Pazartesi, Haziran 29, 2020

Birleşemeye birleşemeye kaybediyoruz!


Uzun süredir, youtbe üzerinden Ünsal Ünlü, Ruşen Çakır, Levent Gültekin, Said Sefa, Emin Çapa, Çağlar Cilara, Efe Aydal, Ahmet Bozkuş ve Memduh Bayraktaroğlu gibi, normal (yaygın) tv kanallarında izleme olanağı bulamadığım yorumcuları izliyor ve yakinen takip ediyorum..
Özellikle, Ruşen Çakır ile Ünsal Ünlü’yü düzenli şekilde (aksatmadan) izlemeye çalışıyorum.
Son söylemlerinde, özellikle de Ünsal Ünlü’nün "Birleşe birleşe kazanacağız" sözüne takıldım.
Elbette, başarılı olmak için birlikte hareket etmek, tek yumruk olmak lazım.
"Birleşe birleşe kazanacağız" diye haykırmak insanın içine coşku katıyor, gaza da getiriyor, evet de…
“Birleşebiliyor muyuz?” sorusunu yöneltince, hiç de birlik olamadığımızı üzülerek görüyorum.
"Birleşe birleşe kazanacağız" demek yetmiyor, çünkü bu söylem sadece sözde kalıyor, lafta evet, gerçekte asla…
Ünsal Ünlü’nün son yayınının Youtube videosunun altına yorum olarak yazmaya yeltendim önce: "Birleşe birleşe kazanacağız" güzel bir slogan da, birleşebiliyor muyuz Hocam?” diye yazdım ama sonra vazgeçtim.
Çünkü biliyorum ki bu tür eleştirilere pek tepki vermiyor. Yok sayıyor… Benzer durum Ruşen Çakır için de geçerli..
Duyarlar mı, yoksa kulaklarının üstüne mi yatarlar bilmiyorum ama ben de kendi köşemden konuyu irdelemeye ve buradan sormaya karar verdim:
Birleşmek, birlik olabilmek için ne yapıyoruz? Bir çabamız mı var, yoksa sadece kendi eksenimizin etrafında mı dönüyoruz? Yılmaz'a "tu kaka", Levent'e "ıyyy" Muharrem'e "de git", Suat'a "hadi oradan, sen de kimsin?" diyerek nasıl olacak bu birleşme? Kiminle birleşeceğiz?
Ruşen, Ünsal, Oğuz vs vs belki siz birleştiniz de... Biz teee 27 Mart 1994'ten başlayarak bölüne bölüne, parçalana parçalana, birbirimizden tiksinerek gelmedik mi bugünlere? Birbirimizi sevmek zorunda değiliz de hiç olmazsa saygı duymak gerekmez mi?
Bazılarımız salt kötü olabilir mi?
Ya da salt iyi midir bazılarımız?
Yapılanların olumlu tarafını görmezden gelip, sadece kendi doğrularımıza kıymet biçerken "şahsım(!)" ülkenin neredeyse tanrısı oldu. İnanın bana, bu açıdan bakınca "birleşe birleşe kazanacağız" sloganı işe yaramıyor. Çünkü birleşemiyoruz, biz kahrolası egolarımıza gem vuramayıp, birleşemedikçe de...
Ha bu arada; gençlere o kadar da güvenmeyin, benzer söylemler Gezi olaylarından sonra da  dillerdeydi, “gençlik gümbür gümbür geliyor” deniyordu, ya ne oldu?
Youtube’de Erdoğan’ın videosuna atılan yüz binlerce dislike sizi aldatmasın.
Demokrasinin kağıt üzerinde olduğu bir toplumda “dislike”ların hiçbir hükmü yoktur!
Esas sormamız gereken soru şudur:
Ülke nasıl bu duruma geldi?
Erdoğan bu kadar güçlenirken muhalefet ne yaptı?
Halk cahil bırakılırken muhalefetin eli armut mu topluyordu?
Hep suçu vatandaşta arıyoruz da, Erdoğan mutlak tek adam haline gelirken muhalefetin kendini halka anlatmayı beceremediğini, işin ilginci, bunun için somut olarak harekete geçmediğini de unutmayalım…
Sokakta yaptığımız röportajlarda görüyoruz. (Ki anketler de bunu gösteriyor) tüm olanlara rağmen hala Ak Parti ve Erdoğan’a oy vereceğini söyleyenlerin çıkması, muhalefetin bugün bile alternatif olmaktan uzak olduğu, kendini vatandaşa anlatamadığı anlaşılıyor.
Ve elbette muhalefet çizgisinde olanların  "Birleşe birleşe kazanacağız" demelerinin anlamını yitirdiği yüzümüze tokat gibi çarpıyor…
Birleşe birleşe kazanılır kazanılmasına da biz birleşemiyoruz ki.
Neyse biliyorum ki, yine görmezden geleceksin(iz), biliyorum ki bu eleştirim de güme gidecek çünkü tabandan, sokaktan, sokağın nabzını tutan insanlardan uzak durup anlamak için çaba sarf etmediğiniz sürece yarın öbür gün “Erdoğan gidecek, şerdoğan gelecek!” desem tesiri olur mu?
Çünkü bugüne kadar "Birleşemeye birleşemeye, yani bölüne bölüne kaybettik!"
Aha buraya yazıyorum; yarından sonra da durum farklı olmayacak...


ÜNSAL ÜNLÜNÜN SON VİDEOSUNU İZLEMEK İÇİN TIKLAYIN: 


Cuma, Haziran 26, 2020

Süper Lig “Buz” gibi garantiydi…

“Üzülmez ile bu iş gitmez” demiştik, keşke yanılsaymışız… Söylediğimiz gerçekleşti ve İbrahim Üzülmez ligin bitimine 5 hafta kala, Ankara deplasmanında alınan Keçiören yenilgisiyle Bursa’dan ayrıldı. Taraflar anlaşarak 500 Bin TL karşılığında yollarını ayırırken, çok enteresan bir gelişme oldu ve İbrahim Üzülmez’in ciğerlerindeki Bursa havası karbondiokside dönüşmeden başkentin yolunu tuttu (ya da oradaydı) Ankaragücü’ne imza attı…

Bu transfer biraz aklımı karıştırdı.

Düşünsenize, bir alt ligde başarısız olmuş bir teknik direktör, ayrılır ayrılmaz, Süper Lig’de bir takımla sözleşme imzalıyor.

Bu durum bir bana mı tuhaf geliyor?

Yıldırım nikahıyla gerçekleşen bu izdivaçtan(!) sonra aklıma enteresan düşünceler dizildi peş peşe:

Bursaspor son maçını Ankara’da Keçiören ile oynadı ve 1-0 yenildi…

Bursaspor Teknik Direktörü İbrahim Üzülmez ile yollar ayrıldı. Hemen akabinde Üzülmez Ankara’nın Süper Lig takımı Ankaragücü’ne imza attı…

Abi bu ne hız?

Yoksa…

Yoksa Ankara’dayken Keçiören maçı öncesi…

Yok ya, o kadar şerefsizlik olamaz.

Ne Ankaragücü (kardeş kulüp sonuçta) ne de Üzülmez bu kadar alçalamaz…

Ama ister istemez insanın kafası karışıyor.

Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nde boşta başka teknik adam mı yok da, alt ligde başarısız olduğu için kovulan birine Süper Lig takımını emanet ediyorsun?

Ya kulüp yöneticileri bi şeyden anlamıyor, menajerlerin elinde oyuncak olmuşlar, ya da…

Neyse bunu zamanla öğreniriz ama esas ilginç olan Mesut Mestan başkanlığındaki Bursaspor mevcut yönetiminin amatörlükten kurtulamayan kararları.

Allah’tan taraftar baskısı araya girdi ve özellikle gazeteci büyüğüm usta kalemşör Engin Aksöz’ün sosyal medya paylaşımlarıyla Metin Diyadin tercihinden son anda vazgeçildi…

Fakat daha sonra, bir diğer usta gazeteci dostum Bilal Kayaaltı, Mesut Mestan yönetiminin Diyadin’den vazgeçmesinde Bursa Bş Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın rol oynadığını yazdı.

Kaynak olarak da Metin Diyadin’in gazeteci kardeşi Osman Diyadin’in attığı twiti gösterdi…



Osman Diyadin, twitinde, "Sen teklif yaptığın teknik direktörü Bursa'ya çağır, sonra vazgeçtik, 'Belediye başkanı istemedi, ben ne yapayım' diye haber yolla." diye tepki gösterdi…

Düşünsenize Bursaspor yönetimi kendi başına karar veremiyor, taraftarın tepkisine kulak asmıyor, araya giren Bursa BŞ Belediyesi Başkanı Alinur Aktaş’ın uyarısıyla “Diyadin’den vazgeçiyor.

Mesut Mestan’ın taraftarın tepkisine neden kulak asmadığını bir başka gazeteci arkadaşımız Tarık Çapçı’ya yaptığı açıklamadan öğreniyoruz:

Mestan, “Herkes şöyle olsun böyle olsun, şu gelsin bu gelmesin diyor; ama daha 45 tane karton taraftar satılmış” diye tepki veriyor.

Düşünsenize, Bursaspor Kulübü’nün başkanı taraftara gönül koymuş, taraftar zora giren Süper Lig’e çıkma ihtimalini düşünerek Bursa’yı tanımayan, kentle alakası olmayan, kentin ruhunu bilmeyen birine takımın emanet edilmesini istemezken, Belediye Başkan Alinur Aktaş araya girince hayati bir yanlıştan dönüyor…

Alinur başkana teşekkür mü etsek yoksa kulübe yine siyaset karıştığı için üzülsek mi ne yapsak bilemedim doğrusu…

Neyse, hayırlısı oldu ve daha sezon başında gelmesi gereken İrfan Buz’a takım emanet edildi…

Açıkçası ben İsmail Ertekin, İbrahim Er ve İrfan Buz’dan hangisi olursa bu taraftarın itiraz etmeyeceğini düşünenlerdendim.

Salt taraftar istediği için değil elbette…

Bu üç isim de Bursa’yı, Bursa’nın havasını, kentin beklentilerini bilen isimlerdi…

Keşke bu karar daha önceden alınabilseydi. İrfan Buz hoca potansiyeli olan bir teknik adam.

Yılmaz Vural’ın hem genç, hem de daha kontrollü versiyonu diyebilirim. Potansiyeli fazla ve hem Bursa’nın ona hem de onun Bursa’ya sempatisi fazla…

Bursaspor TV’de yapılan ilk röportajındaki heyecanını ve mutluluğunu görünce içimden “ah” çektim, “ah keşke sezon başında Bursa’ya gelseymiş bu enerjisiyle şu an Süper Lig planlarını yapıyor olacaktık” diye düşündüm…

Buz hocanın işi zor ama imkansız değil, elbette elinde sihirli değnek yok, eğer içindeki enerjisini takıma aktarabilirse, şampiyonluk olmasa bile Süper Lig gelebilir…

@SuatOktySnck

KAYNAK-1: Tarık Çapçı'nın haberi: https://www.bursa.com/neden-metin-diyadin---n431526/

Cumartesi, Haziran 20, 2020

Reis buyurdu: “Millet Bahçesi’ni büyütün!”


Emir büyük yerden, hem de çok büyük…
Millet Bahçesi’ni yurdun dört bir yanına yaymayı kafasına koyan ve bunun için hiçbir masraftan (toplam 741 Milyon TL)  kaçınmayan Sn Erdoğan Bursa’nın Millet Bahçesi’ni ufak bulmuş…
Bursa Bş Belediye Başkanı Sn Alinur Aktaş’ın, Sn Erdoğan ile yaptığı görüşmeden sonra, Aktaş bir basın toplantısıyla görüşmenin detaylarını Bursa medyasına anlattı. Yaklaşık bir buçuk saat sürdüğü açıklanan (ama ben bazı kaynaklarımdan edindiğim bilgiye göre 6 dakika sürdüğü ve Erdoğan’ın ‘git ilgili bakanlar ile görüş işi bitir’ denildiğini öğrendim) görüşmede, 39 milyon harcanan Bursa Millet Bahçesi’ni küçük bulduğunu, daha da genişletmesi gerektiğini söylemiş.
Peki nasıl?
Nasıl olacak, Atatürk Kapalı Yüzme Havuzu ile Atatürk Spor Salonu’nu da yıkarak…
Atatürk Stadı yıkılmıştı…
Ardından (Altepe döneminde) absürt bir meydan yapılmış, Sn Erdoğan o meydanı da beğenmemiş ve Millet Bahçesi yapılması emrini vermişti.
Bir süre, Suriyeli din kardeşlerimizin buluşma ve piknik yapabilme alanı olarak hizmet(!) veren o meydan yıkılıp yerine “Millet Bahçesi” kondurulmuştu.
Şöyle bi bakkal hesabı yapalım: Mevcut Millet Bahçesi için 39 milyon harcanmış. Stadın yıkılması, hafriyatın kaldırılması, ardından ne o absürt yapının yapımı ve daha sonra onun da yıkılması, havuz ve spor salonunun yıkılacak olması, hafriyatın kaldırılması bedava olmayacağına göre, bi 10 milyon TL daha yer mi, eh yani en az 10, en çok 15 milyon TL daha…
Yani anlayacağınız yeni eklenecek bölümlerle birlikte sanırım bi 50-60 milyon Türk Lirası daha harcanır gibi görünüyor…
Evet en az, 50-60 Milyon TL…
Kimin parası bu?
Sn Alinur Aktaş ile Sn Erdoğan cebinden vermeyeceğine göre…
Peki, Sn Erdoğan’ı bu da tatmin eder mi?
Aha buraya yazıyorum, sırada Atatürk Lisesi var, sonra…
Sonra da…
Reşat Oyal Kültür Parkı…
Orayı da mı yıkacak?
Hayır yıkmayacak, oranın adını “Bursa Büyük Millet Bahçesi” yapacak…
Yani mevcut Millet Bahçesi, tıpkı Atatürk Stadı’nı yuttuğu gibi, adları Atatürk olan havuzu, salonu ve liseyi de yutacak ve finalde Kültür Parkı ham yapacak(!)
Aslında havuduyla yutulan okul ve spor tesisleri değil bizim milli servetimiz…
Bursa’nın daha önemli ve acil ihtiyaçları varmış, T2 tramvay hattı yarım kalmış mış…
TOKİ Doğanbey ucube konutları Bursa’nın bağrına hançer gibi saplanmış mış,
Hepsi hikaye…
Bundan sonra Bursalılar olarak hep birlikte bu muhteşem, şahane, inanılmaz hizmetler karşısında zil takıp oynayacaz…
Oh yandan yandan, Reis seviyor hepimizi candan(!) 


Millet Bahçesi ile ilgili hazırladığım videoyu izlemek için tıklayın: