Perşembe, Ekim 18, 2007

Kariyerini sıfırlayan adam!

Bir film adı gibi değil mi? Ya da kitap bile olur aslında…
Nasıl olsa elde ettiği başarılarının ardından adına kitap yazılmış kaç futbol insanımız var ki…
Söz konusu olan Fatih Terim elbet…
Adanalıydı, hırçın, yenilikçi, inatçı, küfürbaz, sert ve başarı için her şeyi yapmaya hazırdı… Devrimciydi de… Bir takım özelliklerinden ötürü futbolun Atatürk’ü olduğunu iddia edenler bile çıkmıştı…
Başarı için her şeyi yapmaya hazırken çok şey yaptı; önce Milli Takım‘da, sonra da Galatasaray’da, inanılmazları başardı…
Sonra…
Sonra Avrupalara gitti, doymadan geri gelse de, farklı açılardan doymuş izlenimi verdi. “Terim değişti!” diyenlere, “değişmedim geliştim!” anlamına gelen tepkiler koydu. (Yoksa bunu diyen RT Erdoğan mıydı(!)
Zirvede bıraktığı Galatasaray’a tekrar geldiğinde, giderken bıraktığı sistem üzerine bir şeyler katan Lucesku’nun yaptıklarını yıkıp sıfırdan yeni bir sistem kurmaya çalıştı. Bunun için önce Galatasaray’ı borç batağına, ardından da başkanını hasta yatağına mahkûm etti. Sarı kırmızılı takımı aldığı yere, dibe bırakıp gitti…
Avrupa takımlarının kendisini transfer etmek için sıraya girdiği yazıldı… Milli Takım dâhil Türkiye’de hiçbir takımı asla çalıştırmayacağını canlı yayınlarda, özel söyleşilerde defalarca deklare etti…
O sırada görevde olan Milli Takımlar Teknik patronu Ersun Yanal ise iyi futbol oynattığı, yeni bir sistem oturtmak için didindiği dönemde Star TV Spor Müdürü Serhat Ulueren’in bayraktarlığını yaptığı bir karalama kampanyasının ortasında buluverdi kendisini… Ulueren öyle acımasızıca saldırıyordu ki Yanal’a, Terim bir kez olsun genç meslektaşını destekleyen konuşma yapma gereği hissetmemesi kimsenin dikkatini çekmedi.
Star TV Spor Müdürü, eski televoleci Serhat Ulueren’in yaptıklarının Terim’e Milli Takım kapılarını tekrardan açarken Türk futbolu yaşananlardan ötürü Almanya’da yapılan Dünya Kupası’na katılma şansını kaybedecekti...
Türkiye’de çalışmayacağını ısrarla belirten Fatih Terim “İstemem yan cebime koy!” dercesine, kamuoyunun baskısını öne sürerek istifaya zorlanan Ersun Yanal’ın yarım bırakmak zorunda kaldığı göreve (milli gurur bu olsa gerek) 125 bin YTL aylıkla soyunmaktan geri kalmadı.
‘Helal hoş olsun! Türk futbol tarihinin en başarılı teknik adamına bu para az bile’ olabilir kimine göre!
Bundan sonrası herkesin bildiği olaylar. İsviçre maçındaki rezillikler, Macaristan maçından sonra yaşananlar, Bosna, Malta, Moldova ve son Yunanistan maçında ortaya konan performans Terim’in Galatasaray’dan sonra Milli Takım’ı da, ilk göreve geldiği dönemdeki seviyeye, zirveden sıradanlığa getirdiğini dünya âleme kanıtladı!
Şu atasözünü çok severim: Zirveye çıkan merdivenleri tırmanırken o sırada inmekte olanlara iyi bak ve selam vermeyi ihmal etme… Çünkü inerken o verdiğin selamlara çok ihtiyacın olacak”
Fatih Terim Türk futbolunda zirveyi de gördü, dibi de…
Deneyimli hoca hayatında ilk defa istifaya davet edildiğini söylerken şaşkın; "Bu sesleri yoğun bir şekilde duymadım. Bazıları alışkın olabilir ama ben değilim” diye konuşmuş Yunanistan maçının ardından ardından.
Haklı tabi… Çünkü kimse ona Serhat Ulueren’in Yanal’a yaptığı gibi yapmadı.
Tek bir kişi eleştirmişti kendisini: Hıncal Uluç
Uluç eleştirirken, o takımını ve kendisini motive etmek içim bunu çok iyi kullandı. Hıncal Uluç bir daha asla Terim’i o zaman eleştirdiği biçemde eleştirmedi. (Kim bilir belki de Fatih hocaya aynı fırsatı bir daha vermek istemedi(!)
Terim öyle bir noktaya oturtuldu ki “eleştirilemez, suçlanamaz, hakkında iddialar yapılamaz, maazallah günaha girilir, o bir imparator, yoksa futbol evliyası mı ne!” haline geldi. Ardından da en ufak eleştiride Adanalı kişiliği ile karşılık vermekten geri kalmadı. Muhabirleri fırçaladı, gazete ve gazetecilere gözdağı verdi…
Son dönemlerde kızı ve Emre hakkındaki iddialarınbile kendisini yıpratmak için kasıtlı şekilde çıkarıldığı izlenimi oluşturulmaya çalışıldı (Oysa Terim’in kızı ile Emre’nin olası bir izdivacından daha doğal ne olabilir ki)
Sanki bu suçmuş gibi yalanlandı hem Emre, hem de Terim tarafından.
(Kanal 1’i izleyemediğim için) o kanalda çalışan bir arkadaşıma sordum geçenlerde… Müdür Ulueren, transfer olduğu yeni platformunda Ersun Yenal’a saldırdığı gibi, Terim’in başarısızlıkları karşısında acımasız ve insafsız eleştiriler yapabiliyor muydu?
Ulueren Terim’i de eleştiriyormuş, lakin Ersun hocaya yaptıklarının yanında sinek vızıltısı kalıyormuş canlı yayınlarda söyledikleri...
Gönül isterdi ki Terim, Denizli, Yanal, Vural, Karaman, Çalımbay ve tüm öteki değerler bir araya gelip ortak bir platformu oluştursun ve futbolumuzun kalkınması, gelişmesi için projeler geliştirsin. Kimseyi kıskanmadan, çekiştirip kuyusunu kazmadan...
Artık olan oldu yaşanan yaşandı… Tüm olanlardan sonra en büyük zararı Türk futbolunun gördüğü aşikâr değil mi?
Kaçan bir Dünya Kupası ve yitirilmekte olan bir Avrupa Şampiyonası finalleri…
Evet bir ihtimal daha var…
Bu futbolcular Norveç’i deplasmanda yenebilecek birikim ve yetenekte…
Ama inandırıcılığını yitirmiş kariyerini sıfırlamış bir teknik adamla böyle bir mucize gerçekleşir mi, asıl mesele bu!
Fatih Terim’in bugüne kadar yaptıklarına bakılırsa böyle bir mucizenin olma ihtimalinin hiçbir zaman yok olmadığını da söylemekte yarar var!
Ne de olsa çıkmayan candan umut kesilmez, dibe vurmuş kariyeri zirveye taşımak için tek atımlık barutu hedefe vurmak Terim için zor olsa da olanaksız değil!
Yeter ki başkalarına değil de kendisine bakmayı öğrensin ve kibrini arka cebine sokup her yaşta, her durumda ders alınabileceğini anlasın!
Geç de olsa belki Norveç maçı öncesi bu işe yarayabilir!

TERİM'İN ÜSTÜNDE 'AH' MI VAR?

"Avrupa Şampiyonası finallerine gitmemek için çok uğraşıyoruz" diye yazdı Rıdvan Dilmen! Mehmet Demirkol ise resmen dalgasını geçmiş Terim'le; Milli Takım'ın kazanabilmesi için "İlla (hakem) Dougal, illa (kaleci) Nikopolidis, illa (kaleci) Mhyre mi lazım?" diye yorum yaptı hem köşesinde hem de TRT1'deki programında. Hey gidinin Fatih Sultan Terim'i hey!
Milli Takımlardaki ilk mesaisini anımsıyorum da… Ve ardından da Galatasaray'da yaşattığı heyecan, başarılar!
Efsane olacaktı ki…
(Hep söylerim bir şeyi tadında ve en lezzetli yerinde bırakmak lazım… İster yemek olsun, ister kariyer…)
Milan'dan kovulması, ardından zirvede bıraktığı Galatasaray'daki kariyerini sıfırlaması…
Eski televoleci, yeni spor koordinatörü Serhat Ulueren'in müthiş kampanyası ve oluşturduğu kamuoyu sonucu Ersun Yanal'ın kovulmasına seyirci kalıp (acaba katkı sağladı mı diye aklımdan da geçmiyor da değil hani) "İstemem yan cebime koy" misali Milli Takım'a tekrar (tek seçici mi desem, patron mu, yoksa diktatör mü?) gelmesi sonucu yaşananlar herkesi hayretler içinde bırakmaya yetiyor!
İsviçre maçında olanlar oldu da, ardından yaşananlar Terim'in genel kariyerini de sıfırlayacak gibi görünüyor…
Bosna, Malta ve son Moldova maçlarındaki tercihleri bunu gösteriyor. (Özel maçları saymıyorum bile)
Çarşamba gecesi belki Yunanistan'ı bir kez daha yeneceğiz. Belki Milli takım Avrupa Şampiyonası Finalleri'ne katılacak. Lakin bundan sonra ne olursa olsun Terim'e duyulan güven asla eskisi gibi olmayacak.
Terim eski Terim değil, belli ki üstünde birilerinin 'ahı' var(!)
Ben diyeyim Ersun Yanal, siz deyin Şenol Güneş'in ahı… Kim bilir belki de bugüne kadar harcadığı, ekmeğiyle oynadığı futbolcular… Ya da hak etmediği yönünde ortak kanı olan 125 bin liralık aylık maaşı da olabilir.
Halkımızın çoğunluğunun asgari ücretle geçinmek zorunda kaldığını göz önünde bulundurursak, her yenilgi sonrası, ya da kaybedilen puanların ardından gariban halkımızın "haram zıkkım olsun o paralar!" demeye hakkı var mı diye soracak olursanız,"yorum yok" derim!
Oysa Fatih Terim yaptıklarıyla futbolumuzda etki yaratmaya devam ediyor!
Eskiden olumlu etki ederdi, şimdi olumsuz!
Birileri Terim'e o takımın sadece teknik direktörü olduğunu anımsatmalı. Kazandığında alkışlamak kadar, başarısızlıkta eleştirmenin de olağan bir sonuç olduğu yeni baştan öğretilmeli...
Çünkü Fatih hoca kendisini eleştirenlere düşman muamelesi yapmaya devam ediyor!
Malta maçından sonra olanlar bunun en önemli kanıtı ve hakem katkısıyla kazanılmış Macaristan maçından sonra olanlar da!
Şimdi Terim Yunanistan maçından çok, o maçın ardına bileniyor olmalı. "Ben ders almam, veririm!" sözündeki gurur ve böbür bunun böyle olacağını kanıtlıyor!
Peki, Yunanistan maçı kazanılamazsa ne olacak?
Kazanılmazsa Fatih Sultan Terim devri bir daha açılmamak üzere kapanacak!
İnşallah olmaz, inşallah kazanılır o maç!
İnşallah Terim insanüstü olmadığının farkına varır ve ders almanın da erdem olduğunu tekrar anımsar!
Çünkü Türk futbolu ne kendisinden ibaret, ne de kadroya çağırdığı futbolculardan!
http://www.dorduncukuvvetmedya.com/dkm/article.php?sid=9395

Salı, Ekim 09, 2007

Sinir dışı operasyon!

Televizyon spor programları yayındaydı acı haber ilk geldiğinde. Onlar taziyelerini belirtti de eğlence programlarının “çalsın sazlar oynasın kızlar” havasından sıyrılamaması eleştiriliyor!

Muhalefet hükümete yükleniyor! “terörün önü kesilmedi!” diye. (Sanki önceki hükümetler terörü durdurmuştu da bunlar yeniden hortlatmış gibi(!)

MHP Genel başbuğusu henüz kan kurumamışken çıkıp açıklama yapıyor ve “Gerek duyulması halinde, yapılacak sıcak takibin sınır ötesini de kapsayacak şekilde ve izin almaksızın icra edilmesi artık meşru hale gelmiş bulunmaktadır” diyebiliyor!

Sanki önceden yapılmış sınır dışı operasyonlardan sonuç alınmış da “hadi bir daha yapalım da şu illetten kurtulalım artık!” derken birileri bıyıklarını burmaya devam ediyor!

http://www.cyberprotest.org/ adlı internet sitesi Leyla Zana ile Aysel Tuğluk’un resmi(!) web sitelerini ele geçirerek karşı saldırıya geçtiklerini dünya eleme duyuruyor...

Başbakan Erdoğan "Önümüzdeki ay, Amerika'da Sayın Başkan'la bu konuları konuşacağız" gibi, iplerin elinde olmadığını, (itiraf eden) bir açıklama yapma gereği duyuyor.

Sanki bıyığını buran, burduğu bıyığının altından kıs kıs gülen Sam Amca değilmiş gibi...

Çok yerinde bir saptama. Son saldırının faşizan duyguların, şovenist ruhların kışkırmasına öyle olanak tanıyor ki…

Devlet Bahçeli beylik açıklamasını o nedenle yapıyor, daha birkaç yıl önce Irak için teskereye karşı bayrak açan Deniz Baykal bile neredeyse sınır dışı operasyona sıcak bakacak hale gelmiş.

Herkes kışkırmış…

Can Dündar köşesinde konuyu irdelerken yaşadığı acıyı “Pazar akşamı Şırnak'ta çatışma haberini alınca geçirdiğimiz dakikalar bile, bu kanlı tezgâhta yakınlarını yitirenlerin neler hissettiklerini çok daha iyi anlamamıza yetti. Önce yoğun bir kaygı... Giderek tarifsiz bir keder...
Ardından çaresiz bir öfke...” şeklinde değerlendiriyor.

Milliyet.com.tr, Namık Durukan imzalı “PKK sınır ötesi için kışkırtıyor” başlıklı bir değerlendirme yayınlıyor.

Durukan, “Türkiye'nin terörün en yakıcı sonuçlarının yaşandığı 1990'lı yıllara döndüğü izlenimi veriyor” diye başlamış yazmaya.

(1986-87’de askerliğini jandarma komando olarak yapmış biri olarak 90 öncelerini de iyi biliyorum. İlk ölüm haberleri gelmeye başladığında, masum bebeler, nineler mezralarda katledildiğinde dönemin başbakanının “birkaç çapulcu” diye nitelediği teröristlerin 24 yılda 36 bin küsur cana bedel olduğunu tekrar anımsatmaya gerek var mı bilmem!)

Bugüne kadar kaç operasyon yapıldı sınır dışına sayanınız var mı?

Peki ne oldu?

Hani her operasyondan sonra “kökü kurutulmuştu!”

Geçen senelerde üst düzey askeri bir yetkilinin açıklamalarını anımsıyorum: “Edinilen istihbarat bilgilerine göre çok sayıda terörist sınırı geçmiş ve eylem hazırlığı içinde!”

Nasıl yani?

Ya da soruyu şu şekilde sormak daha doğru olur?

-Yahu o teröristler nasıl olur da bizim sınırı geçer? Hadi 10-15 yıl önce geçebiliyordu da, bugün bu teknolojik zenginlik ve teçhizata rağmen neden önlem alınmaz? Hadi sınırı geçti diyelim… Nasıl olur da benim sınırlarımın içinde böyle bir saldırı yapılır ve ulusal güvenlikten sorumlu olanlar buna çözüm bulamaz?

Nasıl olur? Nasıl sinek uçar, kuş konar ve masum fidanlar yıkılır, yuvalar yakılır, ana yürekleri dağılır!

NASIL?

Can Dündar, “Ben de sorunun sınır ötesinde değil, içeride olduğuna inanıyorum; ama bunu söylemek, günbegün yaşanan acılara çare olmuyor” diye yazmış. Sonuna kadar katılıyorum. Ortada kendi sınırlarını koruyamayan bir sistem mevcut!

Ve sınır dışı operasyon yapılmaya zorlanıyor Türkiye...

Sınır dışı mı sinir dışı mı belli değil!

Belli olan tek gerçek var, o da sınır dışından önce sınır içinin güven altına alınması!

Yoksa değil 25 de, 50 de, 100 yıl da de geçse bu kanın duracağı yok!

Sanki durmasını isteyen de yok gibi geliyor...

Başbakan Sam Amca’dan medet umuyor.

Üstat Melih Aşık’ın dediği gibi, “Bush’un umurundaydı sanki!”

http://www.dorduncukuvvetmedya.com/dkm/article.php?sid=9361