Cuma, Şubat 27, 2015

Allah şahidim olsun ki…

Böyle bir yeminimiz vardır hani, bir iş yaparsınız ve bunu tescillemek için Allah’ı “şahit” gösteririz, yani tanık…
Evet inanlar için o her şeyi bilir, muktedirdir.
Peki bu tanıklığı, yani şahitliği nasıl test edecez?
Bunun için Allah’tan onay aldık mı?
Bu şahitliğe (referans işine) o ne der?
Yani yaratıcımıza seslenip, “Ey güzel Allah’ım, ey âlemlerin rabbi, Suat kulun seni şahit gösterdi, ne dersin bu işe?” diye sorsanız, nasıl bir tepki almayı umarsınız?
Çok gerçek üstü değil mi? 
Evet, Türkiye’nin son 13 yılında acayip şeyler oluyor.
Gerçek üstü, korku dolu bir film izliyoruz sanki.
Özellikle de 2015, sürrealizmde tavan yaptı desem abartı olmaz…
Hem gördüklerimiz ve duyduklarımızdan sonra abartı ne ki?
Osmanlı Sultanı kostümlü AKP Millet Vekili aday adayları mı ararsın, Allah’ı referans göstereni mi, adaylardan aday beğenin!
Fakat her şey, Cumhurbaşkanımız Sn. RT Erdoğan’ın sarayındaki muhafızların tarihteki Türk devletlerinin kostümleriyle Ak Saray’ın merdivende boy göstermesiyle başladı sanki.
Tam “imam cemaat” durumu yaşanıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı gören AKP ümmetinin en yaratıcı vekil aday adayları, boy boy afişlerde kendilerini sancak beyi, sultan ve prens görmeye başladılar ki, sormayın gitsin…
Amma ve lakin son bombayı, Malatya’dan AKP Millet Vekili aday adayı olan Malatya Zer Tv sahibi Ebuzer Aydın patlattı ve vekilliğine referans olarak Allah CC’yi gösterdi.
Başta şaka sandım, belki de fake (sahte) hesaptır diye düşündüm ama Facebook sayfasına girdiğimde Sayın Aydın, baya baya, bariz ve aleni şekilde Allah’ı kendine referans göstermiş.
Yani yaşadığı ve adaylığını açıkladığı ilin halkını ya da valisini değil, belediye başkanını değil, mensubu olduğu partinin başbakanı, iç işleri veya dış işleri bakanını, başbakan yardımcısını, hele hele Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hiç değil, sadece Allah’ı referans göstermiş!
Belki de haklı, kalkıp, koskoca Cumhurbaşkanına “Ebuzer efendiyi nasıl bilirsiniz, aday adaylığına kefil misiniz?” diye soracak değiliz ya, hâşâ(!)
Ama yüce yaradan elimizin altında, her an, her istediğimiz zaman yanına varıp dilediğimizi sorabilir, Ebuzer kulu hakkında da her türlü istihbarat bilgisini bizzat ve şahsen kendisinden temin edebiliriz(!) değil mi?
Şaka değil, gerçek.
Ebuzer beyin twitter hesabına da baktım, bu durumdan pek bir memnun, aklınca inanılmaz bir reklam yaptığını sanıyor!
Bakın şunu anlarım; evde, mescitte veya camide ya da hacda, ellerinizi kaldırıp içinizden “Allah’ım niyet ettim vekil olmaya, vekilliğimde önümü aç, milletime hizmet etmeyi nasip et, beni muktedir kıl” diye dua edebilirsiniz. Ve bu sizinle Allah arasında kalır ki, iyi bir kulsanız, inandığınız yaratıcı da sizin bu duanızı ya kabul eder, ya da duymazdan gelir!
Peki bu Allah’ı referans gösterme cür'eti nedir?
Hem ona “âlemlerin rabbi” diye secde edeceksin, hem de siyasi idealine malzeme!
Tarih boyunca Allah’ın adı değişik durumlarda çıkar ve menfaatleri için insanlar tarafından kullanıldı. Bu ilk değil. Ancak, hiç bir dönemde Allah'ın adı, sığ siyasetçilerin emellerine bu denli, "arsızca" alet edilmemişti…
Bu millet Kuranla makara yapanlara ses etmedi, şimdi de Allah'ın adını bariz şekilde siyasi emellerine alet ediyorlar, bakalım bu sefer birilerinin kafasına dank edecek mi?

Kafasına dank etmeyenlere, üstat Mehmet Akif’in şu sözlerini hediye ediyorum, kabul buyursunlar: Aldanma insanın samimiyetine, Menfaati uğruna gelir vecde, Cenneti vaad etmeseydi eğer, Allah'a bile etmezdi secde!”

Pazartesi, Şubat 16, 2015

Bu toplum uzaydan mı geldi?

Evet bu ilk değil, son olur mu; emin değilim…
Bu, Müslüman veya Türk olup olmamakla ilgili bir durum değil ya da “bu coğrafyaya özgü bir davranıştır” demek de yerinde bir saptama olmaz, evet…
Ama bu bir utanç!
Ve toplumdaki çürük domateslerin sayısı hiç de azımsanacak gibi değil.
Oysa Ahlak çok önemli bir kavram...
Fakat biz toplum olarak ahlak=namus kavramını sadece bacak arasına indirgemiş durumdayız.
İtalyan düşünür Cicero "Toplumlar parasızlıktan değil (her türlü) ahlaksızlıktan çöker" demiş.
Siz istediğiniz kadar parasal yönden zenginleşin, ama ahlaksızlık önce vicdanlarınızı öldürüyor!
Fransız yazar Montaigne “Adaletin olmadığı ülkelerde ahlak da yoktur” diye tarihe not düşmüş…
Yani en büyük zenginlik “Adalet”
Eğer adaletiniz yoksa ahlak da yok, ahlak yoksa vicdan da yok!
Son bir yılda, son 10 veya 20 yılda işlenen kadın cinayetlerini, çocuk ve kadın istismarını, tecavüzlerini, tacizlerini yan yana, üst üste koysak ve karşısına geçip baksak,utanır mıyız?
Kaçımız utanır ve “biz ne rezil bir toplumuz!” diye yemeden içmeden kesilir!
Genç bir kızımız hemcinsim olan, ama insanlığı gelişmemiş bir vicdan yoksunu sapık tarafından katledildi.
Çok şeyler söylendi, çok şeyler yazıldı. Birkaç gün sonra da unutulup gidecek, her zamanki gibi ateş düştüğü yeri yakacak ve o güzel insanın ailesi bu acıyı ömürleri boyunca yaşayacak?
Peki ya bu hunharca cinayeti işleyen insan müsveddesinin anası, varsa ablası, halası, dayısı, teyzesi, amcası ve diğer akrabaları bu utançla yaşamak için nasıl bir suç işledi?
Bir anlık gafletin, sonucu utanç, acı ve gözyaşı ve büyük çaplı bir infial olarak mı kalacak?
***
Bu sabah evden çıkıp da minibüse bindiğimde bunları sordum kendime.
Aracı kullanan minibüs şoförüne baktım, diğer erkek yolculara ve minibüsün camından yansıyan kendi aksime. Hepimiz potansiyel cani miyiz? Hemen önümde oturan orta yaşlı adam ya da arkamdaki genç, her an bir canavara dönüşebilir mi?
Ben bir canavar olabilir miyim?
O malum şahsı hangi ruh hali masum bir kızı vahşice katledebilecek seviyeye getirdi?
Nasıl bir vicdani körlüktür bu?
Nereye kadar saklanabileceğini, kaçabileceğini düşündü?
Hadi diyelim, aylarca saklandı, kaçtı polisten, jandarmadan gizlendi?
Ülke çapında ortaya çıkan infialin yarattığı vicdani atmosferden ne kadar kendini soyutlayabilirdi?
Ve ya her geçen gün büyüyecek vicdani hesaplaşmadan kim kaçabilir?
***
Minibüste bizimle birlikte yolculuk eden 3-4 kadın ve kız var, kimi türbanlı, kimi başı açık. Belli ki ürkekler.
Sonra düşündüm ki, yaşanan son olayın ürkekliği değil bu durum, kadın olmanın ürkekliğiydi.
Biz erkeklerin yarattığı, yaşanmaz, çekilmez, paylaşımsız, amansız, vicdan yoksunu toplumun bir sonucu...
İyi de bu erkekler nasıl bu hale geldi?
Bu erkekleri de bir kadın doğurmadı mı?
Bu din, İslamiyet; değil insanı öldürmek, karıncayı bile incitmeyi yasaklarken...
Bu sapıklar uzaydan mı geldi?
Bu yolsuzluk yapan bürokratlar, politikacılar, bir futbol maçı için gözü kararan taraftarlar?
Gözünü kırpmadan insan kesen, diri diri yakan, kadınları köle pazarlarında satan IŞİD, El Kaide, Taliban Müslümanlığı hangi insani değerle örtüşür?
Kaş yapayım derken göz çıkarırcasına, erkek egemen toplumun vahşi sistemine alkış tutan dindar kadın gazetecilerin yazdıkları, yozlaşmış sanatçı müsveddelerinin söyledikleri, Müslüman kimlikleriyle nefret tohumları eken dindar medya…
Bu toplumu oluşturan bireyler gökten zembille inmedi ya!



Perşembe, Şubat 05, 2015

TL’nin makûs talihi…

Frakında mısınız, hissedebiliyor musunuz?
Yoksa bana mı öyle geliyor!
Cebimizdeki para, yani Türk Lirası giderek zayıflıyor, gücü azaldı. Artık 1 TL ile sadece bir sakız alabiliyoruz.
Oysa sıfırlar atıldığında dönemin başbakanı Erdoğan, bozuk paralar için pantolonlarına küçük cep yaptırmaları için vatandaşa akıl veriyordu.
Geçin 1 TL’yi…
..100 TL ile neler alabiliyoruz?
Tam her şey düzeldi, ekonomimiz rayına girdi, gurur duyacağımız, alım gücü yüksek bir paramız var derken, yine döndük 90'lı yıllara. Türk Lirası'nın makûs talihi mi bu, yoksa beceriksizliğimiz mi?

Türk Lirası dün ABD Doları karşısında “Cumhuriyet Tarihi”nin en değersiz seviyesine düştü.
“Cumhuriyet Tarihi” tanımlaması çok mu abartı oldu sizce?
Peki o öyleyse zaman yolculuğu yapalım ve yakın geçmişte durum nasılmış bir göz atalım:
4 Kasım 2002’de AKP’nin iktidara geldiği günün ertesi, pazartesi günü Merkez Bankası’nda 1 Dolar alış 1,670,018, satış 1,678,073 olarak işlem görmüş.
O zaman sıfırlar henüz atılmadığı için bu rakamların milyon olarak okunduğunu da unutmayalım!

Şimdi aynı verileri bir de sıfırlar olmadan okuyunca bakalım ne olacak? “1 lira 678 kuruş”
Peki dün, yani 4 Şubat 2015, Kasım 2002’den tam 12 yıl, 4 ay sonra dolar ne kadar oldu dersiniz?
Merkez Bankası verilerine göre ABD Doları alış 2.4098 TL, satış 2.4141 TL.
Serbest piyasada ise Dolar, kademeli olarak yükselirken  Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan gelen "Merkez Bankası bağımsız olunca gelinen nokta bu. Bizim daha iyi bir noktayı yakalamamız lazım" şeklindeki açıklamalar sonrası 2,4630 lira ile tarihi zirvesini gördü. 
Bir de bunları sıfır atılmadığını varsayarak okuyalım bakalım Türk ekonomisi ne kadar değişmiş ve gelişmiş(!)

Karar sizin, buyurun afiyetle okuyun: “2 Milyon 46 bin 30 Kuruş”
Siz hala farkında değil misiniz, Türk Lirası’nın sefil hale geldiğinin?!
O zaman şöyle anlatayım:  2002’de en büyük kâğıt para 50 Milyon idi…
2015’e geldiğimizde en büyük kâğıt para 200 TL.
Peki 200 TL’ye o atılan sıfırları da ekleyerek okuyunca ne görüyorsunuz?
-?
-Ne o, canınız mı sıkıldı?
-E o zaman Enflasyon neden düşük?

Onu bana değil, kurnanın başında duranlara soracaksınız?
Ben giderek eriyen cebimdeki Türk Lirası’nın alım gücüne bakarım…
100 TL ile ne alabiliyorum, ne kadar idare edebiliyorum, onun hesabını yaparım!
Kurnanın başında TL’yi vatandaşa koklatarak verip de, yeşil dolarları, gri avroları istif yapanlar bu maçın asal oyuncuları.
Lakin ben de sizin gibi tribündeki değersiz ve işlevsiz bir izleyiciyim, istesem de istemesem de bu saçma maçı izliyorum…
Ve görüyorum ki, bu maç karakolda biter(!)