Pazar, Aralık 27, 2015

Ara Güler ve serseriler…

Yıllar önce basketbol camiasınca da pek tanınan bir antrenörü (Bursa’da görev yaptığı yıllarda) bir yazımın satır arasında “oyuncuları onu sevmiyor” diye eleştirmiştim…
Bunun üzerine hocam üşenmeyip bizzat ziyaretime gelip hiç unutamadığım şu karşılığı vermişti bana:
“Ben onların sadece antrenörüyüm. Beni sevmek zorunda değiller. Gitsinler analarını, babalarını, eşlerini, karılarını sevsinler. Bana sadece saygı duysunlar ve görevlerini yapsınlar yeter”
Kulağıma küpe olan bu dersten sonra, şunun altını en baştan çizmek isterim: Kimse kimseyi sevmek zorunda değil…
Ama biz toplum olarak sevmek ile saygı duymayı ne birbirinden ayırt edebiliyoruz, ne de becerebiliyoruz.
Birini ya çok seviyoruz ya da nefret ediyoruz…
Gri yok…
Siyah ve beyaz var…
Ara Güler bu ülkenin yetiştirdiği müstesna karakterlerden biri…
Daha düne kadar da, gerek medya dünyasında gerekse sanat camiasında, taraflı tarafsız her kesim tarafından adı takdirle ve hayranlıkla yâd edilirdi…
Sonra, bu ülkenin en muktedir, en azametli, en kudretli adamı Recep Tayyip Erdoğan, fotoğraflarını çekmesi için Ermeni asıllı 87’lik delikanlı Ara Güler’i tercih edince ortalık da karıştı…
Aslında karıştı demek belki biraz abartı kalabilir…
Ortalığı karıştıranlar, o saygı ve sevgi baremini bir türlü dengelemeyi başaramayanlardan başkası değildi…
O saygın ve pek muteber Ara Güler, sırf işini yaptığı için malum kesim tarafından bir anda lanetleniverdi…
Çünkü fotoğrafını çektiği kişi Recep Tayyip Erdoğan ve ailesi…
Vay, Ara Güler Erdoğan’ın fotoğraflarını nasıl çekermiş?
Erdoğan vakti, zamanında “af adersiniz Ermeni mi ne…” demiş…
Ermeni Ara usta aslında usta falan değil abartılmış ve şişirilmiş basit biriymiş te miş miş…
Peki Recep Tayyip Erdoğan kim?
Halkın %50’sinin oyu ile seçilmiş ilk cumhurbaşkanı, bu BİİİRRR…
Ara Güler fotoğrafçı değil foto muhabiri (Fotoğrafçılığı kabul etmeyip kendisini tanımladığı meslek foto muhabirliği) bu da İKİİİ...
Patavatsızlığı ile nam salmış Ara Güler’in bu tepkilere tepkisi de farklı olmadı…
“Cumhurbaşkanı’nı çekmeyecektim de serserileri mi çekecektim?!”
Bir insanı sevmeyebilirsiniz. Kabullenmeyebilirisiniz de ama konumuna, makamına saygı başka bir şey. Ara Güler de halk tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fotoğraflarını çekmiş.
Eğer Erdoğan mahallede bir kasap olsaydı ve o kasap gelip de ona "Ağabey beni şöyle fiyakalı çeksene" dese emin olun gider onun da fotoğraflarını çeker… Ki esnaf, köylü, balıkçı, memur, sanatçı ve benzeri (ünlü-ünsüz) yüzlerce insanı fotoğrafladığı bilinir.
Toplum olarak sapla samanı, elma ile armudu ayırt etmeyi beceremediğimizin kanıtı bu olanlar!
Dediğim gibi, kimse kimseyi sevmek zorunda değil (ki ben de sevdiğimi söyleyemem, sevmek zorunda da değilim, Erdoğan babamın oğlu değil nihayet) ama Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı makamından ötürü saygı duymak hepimizin uyması gereken basit bit kural.
Ara Güler işini yaptığı için hakaret etmek ise sadece zayıflık.
Çünkü Ara Güler’in işi bu. O da işini yaptı ve Erdoğan’ın fotoğraflarını çekti.
Sırf Erdoğan düşmanlığı yüzünden Ara Güler’i itibarsızlaştıranlara söyleyeceğim tek şey şudur: Malumlardan bir farkınız olsun… Küçülmeye devam ediyorsunuz haberiniz ola!

Nokta...

Pazartesi, Aralık 07, 2015

Portakal’ın üstündeki gölge!

Bu portakal bildiğiniz gibi değil, altından portakal bu, maddi değil ama manevi değeri paha biçilemez.
Hani derler ya “altın çamura bulansa değerini yitirmez” diye…
Fakat, Altın Portakal’a leke geldi miydi ya da gölge düştü müydü, değeri kaybolmasa da tadı kaçar, ne lezzeti kalır, ne de heyecanı…
Antalya yılardır Türk Sinemasının en önemli ve en köklü organizasyonuna ev sahipliği yapıyor.
Şöyle böyle değil, nalına mıhına ülkemizin en ciddi, en mühim ve en etkili sinema organizasyonu Altın Portakal Film Festivali.
Bu organizasyona üç yıl aradan sonra geçen hafta yeniden katıldım.
İnSanat Derneği’nin azimli belgeselci üyesi Serdar Güven’in (Daha önce Ermenistan’da katıldığımız) çalışması Akhisar-Sucuna belgeselinin sunumunu Antalya Altın Portakal Film Festivali Film Forum kapsamında görücüye çıkardık.
Gerçekten de Zeynep Atakan’ın organize ettiği muhteşem organizasyonda sinemacılar filmlerini konunun uzmanlardan oluşan uluslararası jüri önünde sunma fırsatı buldu.
Ufak tefek aksaklıklar dışında ki, her festivalde yaşanan sıkıntılardı bunlar, sorunsuz bir etkinlik yapıldığını rahatlıkla söyleyebilirim. Atakan’ın ekibini tek tek kutlamak gerek!
Forum cephesi bu şekildeydi…
Ancak festivalin ana karargâhında yolunda gitmeyen bazı şeyler vardı.
Ve Portakal üzerinde dolaşan bu negatif hava konukları tedirgin ediyordu.
Oysa Antalya Büyük Şehir Belediye başkanı Menderes Türel film festivalini itibar organizasyonu olarak görüyor ve aksaklık yaşanmaması için her şeyi yapmaya hazır görünüyordu.
Organizasyonunu üstlenen Elif Dağdeviren ve ekibinin de hakkını vermek gerek. Türel’in güvenlerini boşa çıkarmadıklarını söylemeden geçemeyeceğim.
 Ancak, cumartesi akşamı yapılan ilk kapanış törenindeki gecikme ve verilecek ödül fazlalığı nedeniyle töreni iki ayrı güne almaları, hoşnutsuzluğun kaynağını oluşturdu.
Festivalin son gününde, cumartesi akşamı verilemeyen ana ödüllerin sahiplerini merak edenler Piramit’e gelirken doğal olarak heyecanlanmıştı.
1 Kasım seçimleri münasebetiyle tarihleri değiştirilen bu şaşalı festivalin daha coşkulu ve enerjik olabilmesi için neler yapılmalı diye iyice düşünmek gerek…
Çünkü yurt dışındaki emsallerinin etkisinin yanında Altın Portakal ne yazık ki, umulan tadında değil.
Hele bir de kapanış törenini ekrana canlı taşıyan ATV grubunun yan kanalı AHaber’in uyguladığı saçma sapan sansür Altın Portakal’ın üzerindeki lekeyi de gölgeyi de iyice ayyuka çıkardı.
Gerçekten de yazık oldu. Özellikle de Antalya’nın genç belediye başkanı Menderese Türel’e ve organizasyonun aksaksız yapılması için didinen Elif Dağdeviren ve Zeynep Atakan’ın ekiplerine…
İki satır eleştiriye bile tahammülü olmayan AHaber, hem kendisini, hem de festivali rezil ettiler!
En iyi Erkek oyunu seçilen Nadir Sarıbacak ödülünü almaya çıkmış dostluktan, kardeşlikten muhabbetten söz ediyor ama buna bile tahammül edemeyen AHaber Sarıbacak’ın sözünü kesip üstüne Antalya manzarası koyuyor.
Sarmaşık ile ödüller alan yönetmen Tolga Karaçelik ise Can Dündar ile Erdem Gül’e sadece başarısını atfediyor  ve buna da sansür uyguluyor.                                          
Ve üstelik AHaber’in ekranın kenarında” YSK ve  RTÜK Sansüre hayır” etiketi durduğu halde!
Benim bu tür insanlara karşı bir sözüm var: Bunlar gölgelerinden dahi korkan, bulundukları yere birilerinin iteklemesiyle gelen, minnet duymak ile yalakalığı birbirinden ayırt edemeyen gölge korkakları hepsi.
Olan Altın Portakal’a oldu.
Geçen yıl belgeselleri sansürlemişlerdi, bu yıl da birkaç kelimeyi…
Ancak böyle giderse, bundan sonraki festivallere katılacak film bulamayabilirler.
Böyle yaparak sadece rezil olurlar, kepaze olmaları da uzak değil…
Uyarması benden…

@SuatOktySnck