Pazartesi, Kasım 28, 2016

BTSO’yu alkışlıyorum…

Bursa geçen cuma ve cumartesi günü çok önemli bir organizasyona ev sahipliği yaptı.
“Tasarım Zirvesi / 2016”
Bu yıl ikincisi düzenlenen ve iki gün süren bu etkinlikte, mobilyadan tekstile, modadan, el sanatlarına ve hatta otomotive kadar birçok konuda paneller, söyleşiler, sergiler açıldı…
Nereden bakarsanız bakın, sanayi şehri Bursa için çok önemli ama bu önemine rağmen yine hak ettiği ilgiyi görmeyen bir organizasyon olarak hafızalarımızda yer ettiğini de anımsatmak isterim.
(Önceki haftalarda düzenlenen Uluslararası Fotoğraf Festivali FotoFest’te de benzer manzara ile karşılaşmıştık)
Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO)’nın organize ettiği, Bursa, Eskişehir, Bilecik Kalkınma Ajansı (BEBKA)’nın Bursa valiliği desteği ile düzenlediği bu etkinliğe katılan yerli ve yabancı konuklar, kendi uzmanlık alanlarındaki gelişmeleri ve sorunları tartışma fırsatı buldu.
Her panelin sonunda izleyicilerin konuklara sorular yöneltme fırsatı verilmesi de ayrı bir güzellikti.
Buraya kadar her şey şahaneydi…
Peki ya sonuç?
İki günlük zirve sonunda bir bildirge, bir analiz bir, değerlendirme yapılması gerekmiyor muydu?
Ne oldu?
Organizasyon amacına ulaştı mı?
Peki ama bu organizasyon ne için yapıldı?
Yoksa sadece, “yaptık ya daha ne istiyorsunuz?” noktasına mı geldik yine!
Neden, adı “Zive” olan ve “Tasarım” etiketiyle ufukları geniş insanları umutlandırıp heyecanlandıran bu çok önemli etkinlikte “eksik bir şeyler var” hissini uyandırdı bende!
Yoksa pipirik olan bir ben miyim?
Evet, Bursa gibi sanayisi, tarihi, kültürüyle önemli bir merkez olan, ne yazık ki, birçok alanda İstanbul’un “arka bahçesi” olmaktan kurtulamayan bir kentin sanayicisi, üniversitesinin konuyla ilgili fakülteleri ve öğrencileri böylesi bir organizasyona yeterli katılımı neden göstermez?
Benim cep telefonuma dahi BTSO’dan mesaj yollandığına göre, gerek Uludağ Üniversitesi gerekse sanayicilerin “Tasarım Zirvesi” yapılacağından haberdar olmadıkları düşünülemez.
Amma ve lakin arzulanan ilgiden yoksun bir zirve oldu.
Adı üzerinde “zirve”
Çok iddialı bir etiket…
Bu etiketin altını doldurmak lazım, yoksa iddianız sadece başlıktan ibaret kalır!  
Dediğim gibi, bir yerde bir şeyler eksik…
Oysa BTSO başkan yardımcısı İsmail Kuş, etkinliğin açılışında yaptığı konuşmada, Paris’te yaşadığı bir anısını paylaştı.
Fransa’da Parisli sanayiciler odasının 800 üyesi olduğunu duyduğunda yaşadığı şaşkınlığı dile getiren Kuş, BTSO’nun 8 bin üyesinin bulunduğunu ifade etti.
Paris’in 800 sanayici üyesine karşılık Bursa’nın 8 bin sanayici üyesi…
İyi ama onlar dünya çapında organizasyonlar yapıp, ürünlerini daha rahat dünya pazarlarına sunarken, biz 8 bin üyemizle kendimizi anlatmakta sıkıntı yaşıyorsak, o zaman şunu sormamız gerekir: “Nicelik mi önemli, nitelik mi?”
Bizde nicelik maşallah, peki ya nitelik!?
Tasarım Zirvesi gibi çok önemli bir etkinlik düzenliyorsanız, buna bakanlık, Valilik ve BŞ Belediye ve hatta ilçe belediye başkanları düzeyinde katılım göstermek gerekmez mi?
Sn İsmail Kuş’u tenzih ederim ama açılışta Sn başkan İbrahim Burkay’ın, Vali Sn İzzettin Küçük’ün, Sn Recep Altepe’nin de katılması gerekir, sadece yardımcılarının değil.
Eğer siz kentin önde gelen yöneticileri en önde yürümezseniz, arkanızdan kim gelecek?
Nitekim Bursa medyası ve pek kıymetli kalemşörleri de etkinliğe hak ettiği ilgiyi göstermedi.
Dediğim gibi, bir yerde bir yanlışlık var.
Etkinlik kapsamında, gelen izleyicilerin katılım sağlamaları amacıyla bir de mini bir fotoğraf yarışması düzenlediler. Çok hoş bir düşünce. Birçok konuk, gerek cep telefonlarıyla, gerekse fotoğraf makinalarını kullanarak zirveden farklı kareler yakalamak için tatlı bir rekabet içine girdiler ve bunları #tasarimzirvesi16 etiketiyle instagramdan paylaştılar. Sonuç olarak da en iyi kareyi yakalayan bir izleyicieye mini ipad hediye edildi.
Fakat burada da bir sorun yaşandı. Yarışma “fotoğraf” kategorisinde olmasına rağmen ödül bir “gif”e (hareketli görüntüye) verildi.
Fotoğraf ile gif arasındaki farkı ve ayırımı bilmemelerine mi şaşırırsınız, yoksa düzenledikleri yarışmayı ciddiye almamalarına mı, bilemiyorum ama zirveyi izlemeye gelen az sayda konuğun yarışmayı hak etmediği kadar ciddiye aldıklarını söyleyebilirim.
Şöyle ya da böyle, “Tasarım Zirvesi” önemli bir etkinlikti, BTSO’yu bu çabasından ötürü kutluyor, eksiklerini de görmesini diliyor, seneye iki günlük zirve yerine belki daha geniş bir süreye yayılan “Uluslararası Tasarım Festivali” şeklinde düzenlemeyi düşünür ve daha geniş kitlelerin ilgisini çekmenin yollarını ararlar.
Çünkü yapılan iş, hem Bursa’nın tanıtımı, hem de ufkunu açması bakımından önemli bir etkinlikti.
Bravo BTSO’ya…  

Perşembe, Kasım 10, 2016

Hiç tanımadığın birine ağlamak…

Ağlamak kolaydır kimi için, hemen koyverir gözyaşlarını; bir fotoğraf ağlatır, bir söz, bir film, bir şarkı, şiir; birinin başına gelen bir felaket ağlatır…
..özlem ağlatır, bir değerin yitirilmesi ağlatır, heder edilmesi, göz göre göre heba olması, hasret, hüzün, elem ağlatır insanı…
Çocukluğumda, çocukluğumuzda anlamsız gelirde sabahın köründe, acı acı çalan sirenin komutuyla birlikte, yolun ortasında dikilmek, kahvede, kafede, okulda, bahçede, büroda, yıllar önce ölmüş biri için ulusça kımıldamadan durup saygı göstermek…
50 yaşımda ağlattı beni bu sabah, ömrü hayatımda ilk defa gözyaşı döktüm, hiç tanımadığım, hiç bilmediğim birinin ardından…
50 yaşımda fark edebildim, yokluğunu değil belki ama yaptıklarını, sağladıklarının ortaya çıkardığı değerin yitirilmesiyle başımıza gelecek felaketi, felaketleri…
Yarım asırlık ömrümde bugün, 2016’nın bu 10 Kasım sabahı saat 9’u 5 geçe ne çok değerli olduğunu bana idrak ettirenlere şükranlarımı sunuyorum.
Kimseye kızamıyorum, çünkü onların bu değeri unutturma, itibarsızlaştırma çabaları sağladı bir çoğumuza Mustafa Kemal Atatürk’ün bizim için ne kadar çok şey ifade ettiğini, Türkiye Cumhuriyeti demenin aslında hepimiz demek, hepimiz demenin aslında Mustafa Kemal Atatürk demek olduğunu…
Onların bu bilinçli bastırılmış nefreti arsızca ayyuka çıktıkça, bizim yüreğimizin kılcal damarlarında gizli kalmış, unuttuğumuz sevgisi filizlendi yeniden…

Sapkın ve körü körüne aşılanan bilinçsiz Atatürkçülüğün örselediği bu duyguyu ortaya çıkarmak, ondan en çok nefret edenlere kısmet oldu.
Ve bu duygu var oldukça, hiç tanımadığımız ve görmediğimiz Mustafa Kemal Atatürk’e ağlayabildiğimiz sürece bu topraklarda duyulan, özlem, sevgi ve hasret asla tükenmeyecek…