Cumartesi, Temmuz 25, 2015

Yandı balık yan gider!

Benciller diyarı Anadolu, nankör dolu!
Ne bahtsız coğrafya burası, Anadolu, kaos ve göz yaşı dolu…
Bu topraklara huzur ve mutluluk haram…
Lanetli miyiz neyiz?
Her şey ama her şey…
Herkes ama herkes tek bir şey için mücadele ediyor: Ego
Yani kendileri için…
Başkasını düşünen yok..
Her hangi bir yerde, bir sıraya (kuyruğa) karşıdan şöyle bir kaç dakika bakın, nasıl saygısız, nasıl görgüsüz, sabırsız ve nasıl egoist olduğumuzu anlayacaksınız.
Çıkın trafiğe görün: "Önce ben geçecem, önce ben gidecem, önce ben!
Ben, ben, bennnn"diyen milyonlarca bencil yaratık...
Sonuç?
Sonucu her bayram öncesi ve sonrası görüyoruz: Trafik kazalarında akrabasını bir kazada kurban vermeyen kaldı mı?
***
PKK terör örgütünün bir lideri var. 15 kusur yıldır ömür boyu hapis cezasını İmralı’da çekiyor.
Suçu sabit.
Uluslar arası alanda bile terör örgütü olduğu tescillenmiş bir örgütün liderine bir başka coğrafyada olsa verilecek ceza belliyken, bizde, birilerinin dayatmasıyla ömür boyu ceza layık görüldü...
Neyse…
PKK lideri Apo’nun Kürt halkının haklarını savunduğu iddia ediliyor ve birçok kişi buna inanıyor. Peki gerçekten böyle mi?
E bu gerçekse, peki neden PKK, Apo’nun serbest bırakılmasını barış sürecinin en önemli şartı olarak öne sürüyor?
E hani esas olan Kürt halkıydı, haklarıydı?
Apo’nun çıkması mı önemli, Kürt halkının huzurlu olması mı?
Eğer Kürt halkı önemliyse neden Apo’nun serbest kalması ana şart?
***
Neyse bunu da geçtik, peki ya CHP’ye ne demeli?
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu girdiği beşinci seçimi de geçen haziran başında nihayet kaybetti!
Evet nihayet diyorum çünkü, çağdaş ülkelerdeki emsalleri, bu tür durumlarda, değil beş, kaybedilen ilk seçimin hemen ertesi günü istifa edip işi daha iyi yapabilecek başkalarına yerlerini bırakıyorlar!
Kemal Kılıçdaroğlu görevini bıraktı mı?
Hayııırrr!
Neden?
Ah o ego ah..
Ah o bencillik ah!
Yoksa koltuk sevdası, iktidar hırsı mı desem, ne desem!
***
CHP’de durum böyleyken AKP’de farklı mı ki?
Ahmet Davutoğlu 7 Haziran seçimlerinde başarı oldu, denebilir mi?
Kaybettiği oyların bedelini istifa ederek ödemesi gerekmez miydi?
Hadi, diyelim o göreve zaten atama ile geldi, görevden alacak olan da onu oraya getiren…
Peki ya onu göreve getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tavırları?
Bencillik kavramının hangi mertebesine denk gelir dersiniz?
***
7 Haziran’dan sonra olanlara bir bakın...
Barış süreci adı altında yürütülen görüşmeler, ardından peş peşe gelen sadırılar, bombalamalar, cinayetler, ölüm, kan ve gözyaşı…
Hepsi ama hepsi tek bir şeye hizmet ediyor: Büyük egonun daha da büyümesine…
Yani, Recep Tayyip Erdoğan’ın başkan olabilmesine fırsat yaratacak zeminin oluşmasına!
PKK bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek ya da istemeyerek son saldırılarıyla HDP’yi çemberin dışına itip oyların AKP’ye kaymasına yardımcı oluyor.
E MHP ve Bahçeli’nin yaptıkları da herkesin malumu...
Geriye tek bir şey kalıyor.
RTE’nin istediği ve apaçık dile getirdiği “Verin 400 milletvekili bu iş huzur içinde çözülsün” sözünün altının doldurulması.
Anlaşıldığı üzere büyük ego, ülkeyi, seçmenini, ekonomiyi, fakir fukarayı, müteddeyin kesimi, müminleri, muhafazakarları, Fenebahçelileri, Trabzonsporluları düşündüğü falan yok.
Tek derdi başkan olmak ve ömrünün kalan kısmını huzur içinde tamamlamak...
Çünkü biliyor ki, kendisinden sonrası tufan!
O tufanı kim yaşarsa yaşasın, aman ona bir şey olmasın da…
Kendisi yanacağına, kim yanarsa yansın da...
Yandı balık yan gider(!)

Perşembe, Temmuz 02, 2015

Bi daha PTT’den kargo gönderinin…

Hani bir tekerleme vardır ya, “Ankara’nın Dikmeni, bi daha oraya gideni öpmeli…”
Bu tekerlemedeki “öpmeli” kısmını değiştirdiğimi hemen anlamışsınızdır.

Evet aynen öyle… Bi daha PTT ile kargo göndermeye kalkanı münasip tarafından öpmeli(!)

Şaka değil, ciddiyim, hem ciddi, hem de öfkeli…

Oysa PTT Kargo ile daha önce de ciddi sorunlar yaşamıştım.
Mesela, 2011’de Kültür Bakanlığı’nın PTT kargo ile Ankara’dan adresimize yolladığı, içinde yapımcı belgemizin olduğu kargo tam 29 gün gecikmeyle, önce İstanbul, sonra İzmir ve ardından yine Ankara’ya gitmesi, ardından da özel bir kargo şirketi aracılığı ile (tarafımızdan) ödemeli olarak bize ulaştırması ilk ve en büyük vukuatıydı.

O tarihten bu yana PTT kargo ile çalışmıyor, çalışmamaya da özen gösteriyordum.
Lakin geçen hafta, İstanbul’dan bir arkadaşım PTT Kargo aracılığı ile bir flash disk göndererek, benden uzun metraj sinema filmimiz Adı Aşk Bu Eziyetin HD kopyasını yükleyip geri yollamamı istedi.
Aynen yaptım…

Bir an, PTT Kargo’nun sabıkasını unutup, geldiği gibi kargoyu PTT ile yollama gafletine düştüm. Kargonun üstüne, hem alıcının, hem de göndericinin adresini ve cep telefonlarını da yazdım. (Zaten yazmasam da iletişim için bir telefon mutlaka istiyorlar)
Neyse, paketimi PTT Kargo ile gönderdim. Kargo takip numarası ile de paketimin izini sürmeyi ihmal etmedim.

En son ulaştığı merkez alıcı adresinin bulunduğu Beşiktaş PTT olduğunu görünce, “Tamamdır, bu sefer sorun yok!” dedim…

Hay demez olaydım!

İki gün sonra arkadaşım beni aradı ve paketin kendisine ulaşmadığını söyledi. Sonra internetten baktığımda bir de ne göreyim; adres tanınmadığından kargonun iadesine…
Arkadaşım kargoyu adresinde bekliyor fakat PTT Kargo, adresi bulamayıp, zarfın üstündeki telefon numaralarını da dikkate almadan, ulaştırmakla yükümlü olduğu emaneti, yani kargoyu gözünü bile kırpmadan geri yollamak üzere çuvala atıyor. Araya hafta sonu giriyor ve pazartesi ilk işim hemen önce Bursa PTT Kargo servisini aramak oluyor. Paketimin henüz gelmediğini öğrenince ardından da İstanbul Kargo Servisi’ni arıyorum…

Paketim hala İstanbul’daymış.
Oradaki görevlilerden, kargonun yeniden Beşiktaş’taki PTT şubesine yönlendirmesini rica ediyorum. Görevli ne derse beğenirsiniz? “bize hemen bir dilekçe yazıp, kimlik fotokopisi ile birlikte faks çekmeniz gerekli“
Yıl 2015…
“Ne faksı, ben nerede bulacam faksı? Mail atsam olmaz mı?” diyorum.
“olmaz, prosedür böyle” yanıtı beni çileden çıkartıyor.
Kızıyorum, sinirleniyorum, oruç ağzımı bozmamak için zor tutuyorum kendimi.
“Bakın” diyorum, “Ben bir aptallık yapıp PTT Kargo’yu tercih ettim, sizden ricam lütfen bunu Beşiktaş şubenize geri yollayabilir misiniz?”
-Hayır olmaz. Kurala uymanız gerek!
-İyi de benim günahım nedir? PTT Kargoyu seçmek suç mu? Görevli arkadaş neden zarfın üstündeki numaraları aramadı? Diye soruyorum...
“Görevlinin böyle bir mecburiyeti yok” yanıtını alıyorum.
“İyi de özel kargolar bu durumda alıcıyı arıyorlar” diye ekliyorum, verdikleri yanıt, “haklısınız” oluyor.
“Haklı olmak istemiyorum, lanet olası, kargom 7 gün geçmiş ve neden yerine ulaşmamış?” diye daha da öfkeyle soruyorum, yanıt aynı:
“halısınız!”
Son sözüm, “bi daha PTT Kargo’yu kullanırsam Allah belamı versin” oluyor.
Kargom dün iade oldu ve bu sefer aynı paketi özel kargo ile aynı adrese yolluyorum. Arkadaşım mesaj atıyor: “kargo geldi!”
Olan benim öfkeme , önce 7, sonra da 15, toplam 22 TL masraf ve 9 günlük bir zaman kaybına mal oluyor…

PTT devlet bürokrasisinin tüm hantallığı ile ne özel sektöre rakip olabiliyor, ne de hizmet görevine yerine getiriyor, yapabildiği tek şey sorun çıkarmak!