Cumartesi, Kasım 14, 2020

Bir başkadır bu dizi…

Uzun zamandır yerli dizi film izlemiyordum...

"Bir Başkadır" dizisini izledim...

Evet bu dizi bir başka, güzel ve bir başka özel, bambaşka...

Yani özel derken, normal kanallarda yayınlanan dizilerin çok çok ötesinde...

Dedim ya Adı "Bir Başkadır" Netflix'te yayınlanıyor. 

Netflix'te daha önce yayınlanan yerli dizilerle karıştırılmamasını önemle istirham ediyorum...

Yönetmenler genelde başka yönetmenlerin işleri hakkında konuşmazlar yazmazlar, hele güzel iş oldu mu, gık demezler...

Sadece yönetmenler de değil oyuncular da öyle...

Mesela oyuncu Nihal Yalçın, ki benim de çok yetenekli bulduğum özel bir oyuncudur kendisi, sosyal medyada diziye ve oyunculuklarını beğenip övgü dolu yorum yazanlara twitter hesabından çemkirmiş...

Sanki kıskanmış mı ne, oysa o karakteri o da canlandırmış olsaydı en az Öykü kadar başarılı olacağından kuşkum yok. Zaten insanların Öykü'yü övmelerinin nedenini ondan böylesine bir performans beklemiyor olmalarından kaynaklandığını düşünüyorum.

Yani anlayacağınız @NiyalApla gereksiz şekilde duyar kasmış(!) 

Neyse ben o bildiğiniz yönetmenlerden değilim, çünkü bende, yani serde gazetecilik de var, özüm gazeteci, sonra yazar ve yönetmen, arada bir bazı bazı oyunculuk...

Güzel işleri alkışlamayı, övmeyi ve önermeyi severim, beğenmediğim işleri de eleştiririm...

"Bir Başkadır" dizi filmi, 8 bölümden oluşuyor ve toplam 385 dakika...

Formatı dizi film ama sizi temin ederim ki, gerçek bir sinema şöleni sunuyor...

Görüntüleriyle, oyunculuğu ile senaryosu ve yönetimiyle, sanırım Türk dizi tarihin en çarpıcı yapımlarından biri...

Diziyi izlemeyi az önce tamamladım ve bu satırları sıcağı sıcağına kaleme aldım ki, bir şey atlamayayım...

Projenin, yani "Bir Başkadır"ın yaratıcısı, yazarı ve yönetmeni Berkun Oya...

Berkun Oya'dan söz etmeden önce "Bir Başkadır" başlığını görünce, adının neden başka bir şey olmadığını sorguladım her bölümü geçerken, başlığı gördüğümde "neden bir başkadır?" diye sordum...

İsmini beğenmemiştim. Sonunda üç nokta da yoktu. Sadece "Bir Başkadır" o kadar yani, sonuna üç nokta konsa, bir yere bağlayacam başlığı ama, yok bir türlü başlığı bir yere oturtamadım, 8. Bölüm tamamlandığında neden "bir başkadır" olduğunu anladım, ya da bana öyle geldi.

Ne anladığımı yazının sonunda anlatacam ama şimdi sıra Berkun Oya'dan söz etmeye geldi.

Berkun, hemşerim, Bursalı...

Aman ha, bu satırları hemşerim olduğu için yazdığımı sanmasın kimse, öyle hak etmeyen kimseyi bol keseden övmem, babamın oğlu olsa hava cıva, övgünün hak edilmesi gerektiğine inanlardanım.

Berkun Oya da bu övgüyü sapına kadar hak ediyor.

Berkun ile hayatımda hiç karşılaşmadım. Tanımam etmem... Ama rahmetli dayısı Nevzat Sevinç'i yakından tanıdım, gazetecilik yaptığım yıllarda Bursaspor'da yöneticilik yapmıştı. Geçtiğimiz yıllarda kanserden kaybettik Nevzat abiyi, Allah rahmet eylesin...

Berkun Oya'yı ilk defa, 2003'te CNN Türk'te Defakto, 2005'te ise NTV'de Infoman adlı programlarda görmüştüm.

Daha sonra adını, ilk ve tek uzun metraj filmi olan "İyi Seneler Londra"yı çektiğinde tekrar duydum ve o filmle Ali Atay'ı sektöre kazandırdı...

O projeden sonra Blue TV için Masum dizisinin senaryosunu yazdı.

Elbette arada birçok dizi için senaryolar kaleme aldı ve son işi de "Bir Başkadır" oldu...

İyi ki de olmuş...

Dediğim gibi, dizi çok iyi, yani iyi derken aslında "iyi" tanımlaması izafi, yani göreceli bir tanım, bana göre iyi...

Peki neden iyi, ya da neden çok çok iyi ve etkili?

Üstte de vurguladım; bir kere standartların üstünde bir çalışma.

Standart derken elbette yerli diziler arasındaki standart...

İçerik anlamında, yoksa teknik ve görsel açısından dünya örneklerinden aşağı kalır tarafı yok.

Peki ne anlatıyor?

Bizi anlatıyor...

Biraz beni, biraz seni, biraz Etiler'i, Nişantaşı'nı, biraz Esenler'i, Sultanbeyli'yi, Cihangir'i, ülkemizde ki varoşların dünyasını, Türkiye gerçeklerinden kopuk insanları, biraz o insanlara yamanmış, toplumun ikinci, üçüncü, hatta dördüncü sınıf insanlar arasındaki etkileşimi...

Diziyi anlatmayacağım, yani spoiler yok, sadece gerçekler var; Türkiye'nin yozlaşmış bireylerin nasıl bir birbirlerinden koptuğunu, koparıldığını, aralarında ne kadar kalın duvarlar olduğunu, değişik ve basit metaforlarla ekrana aktarmış Berkun Oya...

Müzikleriyle sanki 70'li yıllardan kalma bir Yeşilçam filmi izliyormuş hissi uyandırmıyor da değil...

Karakterler çok gerçekçi, belli ki Berkun Oya uzun bir ön çalışma yapmış ekibiyle ve ortaya şahane bir Türkiye portresi çıkmış...

Türkiye portresi demem iddialı bir tanım olabilir, farkındayım ama filmdeki karakterlerle ben hemen her gün karşılaşıyorum.

Portrede elbet eksikler var ama unutmayalım ki bu bir film, yani gerçeklerin kurgulanmış hali...

İstanbul'da Cine5'te çalıştığım yıllarda, şirketimiz Maslak'taydı. Bazen iş çıkışı, şirketin servisiyle eve giderdim ve servisimiz, Maslak'ın arkasına girdiğinde bambaşka bir dünyaya geçmiş olurduk. Önde Maslak'ın görkemli gökdelenleri, hemen arkasında gecekondu mahalleleri...

Gece ile gündüz gibi iki farkı dünya, sırt sırta... Ya da iki farklı paralel evren gibi...

Dedim ya oyunculuklar çok başarılı diye; özellikle Öykü Karayel, Meryem tiplemesiyle tek kelimeyle döktürmüş...

Meryem karakterini izlerken kullandığı şive nedeniyle biraz Ercan Kesal'ın "Bir Zamanlar Anadolu'da" filminde canlandırdığı Muhtar karakterini anımsamadım değil ama sırf bu benzerlik yüzünden kalkıp Öykü'yü ya da Berkun Oya'yı eleştirmek haksızlık olur.

Böyle bir tiplemeyi Öykü mü önerdi, yoksa Berkun'un tercihi mi bilemiyorum ama bence gayet başarılı olmuş...

Tabi Öykü Karayel hak ettiği övgüyü ziyadesiyle alıyor, en az Öykü kadar başarılı Psikiyatr Peri'ye hayat veren Defne Kayalar'ı da vurgulamak isterim. Defne Kayalar'ın performansını es geçmemek lazım. Ve elbet Funda Eryiğit ve Fatih Artman...

Her ne kadar bazen bana Behzat Ç'deki tiplemesini anımsatsa da (muhtemelen kullandığı şiveden dolayı olsa gerek) Fatih, bazı bölümlerde de kendi standartlarının çok üzerine çıkıyor.

Satter Tanrıöven, Bige Önal, Alican Yücesoy, Tülin Özen, Nesrin Cavadzade, Gökhan Yıkılkan, performanslarıyla yapılan işin kalitesine varlıklarıyla kalite katıyorlar.
E peki dizide beni rahatsız edecek hiç mi sıkıntılı kısım yoktu?

Olmaz olur mu?

Ama sorunlu yerler, etkili yerler arasında kaynayıp gidiyor...

Mesela Peri'nin psikiyatr arkadaşı Tülin Özen'in canlandırdığı Gülbin'in spastik kardeşi ki (Öner Erkan canlandırıyor) konunun geneline çok da hizmet etmiyordu. Olmasa da olurmuş, dedim kendi kendime...

Satter Tanrıöven'in canlandırdığı Ali Sadi Hoca'nın ise ne hocası olduğunu anlayamıyoruz. Cami hocası mı, dergah hocası mı, cemaat mi, tarikat mı, ne hocası, belli değil.

Belki yönetmenin bilinçli tercihi de olabilir ama yine de izlerken kafama takılmıştı.

İşte böyle bir başkadır benim memleketim...

Evet, dizinin adının "Bir Başkadır" dendikten sonra arkasından gelecek bu olmalı "Bir Başkadır Benim Memleketim"

Ve belki son bölümün finalinde Ayten Alpman'ın bu şarkısıyla güzel bir bağlantı yapılabilirdi.

En azından ben böyle bir şeyi bekledim, bazı bölümlerin sonunda Ferdi Özbeğen'in görüntüsü ve şarkılarına yer verilmiş, finalde de 70'li, 80'li yıllarda çekilmiş İstanbul görüntüleri aktı...

Pek ala Ayten Alpman'ın "Bir Başkadır Benim Memleketim" şarkısıyla, dizinin adının neden bir başkadır olduğu da anlaşılmış olurdu.


Çünkü diziyi izledikten sonra ben, "farkında değiliz ama bir başkadır benim memleketim" dedim.

Başı açık ya da türbanlısıyla, enteliyle, lezbiyeniyle, hovardasıyla, serserisiyle, sağcısıyla, solcusuyla, Laz'ıyla Kürd'üyle, hacısıyla hocasıyla, dindarı ya da ateistiyle, hamalıyla, işçi ya da memuruyla, gündelikçi kadınıyla Türkiyemiz bir başkadır, öyle başkadır ki... Değerini bilmediğimiz, ayrıştığımız, ayrıştırıldığımız güzel ve bir o kadar da ziyan ettiğimiz Atamızdan emanet vatanımız... 

                         YAZININ VİDEOSUNU İZLEMEK İÇİN TIKLAYIN: 



@SuatOktySnck 

Perşembe, Kasım 05, 2020

Bursaspor altyapı madeni cevher kaynıyor…

Bursaspor altyapısı, Türkiye’nin tartışmasız en üretken ve en başarılı futbol altyapısına sahip…

Bu sadece bugün için geçerli değil, neredeyse kulüp kurulduğu günden bu yana böyleydi…

Sayısız isim yetişti, Türk futboluna hizmet etti…

Hangi birini saysam, Sedat 3’ler, Semihler, Yalçınlar, Faruk’lar, Ahmet Suphi, Ali Nail, Sercan, Volkan, Ozan, Serdar ve nihayet Burak, Ali Akman ve diğerleri…

Ziraat Türkiye Kupası’nda Karşıyaka ile oynan ve 1-1’in sonunda penaltılarla kazanılan maçta da görüldü ki altyapı arı kovanı gibi sürekli oyuncu yetiştiriyor.

Öyle ki, Teknik Direktör Mustafa Er, gençlerin de gençleriyle kadroyu oluşturmuş.

Belki yenilebilir ve hatta elenebilirdi de takım, ama bireysel yeteneklerden çok Karşıyaka karşısında takım gibi oynamaları beni etkiledi.

Bakın "takım" diyorum, takım gibi oynamak…

Belli ki bu maçta bu kadro ilk defa(resmi bir maçta) bir arada oynuyordu ama hiç sırıtmadı.

Takım olmak işte bu raddede çok önemli…

Sonra, heba edilen geçen sezon aklıma geldi.

Onca paraya onca gereksiz transfer yapmak yerine daha geçen sezon bu gençlere yatırım yapılsaydı, şans verilseydi şimdi uyumu ve özgüvenini yakalayan bu kadro neler yapmazdı varın siz düşünün…

Kendimden bilirim; basketbol oynadığım yıllarda hocamın bana güvendiğini hissettiğim zaman performansım iki katına çıkardı.

İşte bu gençler de öyle; kendisine güvenen ve inanan bir camiayı ve özellikle taraftarı yanlarında hissettikleri an, önlerinde kimse duramaz…

Bursaspor’un 2. Lig takımı Hasan Bora yönetiminde böyle bir başarı kazanmış, o dönemin 1. Ligine 2. Lig şampiyonu olarak çıkma hakkını elde etmiş, ama statü gereği, bir kulübün aynı ligde iki takımı olamayacağı için o kadro dağılmıştı…

Dedim ya Bursaspor’un altyapısı arı kovanı gibi, sürekli yetenek çıkardı…

O madenden çıkan cevherlerle örülen kadro 2009-2010 sezonunda Süper Lig şampiyonluğu kazanmıştı.

Bas bas bağırmamıza, defalarca haykırmamıza rağmen sesimizi duymayan, kendi cevherlerinin kıymetini bilmeyen önceki yönetimlerin iş bilmeyen, beceriksiz yöneticileri, plansız ve programsız çalışmalara kulübü borç batağına sokarak çekip gittiler.

Bursaspor’u da alt liglere mahkum ettiler…

Ama hiçbir şey için geç değil…

Bu kadroya güvenen yönetim ve teknik ekip, belki bu sezon olmayabilir ama önümüzdeki sezon ait olduğu yer olan Süper Lig’e çıkabilir.

Gerçi marifet Süper Lige çıkmak değil, orada kalıcı olmak ve geçmişte yapılan hatalarda ders çıkartarak, altyapıdaki madenden cevherleri işleyerek Türk futboluna kazandırmak.

Bunun hem Bursaspor, hem de Türk futbolu için ne kadar büyük bir nimet olduğunu söylememe bilmem gerek var mı?

Çünkü mal(!) meydanda…

Bu çocukları alkışlayıp destekledikçe, onlar da bu desteğin karşılığını vermeye hazırlar. Karşıyaka maçı bunu gösterdi…

Bu çocukları yetiştiren tüm alt yapı hocalarını kutluyorum.

Erkan Kamat yönetimini de altyapı madeninin kıymetini bilmelerini salık veriyorum.

@SuatOktySnck