Salı, Haziran 24, 2014

Biri Kış Uykusu’nu tiyatroya uyarlasın!

Sinema mı tiyatro, tiyatro mu sinema?
“Bu ne biçim soru?” dediğinizi duyar gibiyim…
Evet, bence de garip bir soru bu…
Ancak, Altın Palmiye ödüllü “Kış Uykusu”nu izledikten sonra aklıma gelen ilk sorulardan biri buydu.
“Nuri Bilge Ceylan bu son projesinde Anton Çehov’un öykülerinden derlediği bir tiyatro metnini filme çekmiş” desem durumun ilginçliğini anlatmaya yeter mi, bilmiyorum.
Elbette daha önce Şekspir’in, Çehov’un bir çok öyküsü, romanı,  oyunu ve yüzlerce yazarın tiyatro metini, farklı dil, kültür ve anlayışla sinemaya aktarıldı; ancak hemen hepsinin başarılı birer sinema dili vardı. 
Hiçbiri, bu denli tiyatro dilini referans alarak beyaz perdeye yansımamıştı. Aksine, tiyatro yönetmenleri oyunlarının görselliğini artırmak için sinemanın estetiğinden faydalandıklarına rastlamıştım da, böylesini ilk kez tanıklık etmiş oldum. Uzun uzun tiratları, farklı açı ve planlarla yapılan çekimler bile Kış Uykusu'nun tiyatral etkisini ortadan kaldırmaya yetmemiş.
Ya da usta yönetmen NB Ceylan, bu projesini bilinçli olarak bu şekilde tasarladı ve sinemada tiyatro yapılıp yapılamayacağını denedi...
Ceylan’ın bilinen sinema anlayışından farklı olarak bol konuşma ve gaipten gelen müzikle desteklediği Kış Uykusu, birer saatten 3 perdelik bir tiyatro oyununu anımsattı bana.
Evet, izlerken sıkılmıyorsunuz; ama eğer esere tiyatral bir mantıkla bakarsanız… Zira 13 seansına gelerek benimle birlikte film izleyen 15 Bursalı sinema izleyicisinden 3’ü filmin yarısında, 4’ü de diğer yarısında salonu terk etmek zorunda kaldı.  
Çünkü izleyici sinemaya film izlemeye gelir tiyatro değil…
Diyeceksiniz ki, "Cem Yılmaz skeçlerini sinemaya aktarmıştı ya!"
Keşke bunu sinemada yapmasaydı, maalesef yaptı ve 3 milyon 744 bin kişi film değil, bol bol gülmeye gitmşti.
Nuri Bilge Ceylan ise komedyen değil, bir sinema yönetmeni ve üstelik bol ödüllü bir sinema markası.
Ne yazık ki, NB Ceylan’ın alıştığımız görsellik de Kış Uykusu'nda tatmin edici değildi.
Evet, görsel yönetmen (Gökhan Tiryaki) iyi iş çıkarmıştı, bir kaç devamlılık hatası dışında kamera açıları ve kurguda da sorun yoktu.  Oyunculuklar on numara. Özellikle Serkan Kılıç ve Nadir Sarıbacak ekstra alkışı hak etmiş…
Filmi izlemeden önce yazılanlara baktığımda, bir-iki yorum dışında Kış Uykusu’nu yere göğe sığdıramıyordu.
E haksız da sayılmazlar. Ne de olsa Cannes’dan almadık ödül bırakmayan, son Altın Palmiye ile başarısını taçlandıran Nuri Bilge Ceylan yönetmiş filmi. Eleştirmek kimin ne haddine ki… Biz Cannes jürisinden daha mı iyi bilecez(!)
Ama kimse “Olsa olsa bundan şahane bir tiyatro oyunu olurmuş, film gibi değil” dememiş.
Kış Uykusu hakkında çok şey yazıldı çizildi. Ben de, hasbelkader sinemayla ilgilenen biri olarak değerlendiriyorum filmi. 
Bu iş Ceylan’ın en iyi işi değil.
Elbette ben ne desem boş, Cannes jürisi Nuri Bilge Ceylan’ın bu son eserini de festivalin en büyük ödülüyle onurlandırmışken, bana ve benim gibi hariçten gazel okuyanlara halt yemek düşer(!)

Bundan sonra Ceylan nasıl bir film çeker, çekerse Cannes’a yine katılır mı, bilemem tabi. Onun yerinde ben olsam yaptığım her filmle beni ödülsüz bırakmayan festivali de referans alarak ilk seçimde Cannes Belediye Başkanlığı’na adaylığımı koyarım, kazanacağımdan endişem olmaz!  ;)

Salı, Haziran 17, 2014

Ekmeleddin cahili olmaktan değil, cahil kalmaktan kork!

Ekmeleddin İhsanoğlu’nu ilk defa duyanlardan değilim, en azından adının ilginçliğinden ötürü bir yerlerden duymuşluğum ve aşinalığım var!
Ama kimdir, nedir, ne iş yapar, ne işe yarar, herkes gibi saf bir Ekmeleddin cahiliydim.
İsminin CHP lideri tarafından açıklanmasından sonra, gelen tepkileri gördüğümde inanamadım.
Bu ne ön yargıdır, bu ne arsız, görgüsüz, bilip tanımadan, öğrenmeden bir kalemde silip atma, tek kelamda tu kaka etmektir!
Yok tanınmıyormuş, yok fazla muhafazakarmış, yok şuymuş, yok buymuş...
Sanki Ahmet Necdet Sezer çok tanınıyordu önceden...
Biri Twitter'dan şunu yazmıştı: İlle de tanınan birini istiyorsan, Tüm TC, ortadoğu ve bakanların da tanıdığı Kıvanç Tatlıtuğ aday olsun, ister misiniz?
***
İhsanoğlu hakkında bilgiler netleşince kendisine büyük bir haksızlık yapıldığını düşünmeye başladım.
MHP ve CHP yüzde 80'i muhafazakâr ve tutucu olan bu halkın da kabulleneceği en makul Cumhurbaşkanı adayını bulduğunu düşünmeye başladım. Çünkü bu ülkede bu halk (AKP'nin tüm yolsuzluk ve hırsızlıklarına rağmen) CHP'ye inanmıyor ve güvenmiyor. MHP'yi de yeterli bulmuyor...
Ülkenin büyük bölümü CHP’yi bugün bile din düşmanı sanıyorsa, bunu kırmak gerekirdi. Çünkü Kemal Kılıçdaroğlu, bu algıyı kıramazlarsa, (böyle giderse) kendilerinin kırılacağının uzun zamandır farkındaydı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun taktiği çok açık: Kazanmak için rakibinin zaaflarından değil, artılarından yararlanmak.
AKP bugünlere nasıl geldi? Bu halkın yüzde 43’ü, onca şaibeye, onca yolsuzluk iddialarına rağmen nasıl oldu da ilk seçimde bu kadar oy verebildi?
AKP’nin başarısı kadar CHP’nin halktan kopuk siyasi başarısızlığının, istikrarsızlığının payı yok mu?
İşte bu sorulara yanıt bulduğunuz zaman, AKP’nin başarısının da sırrını çözmüş olursunuz.
CHP lideri rakibini deşifre etmiş  görünüyor.
Bu açıdan bakıldığında Ekmeleddin İhsanoğlu, RT Erdoğan’ın karşısına çıkarılacak en doğru aday olarak görünüyor.
Peki Ekmeleddin ihsanoğlu neden doğru aday?
Şuna bakmak gerek: Ekmeleddin İhsanoğlu dürüst müdür, kariyeri nedir? Yoksa halkını tokatlayan, toplumu ayrıştıran, şaibeli biri midir?
CHP tabanı ve dahası sol cenah, saçma sapan yorumlarla kendi içinde kavga eder hale düştü. Elbette bu ilk değil, uzun zamandır böyle bir izlenim veriyor CHP. Ve bu görüntü halk nezdinde “güvensiz” bir siyasi platform oldukları imajını pekiştiriyor.
Zaten kimi aday gösterirseler göstersinler CHP içinden birileri çıkıp mutlaka burun kıvıracaktı. Türkiye’de insanları memnun etmek zor…  Hele solcuları daha da zor!
Burada ortak bir adayda karar kılınmış, seçmenine düşen görev AKP ve RTE'ye karşı bu adayı sonuna kadar desteklemek olması gerekirken, her kafadan bir ses…
CHP ve solcular halktan ve gerçeklerden o kadar uzaklar ki…
Hiç biri, “Kılıçdaroğlu neden böyle bir aday gösterdi?” sorusuna yanıt aramıyor.
CHP Lideri olayı çözmüş, halkın neden CHP'den kaçtığını anlamış. Çünkü ortada çıngıraklı bir kobra tarafından zehirlenmiş bir toplum var. O toplumu akrep panzehiri ile iyi edemezsiniz, mutlaka ama mutlaka aynı yılanın zehrini bulup panzehir hazırlamak gerek.
Daha açık ifade etmem gerekirse, Müslüman kisvesine bürünmüş, zehirli bir dindar tarafından hasta olmuş bu toplumu da ancak bir başka dindar ve muhafazakâr iyi edebilir. Maalesef bu topluma sol panzehiri iyi etmez, olmaz, doku uymaz. Çünkü yaşadığımız toplum bu.
Ve bence Kılıçdaroğlu da, Bahçeli de panzehiri bulmuş. Ama bizim solcular bunun farkına varacak algıdan uzaklar… Durumun ne kadar vahim olduğunu görmüyor ya da görmek istemiyorlar.
Ekmeleddin İhsanoğlu’nu hiç biri beğenmiyor. Aslında onlar da neden beğenmediklerini bilmiyor. Muhalefette kala kala beğenmemek ve her şeye karşı olmak ruhlarına işlemiş. Bunun için bir gerekçeleri olmasına da gerek yok, çünkü böyleler ve böyle kaldıkları sürece RTE ve onun gibiler daha uzun yıllar başımıza ekşimeye devam edecek demektir! 
Twitter hesabımdan, “Atatürk dirilse, CHP onu aday gösterse, bu gerzek solcular, ‘bula bula onu mu buldunuz da aday gösterdiniz?’ diye yine burun kıvırırdı diye yazdım. Ne kadar haklı olduğumu da ilerleyen saatlerde, ortaya çıkan tepkilerden anladım.
***
Bir yanda 4 dil bilen, kariyeri başarılarla dolu, profesör doktor olmuş, uluslararası alanda önemli işlere imza atmış, akademik çalışmalarıyla adından söz ettirmiş, Türkiye gerçekliğini özümsemiş, (en az kendi ülkeleri için oluğu gibi Obama kadar, Putin ya da Merkel kadar) milliyetçi, muhafazakâr ve bir o kadar da çağdaş Ekmeleddin İhsanoğlu…
Öte yanda bildiği diller şiddet, öfke, kin ve kibirden ibaret, kendi vatandaşını tokatlayan, yüreği yaralı mazlum bir anayı kalabalıklara yuhalatan, 14 yaşındaki çocuğu terörist ilan edecek kadar vicdanı körelmiş, "ya tarafsın ya da bertaraf" diyerek toplumu bölen Recep Tayyip Erdoğan...

“Hangisini seçeceksin?” dediklerinde, kafasında hala soru işareti olanın hem aklına, hem de vicdanına şaşarım!

Perşembe, Haziran 12, 2014

Eğitimsizlik hastalığının tedavisi var mı?


Önce şunu sormak gerek: Eğitimsizlik bir hastalık mıdır?
Evet, hastalıktır ve tedavisi var. O da eğitimdir.
Bakın “eğitim” diyorum, “öğretim” değil.
Birine matematiği öğretebilirsiniz, çok iyi gitar çalmasını, şahane yemekler yapmasını öğretmek mümkün..
Fakat, öğretim ile eğitimi aynı anda uygulamaz, aynı dozda vermezseniz, ortaya Türkiye’de yaşaya halk gibi eğitimsizlik hastalığına yakalanmış milyonlar çıkar.
Türkiye’de halk ciddi şekilde adı konmamış bu hastalığa yakalanmış durumda.
Kenar mahalledeki kahvehaneden tutun da, üniversitede en üst seviye gelmiş bir akademisyenine bile bulaşmış durumda! Sporcusundan taraftarına, sanatçısından, hayranına... Siyasetçisinden seçmenine, öğretmeninde, kasabına, manavına dek, hemen herkeste bu hastalığın belirtilerini görmek olası!
İnanmıyorsanız açın bakın 3. Sayfa haberlerine. Ya da internet portallarında son bir yıldır yaşanan olaylara.
En taze örnek geçtiğimiz aylarda Konya Selçuk Üniversitesi’nde yaşandı. Bir profesör doktorun, bir doçent doktoru, kadın meselesi yüzünden boğazlayarak öldürdü.
Kenar mahallelerde olanları, kadına ve çocuğa uygulanan şiddeti işlemeye kalksam yazı bitmez...
***
Bursa’da belediye otobüslerine bindiğiniz zaman şöyle bir manzara dikkatinizi çekti mi?
Ön taraf tıka basa dolu arka taraflar boş. Şoför uyarıyor: “arkaya ilerleyelim arkadaşlar!”
Tık yok… Tüm vatan evlatları, ağabeyler, ablalar, amcalar dayılar birbirine bakıyor, şoförün bu uyarısını kimse üzerine alınıp da arkaya gitmek için kılını kımıldatmıyor.
Bazen şoföre soruyorum durumu. “Ne yapayım, onlarla mı uğraşayım, araç mı kullanayım, bilmiyorum” diyerek çaresizliğini ifade ediyor.
Benzer bir duruma Metro görünümlü BursaRay’da da sıkça rastlıyoruz. Bindiğiniz bir vagondan ineceğiniz durakta inmeniz binmeye çalışan yolcuların vicdanına kalmış. Çünkü siz inmeye yeltenmeden, yer kapmak için kapılara hücum eden bencil ahali yüzünden inmeniz bir hayli güç.
***
Gelişmiş ve eğitimli toplumlarda başkalarının hakkına saygı vardır. Önce inenlere yer verilir ki, binenlere yer açılsın.
Metro istasyonlarında yürüyen merdivenlerin sol tarafı daima boş bırakılmalı.
Nerede?
Elbette ki eğitimli toplumlarda… Bizde ise sağına soluna bakan yok, sizin aceleniz varsa yandınız demektir. Çünkü yürüyen merdivenden hızlı çıkabilmeniz için ciddi bir mücadele vermeniz gerekli.
Başkalarının hakkına saygısızlık, bencillik, trafik lambalarında beklerken gereksiz kornaya basmak, sarı ışıkta aracın hızını yavaşlatmak yerine daha da hızlandırmak, yayaların üstüne araç sürmek, yere çöp atmak, tükürmek hep eğitimsizlik hastalığının belirtileridir.
Eğer siz de bunları yapıyorsanız, fena halde hastasınız demektir.
En iyi yöntem, önce kendi kendinizi eğitmek…
Siz iyileşip farkında olmaya başladığınızda bu hastalıktan mustarip olanların illetten kurtulmalarına yardımcı olmanız mümkün…
Eğitimsizlik hastalığının ilacı yok, hastanesi yok, doktoru yok.
Tek çare sizsiniz, kendi kendinizi eğitmeniz zor değil, sadece fark edin, bakın, görün ve idrak edin, yani anlayın!
Sadece size yapılmasını istemediğiniz davranışları başkalarına yapmayın!
Geçmiş olsun…

Not: Burulaş için BursaRay'da dikkat edilmesi gereken kurallar için daha önce şöyle bir tanıtım filmi demosu hazırlamıştık: http://insanat.web.tv/video/p4bcksf5xri

Pazar, Haziran 01, 2014

2 stadı Bursa'ya çok görmeyin!

Alttaki yazıyı 13 Ekim 2013'de Bursaport ve Bursaspor.net siteleri için yazmıştım... Güncelleyip Bir kez daha paylaşıyorum.  Çünkü salı günü Bursaspor taraftarı Atatürk Stadı'nın yıkılmaması için bir etkinlik düzenleyecek.

Peki Bursa'da 2 adet stad olsa fena mı olur?

İstanbul’da kaç stad var biliyor musunuz?
Ya da Ankara’da?
İzmir’de?
Antalya’da?
Peki Bursa’da 2 stadın bulunması kime ne zararı var?

Önce şunu belirtmek isterim:

“Bursa’ya yeni bir stad yapılsa, en uygun yer neresi olurdu?” diye sorsalar, tartışmasız, Timsah Arena’nın şu an yapıldığı yeri gösterirdim. Nitekim, daha önceleri, yani bundan 15-20 yıl önce, Bursa’ya yeni stad yapılıp yapılmayacağı tartışılırken Nilüfer Çayı’nın hemen kenarında bulunan Veledrom ve Atış Poligonu’nun olduğu yere stad yapılmasını hayal ederdim.

Gazetecilik yaptığım dönemlerde de, Veledrom Sahası’nda göreve gittiğimde hep 50 bin kişilik bir stad yapıldığını gözümde canlandırırdım.

Bence yeni stadın çok makul bir yerde yapıldığını düşünüyorum. Kente ne uzak, ne de yakın. Metro istasyonuna iki adım mesafede. Trafiği de çok aksatacağını düşünmüyorum. (Hele ki İstanbul’da Olimpiyat Stadı ile TT Arena ve Kadıköy Şükrü Saraçoğlu stadlarını düşündükçe Timsah Arena’nın yeri çok uygun.

Amma ve lakin benim itirazım mevcut Atatürk Stadı’nın yıkılacak olmasına!

Birçok kişi Atatürk Stadı’nın yıkılması ve Atatürk isminin buradan kalkacak olmasına itiraz ediyor. Ben buna da katılmıyorum.

Mustafa Kemal Atatürk’ün adının bir stada verilip verilmemesinden ziyade ülkenin bağımsız olup olmaması, kalkınıp kalkınmaması daha önemlidir. Nitekim bu ülkenin en önemli kurucu unsurlarından ve adının “Türkiye Cumhuriyeti” olmasının sebebidir, Atatürk. Türkiye demek Mustafa Kemal Atatürk demek, tek bir stadın adına indirgenmemeli!

Bursa Mimarlar Odası, BUMİAD, GÜMÇED ve Mayıs 16 grubu, Atatürk Stadı’nın yıkılıp meydan adı altında ticari alan olmaması için “Korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı” olarak tescil edilmesi için Bursa Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü’ne başvuruda bulunmuş.

Bence güzel bir girişim. Ve Atatürk Stadı olduğu gibi kalmalı. Önemli maçlar Timsah Arena’da, diğer maçlar Atatürk Stadı’nda oynanabilir. 2 ve 3. Lig maçları da dahil, stad maksadına uygun faaliyetlerine devam eder...

Nüfusu 3 milyona yaklaşan bir metropol için 2 stada sahip olmak da lüks değil ihtiyaç, diye düşünmekteyim.

Tüm Bursalılar için Atatürk Stadı’nın önemi çok fazla. Çok önemli anıları var Bursa halkının o stadla ilgili… Kazanılan ulusal ya da uluslar arası başarılar bir yana, çocukluğunda o stadın zemininde kim Cumhuriyet Bayramı törenlerine katılmadı ki? 19 Mayıs törenleri de öyle…

Bursa BŞ Belediye Başkanı Recep Altepe bu konuda ne kadar inisiyatif sahibidir bilemiyorum ama yeniden aday oldu ve açık farkla seçildi. Ona oy verenler arasında Bursaspor taraftarları da var. Ama o taraftar oylarını stadı yıksın diye vermedi her halde! 


Altepe'nin en önemli icraatlarından bir de Atatürk Satdı’nı olduğu gibi bırakmak olmalı ya da mevcut halini gözeterek yeni bir proje düşünmeli…

Çünkü Atatürk Stadı Bursa için çok şey ifade ediyor, politikacıların idrak edemeyeceği kadar ok şey!


https://twitter.com/inSanatDernegi