Pazartesi, Aralık 21, 2020

İsa ile Sokrates aynı kişi mi?


Uzun zamandır kafamı kurcalıyor bu soru, İsa ve Sokrates, Sokrates ve İsa…

Acaba aynı kışı olabilir mi?

Yani aynı kişi derken, karakter anlamında, biri gerçek, diğeri o gerçekliğin üzerine kurulmuş, hayali, hayali olduğu kadar da uhrevi bir “gerçeküstü” karakter…

Bu yazımda gündemin dışına çıkıp çok ama çok dışına, biraz da geçmişe, çook ama çok geçmişe gidip, uzun zamandır kafamı kurcalayan bir konuya değinmek istiyorum…

Malum, pandemik koşullar, ekonomik ve siyasi sorunlar, kaotik ortam, her Allah'ın günü ayrı bir tartışma, ayrı bir sinir bozucu olay var, hem ülkemizde he de dünyada…

Oysa şöyle kenara çekilip düşündüğümüzde, yani düşünebilen insanlar için özelikle vurgulamak istiyorum bu kısmı, düşünmek, şöyle elimizi çenemizin altına koyup sorgulamak, yaşadığımız şu günleri, tanık olduğumuz şu dünyayı, şu anı…

Ve “neden?” diye sorduğumuzda, bir türlü anlam veremediğimiz o kadar çok soruyla karşılaşıyoruz ki…

 “Neden, neyi paylaşamıyoruz?” sorusu yanıtsız kalıyor…

10, bilemediniz, 15-20 yıl ömürleri kalmış insanların doymamaları, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamalarına ve geleceğimize etki ederek sadece kendi çıkar ve menfaatlerini düşünmelerine anlam veremiyor insan!

Oysa kimler geldi kimler geçti şu dünyadan, ne imparatorlar, ne krallar, ne filozoflar, sanatçılar, ne köylüler, işçiler, köleler, efendiler yaşadı, ama hiç biri yok artık ve 150-200 yıl sonra bugüne dönüp baktıklarında, bir çoğumuzun adı bile anılmayacak, var mıydık, yok muyduk bilinmeyecek. Sadece iz bırakanlar anımsanacak, tarih kitapları yazacak çok azımızı, iyi ya da kötü…

İyi ya da kötü…

Evet evet, iyi ya da kötü…

Kimimiz iyilerin yanında yer alacak, kimiz de farkında olmadan kötülere hizmet etmiş olacağız ama tarih her seferinde en tepedeki iyiyi ve en berbat, en kötüyü yazacak…

Bütün mesele sen hangi tarafta olduğunun farkında mısın, değil misin?

Tarih bugünü de yazacak, geçen seneyi de yazdı, 10 yıl, 100 yıl, bin ve hatta 2 bin yıl öncesini de.

Geçmişte yaşananların yazıldığı tarihi bilgilerin ne kadarı gerçek ne kadarı uydurma?

Tarih, Sokrates’i yazıyor mesela…

Ama İsa’yı yazmıyor…

Sokrates bir filozof, İsa ise bir peygamber…

Gerçekten böyle mi?

Hıristiyanlar İsa’yı Allah’ın oğlu, hatta direkt tanrı olarak görüyorlar…

Bense ikisinin (yani Sokrates ve İsa’nın) yaşantılarını okuduğumda, inanılmaz benzerlikler taşıdığını gördüm ve kafamda şu soru oluştu: acaba İsa ile Sokrates, Sokrates ile İsa aynı kişi olabilir mi?

Biri gerçekten yaşamış, diğer ise onun başından geçenlerden etkilenen birileri tarafından uydurulmuş, hiç var olmamış bir karakter!

Efsane…

Mesela Hz Muhammed ile ilgili bir takım tarihi kaynaklardan aktarılan bilgiler var ama Hz İsa ile ilgili dini kaynaklar dışında somut hiç bir kaynak yok. Hz Musa ve Hz İbrahim ile ilgili de dini kaynaklar dışında hiç bir bilgi yok…

Ama Sokrates hakkında çok bilgi var. Öyle ki Sokrat, Milattan yani İsa’nın doğumundan, yani miladi takvimin başlamasından tam 469 yıl önce yaşamış ve MÖ’den 399 yılında da ölmüş.

Anlayacağınız Sokrat diye biri ne zaman doğmuş ne zaman ölmüş, biliniyor. Hz Muhammed de öyle…

Doğum tarihi ve ölüm tarihi belli…

Fakat İsa yok! Kesin olarak hangi tarihte doğduğu ve hangi tarihte öldüğüne dair ne antik, ne de arkeolojik hiçbir veri yok, bilinmiyor…

Sadece MÖ’den 4’de doğduğu, MsS’den 30 ya da 33’de öldüğü söyleniyor, o da dini kaynaklarca…

Peki İsa ile Sokrates’in aynı kişi olabileceği fikrine nereden kapıldım?

Çünkü ikisinin yaşadıkları neredeyse aynı…

Mesela Sokrates Antik Yunan’da filozof ve Heykeltıraş Sophroniskos'un ve ebe Fenarete'nin oğludur. Yunan Felsefesi'nin kurucularındandır.

İsa ise babasız olarak Hz Meryem tarafından dünyaya getirildiğini yazar kutsal kitaplar ve mesleği de marangozluktur.

Sokrat, kendi dönemi olan Antik Yunan’da mevcut sistemin yanlışlarını sıklıkla dile getiren, günümüzde olsa meczup, deli diye tanımlanacak biridir. 

Ksanthippi adlı kadınla evlenip 3 de oğlu olmuştur.

Hz İsa ise Mecdelli Meryem’le evli olduğu yönünde bir takım söylentiler var. Ama tıpkı diğer bilgiler gibi bu da hiçbir somut kaynağa dayanmamaktadır. İsa’dan 450 yıl önce yaşamış Sokrat hakkında her türlü kaynak bilgi var ama İsa hakkında kesin bir bilgi olmaması kafa karıştırıcı. Öyle ki Sokrates’in tipi bile kaynaklara girmiş, öğrencileri Platon ve Ksenophon’un çizdiği portreye göre basık burunlu, patlak gözlü, sarkık dudaklı ve göbeklidir.

Peki ya İsa? Sadece asırlar sonra birileri tarafından tasvir edilen resimlerdeki çizimlerle bir figür ortaya çıkıyor, o kadar!

Sokrates, kentin (Antik Yunanlıların) inandığı tanrılara inanmamakla ve gençleri yoldan çıkarmakla suçlanmıştı.

İsa da dönemin Yahudi din adamlarının inançlarına karşı geldiği, toplumu onlara karşı kışkırttığı, mevcut inançları sorguladığı ve düzeni bozduğu için suçlanmıştı.

Sokrates, yalınayak tüm Yunanistan’ı dolaşarak, etrafına topladığı gençlerle birlikte fikirlerini anlatmaya kalkışmış…

İsa da tüm Kenan diyarını (bugünkü İsrail, Filistin, Lübnan’ın bulunduğu bölge) dolaşarak toplumdaki yozlaşmayı, mevcut sistemin yanlışlarını, tıpkı Sokrates gibi etrafına topladığı gençlerle (havarilerle) birlikte anlatmış…

Sokrates’in bu tutumu dönemin Antik Yunan yönetimini rahatsız etmiş ve yakalanıp yargılanmış.

İsa’nın yaptıkları da mevcut Yahudi cemaatinin üst düzey din adamlarını rahatsız etmiş ve dönemim hakim gücü Romalılar tarafından yakalanıp Yahudi cemaati tarafından yargılanmış.

Sokrat kendisini yargılayanlara hiç direnmemiş.

İsa da kendisini yargılayanlara karşı hiç direnmemiş.

Sokrates baldıran zehri ile ölüm cezasına çarptırılmış ve buna hiç itiraz etmeyerek, zehri içip yaşamına son vermiş.

Hz İsa kendisi hakkında verilen çarmıha gerilerek ölüm cezasına direnmemiş, kendi rızasıyla, tıpkı Sokrates gibi ölüme razı olmuş.

Sokrates geriye hiçbir yazılı metin bırakmamış.

Hz İsa’da ardında hiçbir yazılı metin bırakmamış.

Socrates’in başından geçenleri, yaşamı ve düşünceleri ile ilgili bilgileri öğrencileri Aristophanes,  Platon ve Ksenophon yeni nesillere aktardı. Sokrates’in ölümünden on beş yıl sonra dünyaya gelen Aristoteles ‘in dolaylı anlatımlarıyla günümüze ulaşmış oldu.

İsa’nın ölümünden sonra başından geçenleri, tıpkı Sokrates’te olduğu gibi etrafına toplanan gençlerden yani 12 havariden biri olan Petrus aktarmış.

Sokrat’ın ardından Platon ve Aristoteles’in yazılı metinler bırakmalarına rağmen, yaşandığı rivayet edilen İsa olayından 399 yıl sonra yazılı bir kaynak olmaması kafa karıştırıcı bir başka unsur olarak karşımıza çıkıyor.

İşte tüm bunları yan yana koyup ortak noktaları birleştirince, sanki İsa’nın, Sokrates’in yaşadıklarından uydurulmuş hayali bir karakter olduğu izlenimi uyandırıyor bende.

Sizce de Sokrates'i ile İsa aynı kişi olabilir mi?

Ne dersiniz?

Karar sizin…

İsa ve Sokrates, Sokrates ve İsa..

Özellikle dinler konusunda

“Bildiğimiz hiçbir şey bildiğimiz gibi değil…”

Öyle değil mi?

@SuatOktySnck


YAZININ VİDEOSUNU İZLEMEK İÇİN TIKLAYIN: 

Demek neymiş, gençlere güvenmek gerekirmiş…

Türk futbolunda Bursaspor gerçeği konuşuluyor…

Yani Bursaspor gerçeği derken, altyapı potansiyelinden söz ediyorum.

Daha önceki yazılarımda bu konuya değinmiştim ama bir kez daha anımsatmak istiyorum:

Geçen sezon bu gençlere şans verilseydi şu an Bursaspor ligin tozunu attırıyor olurdu.

Önceki başkan Mesut Mestan’nın beceriksizliği mi, yoksa basiretsizliği mi, ne derseniz deyin, bu gençlerin önü bir yıl gecikmeyle açıldı… 

Gerçi kulüpte para olsa, transfer tahtası açılsa belki yine gençlere güvenilmeyecekti, bu durum belki “eli mahkum” ortaya çıkmış olsa da, “buna da şükür” diyerek, Bursaspor’un altyapı hazinesi, altyapı gücü vizyona çıktı ve izleyenlere parmak ısırtıyor. Muhtemelen bu çocukları ligin ikinci yarısında özgüveni ve uyumları artmış vaziyette, daha üst düzeyde görebilir, hatta şansları yaver giderse Süper Lig’e bile takımı taşıyabilirler. 

Samsunspor maçında hem kaleci Ataberk’in gününde olması hem de hırslarıyla elde ettikleri galibiyetlerini kupada Süper Lig takımı Göztepe’yi deplasmanda inanılmaz bir skorla eleyerek taçlandırdılar. 

Ama takımda savunma zafiyeti sezon başından bu yana ciddi anlamda sırıtıyor. Nitekim 5 gol atmalarına rağmen İzmir’de yedikleri 4 gol ve son İstanbulspor maçında elde edilen 3-3’lik sonuçla kalemizde gördüğümüz 3 gol savunmada işlerin iyi gitmediğini bir kez daha ortaya koydu. Öyle ki yediğimiz ilk gol resmen evlere şenlik. 2. gol ise Samsun maçında devleşen kaleci Ataberk’e yakışmayacak basitlikte bir goldü.

3. gole yapabilecek bir şey yoktu zira top çıkarılmayacak açıdan girdi.

3-0 olunca birçok kişi televizyonlarını kapatıp umudu kesmişti. 

İlk 10 dakikada skor 2-0 olduktan sonra sosyal medyadan aynen şöyle yazdım:

“İstanbulspor iki kez geldi 10 dk'da 2-0 oldu. Buradan maç döner mi? Döner ama bu savunmayla zor. Gençlere ağabeylik yapacak, savunmayı toparlayacak deneyimli takım içi lider eksikliği çok bariz. Fark yer miyiz, toparlar mıyız,  bakalım gençler ne yapacak?” 

Nitekim dediğim gibi oldu, ikinci yarı fark 3’e çıktı ama enteresan şekilde gençlerin umut veren bir mücadelesi vardı. Hakemin görmediği ya da vermediği iki, en az bir penaltısı ve peş peşe attığımız 3 gol, gençlere güvenmek gerektiğini, hepsinin birer cevher olduğunu gösterdi tüm Türkiye’ye…

Maçtan sonra sosyal medya hesabımdan ise şöyle yazdım: 3-0'dan 3-3, bir de en az bir penaltımız verilmedi, müthiş bir performans. Bu takımın savunması güçlense, savunması otursa, ah otursa, izlenmeye doyulmaz... 

Evet; savunmamız güçlense, takıma usta ayak bir ağabey, bir tecrübe eklense -ama takımın ahengini kolej havasını bozmayacak biri olmalı- Süper Lig’e çıkması işten bile değil…

Yoksa, Süper Lig’e çıktıktan sonra gençleri heba edip, tekrar düştükten sonra çıksan ne olur çıkmasan ne… 

Fakat esas marifet Süper Lig’e çıkmak değil, orada kalıcı olmak, bu altyapı potansiyelini kullanıp yeni yetenekleri Türk Futbolu’na kazandırarak başarılar elde etmek olmalı.

İşte burada sisten kurmak çok önemli…

Kuracağınız sistem oturduktan sonra kazanan hep siz olursunuz…

Kazanç ise bazen kupalar, bazen maddi olabilir ama daima geleceği kazanırsınız.

Yetiştirdiğiniz her yetenek en büyük kazancınız olur.

Bu potansiyel Bursa’da hep vardı ama basiretsiz yöneticiler bunu görmedi ya da görmek istemedi…

Mevcut Erkan Kamat yönetimi ise hazıra konduğu potansiyeli, sistemi kurarsa Bursaspor uzun yıllar geleceğini de garanti altına almış olur.

Bunu yapmak zor mu?

Değil…

Ama kolay da değil…

Yapılması gereken, plan program ve aklı kullanmak…

İşte hem kolay, hem de zor olan bu…

Akıl bedava, kullanmak ise marifet ister… 

@SuatOktySnck