Cumartesi, Nisan 10, 2021

Amiraller haklı olabilir mi? Montrö antlaşması nedir?


104 Amiralin yayınladığı endişe içerikli bildiri sonrası yeniden gündeme gelen Montrö Antlaşması ve beraberinde gündemin merkezinde yer alan Kanal İstanbul hakkında çok az bilinen bazı noktalara değinmek istiyorum.  

Biliyorsunuz, bu konuyu gündeme taşıyan 104 Amiral’in imzasıyla hazırladığı bildirisi sebep oldu. Her ne kadar Amirallerin hazırladığı bu metnin bildiri değil kamuoyuna yönelik bir duyuru olduğu, bir kumpasın sergilendiği ortaya çıksa da hükümet gündemi değiştirme fırsatını kullanmakta geri kalmadı.  Amirallerin “darbe çağrısı” yaptığı iddiasıyla gözaltına alınıp bazı özlük hakları geri alınsa da konunun tartışılacak olmasını biz de önemsiyoruz.

Çünkü Montrö tıpkı Lozan Antlaşması gibi ulusumuzun, yani vatanımız Türkiye’nin egemenliği açısından büyük önem taşıyor. Özellikle denizlerimiz ve boğazlar söz konusu olunca, konu hem bizim hem de uluslar arası anlamda çok stratejik bir önem arz eder hale geliyor.

Bazıları, “yahu adamlar Süveyş Kanalı’ndan Panama Kanalı’ndan yılda milyon dolarlar kazanıyor ama biz boğazdan geçen gemilerden metelik kazanamıyoruz, Kanal İstanbul o nedenle önemli, mutlaka yapılmalı!” diye yaygara koparıyor olabilir… Ama durum hiç de öyle değil.

Ege Denizi istikametinden Çanakkale’den başlayıp, Marmara Denizi ve Karadeniz’e uzanan rota doğal bir yapılanma ama Süveyş ve Pana kanalları insanlar tarafından yapay olarak sonradan açılmış su yolları, yani kanallardır. Boğazlar ise kanal değildir.  Tıpkı Cebelitarık, tıpkı Bering Boğazı gibi.

O nedenledir ki, uluslar arası anlaşmalara göre doğal yapılar insanlığın ortak değeri olarak görülmektedir. Ege’den gelip Boğazlardan Karadeniz’e geçmek isteyen gemi ve şileplerden ücret alamıyoruz. Zadece, isteyen denizcilere ülke olarak kılavuzluk hizmeti veriyoruz.

“E o zaman biz de Kanal İstanbul’u açar, oradan para kazanırız” diyeniniz olabilir. Bakın şimdi burayı çok dikkatle okuyun: Şimdi diyelim ki, Kanal İstanbul’u yaptık ve İstanbul Boğazı’ndan geçmek isteyen gemilere “ver parayı buradan geç!” dedik.

Şöyle düşünün; gemicilik yapan armatörsünüz, geminizi beleşe boğazdan mı geçirirsiniz, yoksa para verip kanaldan mı? Hadi diyelim ki süper acaip çok multi triliyarder zenginsiniz, bk gibi paranız var, lan şu Türklere faydam dokunsun da kanalı kullanayım diyorsunuz.

İyi de herkes sizin gibi havaya savrulacak dolarları mı var, ki beleşe geçmek varken kanalı kullansın, ne dersiniz? Gemicileri nasıl ikna edeceksiniz, beleşe değil de para verip kanalı kullanmaları için şekerle mi kandıracaksınız?

Yani anlayacağınız Kanal İstanbul’un yapılacak olması koskocaman boş bir hayal ve ülkeye de zerre faydası olmayacak. Faydası olmayacağı gibi çevresel yan etkileri de ayrı bir felaket getirmesi söz konusu… Üstüne üstelik Montrö antlaşmasını da açığa düşürüp etkisi ve anlamını ortadan kaldırma riskine sahip!

“Yahu hiç mi faydası yok bu Kanal İstanbul’un, Montrö antlaşması olsa ne olur, olmasa ne?” diyenler burayı çok daha dikkatli dinlesin!

Evet Kanal İstanbul’un faydası olacak ama bize değil, Karadeniz’e askeri gemilerini diledikleri gibi geçirmek isteyen ülkelerin işine yarayacak. Peki kim bu ülkeler? Elbette ki ABD ve İngiltere… Özellikle de ABD…

Tam yeri gelmişken anımsatmadan geçmeyeyim, ABD iki savaş gemisini boğazdan geçirip Karadeniz’e açılmak için Türkiye’ye diplomatik yollarla başvurmuş. Soru şu: Amerikan donanmasının Karadeniz'e girmek istediği sırada Montrö'nün tartışmaya açılması tesadüf mü?

Anlayacağınız Sam Amca’nın denizcileri Karadeniz’e rahatça geçip dolanmanın tatlı hayalleri kuruyor ve ince planlar yapıyor ! Oysa Montrö Antlaşması belki bize maddi anlamda gelir getirmiyor ama boğazdan geçmek isteyen askeri gemilerin iznini ve kontrolünü bize veriyor. Biz izin vermeden asker, hiçbir gemi ne Karadeniz’den Ege’ye, ne de Ege’den Karadeniz’e geçemez, bakın tekrar anımsatıyorum: GE-ÇE-MEZ!

Eğer Montrö Antlaşması olmasaydı ABD savaş gemilerini geçirmek için bize bilgi vermek zorunda kalmazdı. Montrö’nin ne adar önemli olduğunu bu son gelişme bile kanıtlamaya yetiyor.

Peki Kanal İstanbul açılırsa ne olur?

Montrö anlamını ve önemini kaybeder?

Bu kimin işine yarar?

ABD’nin…

Kanal İstanbul’u ısrarla kim yapmak istiyor?

Recep Tayyip Erdoğan!

Sizce Sn Erdoğan ABD’nin işine yarayacak bir projeyi hayata geçirmek için neden bu kadar inatçı davranıyor?

İsviçre’nin Montrö şehrinde 20 Temmuz ile 1936’da imzalanan, 9 kasım 1936’da yürürlüğe giren antlaşma ile Karadeniz’in barış denizi olması için Türkiye olarak bunu başarıyla yürüttük.

Bu antlaşmaya Türkiye ile birlikte Bulgaristan, Fransa, Büyük Britanya (yani İngiltere), Avustralya, Yunanistan, Japonya, Romanya, eski Sovyetler Birliği, ve eski Yugoslavya imza attı…

Dikkat ederseniz bu antlaşmada ABD yok!

Neden yok?

Çünkü onlar bu antlaşmanın yapılmasını baştan beri istemiyorlardı, kendileri yok ama ebedi müttefiki İngiltere krallığı var…

Peki ABD bu antlaşma imzalandıktan sonra ne yaptı?

Lütfen burayı da çok dikkatle okuyun; çünkü şimdi anlatacaklarım, Amiraller’in asıl amacının darbe çağrısı yapmak değil de hükümeti bir yanlış yapmamaları konusunda uyarmak olduğunu daha iyi anlayacaksınız:

ABD 1950’lerde boğazlarla ilgili bir harita hazırlıyor.

1950’lerde Türkiye’de kim iktidardı biliyorsunuz değil mi?

Bilmeyenleriniz olabilir ben yine de anımsatayım: Adnan Menderes Başbakanlığı’nda Demokrat Parti 14 Mayıs 1950’de iktidar oldu. Bugün ülkeyi kim yönetiyor? Demokrat Parti’nin devamı olduğunu söyleyen Ak Parti ve Erdoğan!

2003’te, TBMM’ye sunulan ve 1 Mart teskeresi Erdoğan’ın tüm ısrarına rağmen; onurlu ve haysiyetli gerçek vatansever vekillerin oyuyla red edilmişti.

1 Mart teskeresi "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması için Hükûmet’e yetki verilmesi”ni içeriyordu.

Eğer teskere kabul edilseydi ABD askeri Türkiye’ye konuşlanacaktı. Ve bu teskerenin TBMM’den geçmesini isteyenlerden biri de dönemin başbakanı Erdoğan’dı. O zaman ABD, TBMM’yi aşamamıştı. Bugün ise önünde TBMM engeli yok, her şeye tek bir kişi karar verecek, o da Recep Tayyip Erdoğan!

Neyse gelelim Sam Amca’nın 1950’lerde boğazlarla ilgili hazırladığı haritaya.

Bakın yıl 1950, ABD hazırladığı haritada sadece İstanbul’un çatalca yarım adasına değil, Gelibolu yarım adasına da kanal yapılması için planlar çiziyor. İlk kanal Çanakkale boğazını baypas edip Ege Denizi’nden kısa yıldan Marmara’yı çıkmayı, diğeri de İstanbul Boğazı’nı boşa çıkarıp Karadeniz’e sorunsuz açılmayı amaçlıyor…

Şimdi anladınız mı 104 Amiral’in o bildiriyi hazırlama amaçlarını?

Esas mesele vatanımızın ulusumuzun bağımsız ve egemenliği…

Asıl beka meselesinin ne olduğunu bilmem anlatabildim mi?

Çünkü söz konusu vatansa gerisi teferruat…

@SuatOktySnck

Yazının videosunu izlemek için tıklayın: 


Hiç yorum yok: