Sinema mı tiyatro, tiyatro mu sinema?
“Bu ne biçim soru?” dediğinizi
duyar gibiyim…
Evet, bence de garip bir soru bu…
Ancak, Altın Palmiye ödüllü “Kış Uykusu”nu izledikten sonra
aklıma gelen ilk sorulardan biri buydu.
“Nuri Bilge Ceylan bu son projesinde Anton Çehov’un
öykülerinden derlediği bir tiyatro metnini filme çekmiş” desem durumun ilginçliğini anlatmaya
yeter mi, bilmiyorum.
Elbette daha önce Şekspir’in, Çehov’un bir çok öyküsü, romanı, oyunu ve yüzlerce yazarın tiyatro metini, farklı dil, kültür ve anlayışla sinemaya aktarıldı; ancak hemen hepsinin başarılı birer sinema dili vardı.
Hiçbiri, bu denli tiyatro dilini referans alarak beyaz perdeye
yansımamıştı. Aksine, tiyatro yönetmenleri oyunlarının görselliğini artırmak için sinemanın estetiğinden faydalandıklarına rastlamıştım da, böylesini ilk kez tanıklık etmiş oldum. Uzun uzun tiratları, farklı açı ve planlarla yapılan çekimler
bile Kış Uykusu'nun tiyatral etkisini ortadan kaldırmaya yetmemiş.
Ya da usta yönetmen NB Ceylan, bu projesini bilinçli olarak bu şekilde tasarladı ve sinemada tiyatro yapılıp yapılamayacağını denedi...
Ya da usta yönetmen NB Ceylan, bu projesini bilinçli olarak bu şekilde tasarladı ve sinemada tiyatro yapılıp yapılamayacağını denedi...
Ceylan’ın bilinen sinema anlayışından farklı olarak bol konuşma
ve gaipten gelen müzikle desteklediği Kış Uykusu, birer saatten 3 perdelik bir
tiyatro oyununu anımsattı bana.
Evet, izlerken sıkılmıyorsunuz; ama eğer esere tiyatral bir
mantıkla bakarsanız… Zira 13 seansına gelerek benimle birlikte film izleyen 15 Bursalı
sinema izleyicisinden 3’ü filmin yarısında, 4’ü de diğer yarısında salonu terk
etmek zorunda kaldı.
Diyeceksiniz ki, "Cem Yılmaz skeçlerini sinemaya aktarmıştı ya!"
Keşke bunu sinemada yapmasaydı, maalesef yaptı ve 3 milyon 744 bin kişi film değil, bol bol gülmeye gitmşti.
Nuri Bilge Ceylan ise komedyen değil, bir sinema yönetmeni ve üstelik bol ödüllü bir sinema markası.
Ne yazık ki, NB Ceylan’ın alıştığımız görsellik de Kış Uykusu'nda tatmin
edici değildi.
Evet, görsel yönetmen (Gökhan Tiryaki) iyi iş çıkarmıştı, bir
kaç devamlılık hatası dışında kamera açıları ve kurguda da sorun yoktu. Oyunculuklar on numara. Özellikle Serkan Kılıç
ve Nadir Sarıbacak ekstra alkışı hak etmiş…
Filmi izlemeden önce yazılanlara baktığımda, bir-iki yorum dışında Kış Uykusu’nu yere göğe sığdıramıyordu.
E haksız da sayılmazlar. Ne de olsa Cannes’dan almadık ödül
bırakmayan, son Altın Palmiye ile başarısını taçlandıran Nuri Bilge Ceylan
yönetmiş filmi. Eleştirmek kimin ne haddine ki… Biz Cannes jürisinden daha mı iyi bilecez(!)
Ama kimse “Olsa olsa bundan şahane bir tiyatro
oyunu olurmuş, film gibi değil” dememiş.
Kış Uykusu hakkında çok şey yazıldı çizildi. Ben de,
hasbelkader sinemayla ilgilenen biri olarak değerlendiriyorum filmi.
Bu iş Ceylan’ın en iyi işi değil.
Elbette ben ne desem boş, Cannes jürisi Nuri Bilge Ceylan’ın
bu son eserini de festivalin en büyük ödülüyle onurlandırmışken, bana ve benim gibi
hariçten gazel okuyanlara halt yemek düşer(!)
Bundan sonra Ceylan nasıl bir film çeker, çekerse Cannes’a yine
katılır mı, bilemem tabi. Onun yerinde ben olsam yaptığım her filmle beni ödülsüz
bırakmayan festivali de referans alarak ilk seçimde Cannes Belediye Başkanlığı’na
adaylığımı koyarım, kazanacağımdan endişem olmaz! ;)