın Facebook sayfası da ziyaretçi akınına uğramaya devam ediyor. Bursa futboluna renk katan Bursa Yıldızı'nda olup biteni merak eden futbol camiasının ilgisinin memnuniyet verici olduğunu da ifade eden deneyimli spor adamı Remzi Cinoğlu, "Bu çocukları takip etmeye devam edin. Bursa Yıldız'ı yıldız kaynıyor" diye konuştu...

Bursa Yıldızı Facebook sayfasına ulaşmak için tıklayın "Bursa Yıldızı"

Perşembe, Haziran 09, 2016

Kemal beye acıyorum!

Kılıçdaroğlu bunu hak ediyor mu?
Evet, bence hak ediyor…
Neden?
Çünkü 7 seçim kaybettiği halde bu coğrafyada nasıl siyaset yapılacağını öğrenemedi gitti…
Kafasına yumurta atıldı, anlamadı…
Yuhalandı, anlamadı…
Son olarak boş mermi kovanı atıldı üstüne ama hala anlamadığını üzülerek görüyorum…
Öncesinden da ayakkabılı saldırıya uğramıştı oysa…
Ahmet Hakan’ın CNNTurk’te yayınlanan Tarafsız Bölge programına çıktı ve o kadar doğru, o kadar dürüst, o kadar gerçek konulara değindi ki, düşmanları tarafından söylediklerinin aleyhine delil olarak kullanacağını yine kestirmedi.
Ve nitekim söylediklerinin ekosu dinmeden, hemen ertesi gün bir numaralı hasmı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kameraları görür görmez, kürsüye çıkıp mikrofonu eline aldığı an (mikrofondan ve kameralardan hiç ayrı kaldığı yok ya) Kemal beyin söylediği gerçekleri takır takır başına kaktı.
Ana muhalefet liderinin yumuşak üslubuna karşı, (Mübarek Ramazan ayında olduğumuza aldırmadan) her zamanki gibi kin dolu, sert, öfkeli ve acımasız bir tonla saydırdı Erdoğan!
Sanki, daha geçen yıla kadar terör örgütü ile müzakere yürüten, İmralı kod adlı halk arasında bebek katli olarak bilinen PKK terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan’ı muhatap alan, terör örgütü silahlanırken bunlara göz yuman kendisi ve partisi değilmiş gibi!
Tayyip Erdoğan’ın CHP genel başkanını hedef göstermesinin hemen akabinde de Kılıçdaroğlu katıldığı ilk cenaze etkinliğinde saldırıya uğramakta gecikmedi.
Birileri belli ki apartta bekliyormuş, belli ki maksat, Kemal Kılıçdaroğlu'nu halk nezdinde "suçlu" mertebesine indirgemek, itibar kaybına uğratmak, imajını zedelemek... 
Kimse, o polislerin neden şehit edildiğini, “Evlatlarımızı feda etmeye hazırız” diyen devrik başbakan Davutoğlu’nun sözlerinin bugün akan her damla kanın habercisi olduğunu düşünmeden, Kılıçdaroğlu’na, şamar oğlanı misali saldırmakta imtina etmedi birileri…
İşte bu yüzden Kemal Kılıçdaroğlu hemen, tez vakitte, zaman yitirmeden istifa etmeli.
Olmuyor Kemal bey, olamıyor; beceremiyorsunuz bu işi. Politikayı öğrenemediniz ve bu işi beceremediğiniz için istifa etmelisiniz!
Hiç kusura bakmayın; çok zavallı, çok çaresiz, çok basiretsizsiniz…
Size çok üzülüyorum, düştüğünüz, düşürüldüğünüz durum içler acısı ve hem kendinizi, hem de partinizi tü-ke-ti-yor-su-nuz!
Gelin, hem kendinize, hem seçmenlerinize, hem de ülkenize bir iyilik yapın. Bu ülkeyi biraz seviyorsanız, kendinize saygınız varsa, bırakın bu işi…
O sizi bırakmadan, siz gidin!
Çağdaş ülkelerdeki meslektaşlarınızın yaptığı gibi...
İstifa etmek korkaklık değil cesarettir.
Biraz yüreğiniz yetiyorsa, tek seçim kaybeden batılı meslektaşlarınızın yaptığını yapın, İSTİFA EDİN...
Çünkü siz bu halka beş numara büyüksünüz!

Cumartesi, Haziran 04, 2016

Almanya acı karar!

Almanya Federal Meclisi'nin Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili aldığı kararın kimin işine yaradığına bakmak lazım.
Bir kere, şunun altını çizelim: Bu karar Türklere de Ermenilere de yaramaz. 
Şimdi; bu yazıyı Arnavut asıllı bir TC vatandaşı olarak kaleme aldığımı ifade etmek isterim. Yani bu konuda şoven bir Türk olma ihtimalim hiç yok! Konuya objektif bir Tc vatandaşı olarak yaklaşmaya çalışacağım. Önce, "soykırım nedir?" sorusuna yanıt bulmamız gerekiyor... Kelimenin anlamına da baktığımızda, bir milletin, kendinden olmayan bir başka milletin kökünü, soyunu kurutmak, tarihten yok etmek için yaptığı bir eylem olarak açıklamak mümkün...
Ermeni tehciri ya da bazılarının dediği gibi soykırım iddiasında ise ortada gerçekten bir soyu yok etme durumu mu söz konusu, yoksa bir milletin plansız ve programsız bir şekilde, zalimce ve acımasızca kendisini savunma refleksiyle hareket edip, bunları bir yerden bir başka yere sürmesi mi? Bunu iyi irdelemekte fayda var...
Ortada, karşılıklı bir trajedi olduğu aşikâr... Gerçekten de Osmanlı o dönem, durup dururken, "ulan şu Ermeniler de 2 milyon oldu, dur şunlardan bir kurtulayım, hepisini fizana süreyim de telef olsunlar!" mantığıyla mı böyle bir olaya teşebbüs etti, yoksa, kuzeyden Rusların kışkırtmasıyla Anadolu'da ki halka saldıran Ermeni çetelerin ve onlara destek veren bazı Osmanlı Ermeni’sinin önünü kesmek için böyle bir şey mi yaptı, iyi araştırmak lazım!
Hem üstelik, o tarihte Osmanlı yönetiminde Arnavutlar ve Yahudilerle birlikte en etkili ve söz sahibi olan nüfuslardan biri de Ermeniler olduğunu, bu tehcir, (kimine göre soykırım) nedense Osmanlı yönetiminde bulunan Ermenileri hiç etkilenmemesi de ayrı bir tartışma konusudur. Ermeni lobisi ve onlara destek olan, ABD, Rusya, diğer tüm batı ittifakı başından beri, "bu bir soykırım" diye dayatıyor. 2 milyon Ermeni’yi (Osmanlı sorumlu olduğu halde) Türkler katletti diye yıllarca propaganda yapıp durdular...
(Bu arada Osmanlı'nın da kendini hiç bir zaman Türk görmediğini, kendine "Devlet-i Aliyye" dediğini de anımsatmak isterim…) Zaman içerisinde soykırım yaptığı suçlamasına maruz kalan ve konunun tarihçiler tarafından tartışılıp çözülmesi gerektiğini ısrarla söyleyen Türkiye ne yazık ki hiç ciddiye alınmadı, konu, Türkiye ile sorunu olan olmayan tüm diğer ülkeler tarafından suistimal edildi durdu...
Ne zamanki Türkiye, "Bu bir soykırım olamaz, gerçekte bir tehcirdir. Eğer bir hata ve sorumluluk varsa, tehcir sırasında o insanların güvenliğini sağlayamamak olmalıdır" tezini ortaya attı. Bunun üzerine Türkiye'nin elindeki tehcir kozunu kırmak için hemen harekete geçen batı, tehcirin de soykırım kategorisinde değerlendirilmesi adına uluslararası alanda kampanya başlattı...
Yani Türkiye yarın çıkıp "biz onları aslında öptük, fazla öperken de haddimizi aştık, o nedenle iki milyon Ermeni öldü" dese, emin olun bunu da soykırım kapsamına alacaklar. 
Şaka bir yana. Ortada ciddi anlamda Türkiye aleyhtarı bir kampanya yürütülmekte... Üzücü olan, ülke içinde de bu objektif olmayan kampanyaya alet olan hatırı sayılır bir kitle var.
Beni bilen bilir; malum sistemi ve malum siyasetçileri nasıl eleştirdiğim ortadadır. Ama Ermeni konusunda yaşanan bu süreç ne yazık ki Türkiye karşıtı haksız ve kötü niyetli bir kampanyaya dönüşmüştür...
Günümüzde birçok kişi belki anımsamaz ama Ermeni terör örgütü Asala'nın (sadece Türk Büyük Elçiliklerine karşı değil) dünya çapında yaptıkları terör saldırılarında çok sayıda masum insan hayatını kaybetmiştir. Ve ne yazık ki, Almanya ve diğer ülkelerin aldığı bu kararlar Ermeniler ile Türkler arasındaki düşmanlık ateşini daha fazla körüklemekten, aradaki uçurumu daha da açmaktan başka bir işe yaramamaktadır, maalesef...
Geçen yıl Ermenistan'a gittim ve oradaki sefaleti fakirliği bizzat gördüm. Ermenilerin Türkiye'ye o kadar çok ihtiyacı var ki... Ama bu son olaylar, nefret ekmekten başka bir işe yaramamakta, olan yine Ermenistan'daki fakir Ermeni halkına olmaktadır. Ne de olsa ABD, Fransa, İngiltere, Almanya ve diğer ülkelerdeki Ermeni Losbisi'nin keyfi yerinde...
Çünkü, özellikle Batılı ülkeler; Fransa'nın Cezayir'de, Tunus'ta, İspanya'nın, Mayalara, İnkalara, ABD'nin Kızılderlilere, Yunanlıların Çemeria'daki Arnavutlara, Sovyetler'in Kırım'da tatarlara (ki o da tehcir denebilir) Bulgarların Türklere, Sırpların yakın zamanda Bosna'da Boşnak, Kosova'da Arnavutlara yaptıklarının yok sayılıp sadece Türkiye'ye yönelik böyle bir tavır sergilemesine ne denebilir, bilmiyorum doğrusu...