Pazar, Nisan 19, 2020

Külli irade, cüzzi irade ve determinizm

Bugün dünyamızın yaşadığı bu Korona Kovid-19 belası bir sonuç mudur, sebep mi?
Ya da ülkemizde yaşanan ekonomik krizler, siyasi gelişmeler bir sebebin sonucu mudur?

Şu anda biz kadermizi mi yaşıyoruz. Sebep olduğumuz çevre kirliliğinden tutun da vahşi kapitalizmin ortaya çıkardığı sonuç mudur tüm bu olanlar?
Ve Determinizm...

Peki nedir bu determinist düşünce?
Determinizm anlayışına göre, tüm olaylar birbirine bağlıdır. Olayların birbirini belli etmesi, birbirinin neden ve sonucu olması düşüncesinin temel ilkesi olarak kabul edilir. Her olay, nedenleriyle açıklanır ve anlaşılır. Olaylar arasındaki sürekli nedensellik bağını bozabilecek hiçbir güç yoktur.

Bir süredir “Devs” adlı bir dizi film izliyorum. 8 bölümlük tek sezonluk bir dizi filmdi. En son dün gece finalini izledim.
Eğer bu konular ilginizi çekiyorsa mutlaka izleyin derim, kuantum mekaniği, determinist yaklaşım ve sebep sonuç ilişkisi üzerine hem kafa karşıtırıcı hem de sorgulatıcı bir iş. Filmin yaratıcısı Ex Machin filmini de yazıp yöneten Alex Garland.
“Devs” hakkında size fazla ayrıntı anlatmayacağım. Zira film hristyanlık ve yahudilik terminoljisi üzerine kurulu, ama bunun propagandasını yapmayan, sadece geçmişi ve geleceği görüntüleyen bir Makine yapan bir kaç bilgisayar yazılımcısı dahinin öyküsüne odaklanıyor. Geliştirlen “devs” adlı yapay zeka sayesinde önce geçmişte yaşanan olayları görüntülü olarak izleyebiliyorlar, sistem geliştirildikçe geleceği de görme imkanı elde ediyorlar. İşte zaten olaylar da ondan sonra karmaşıklaşıyor...
Gerçekte böyle bir şey mümkün değil...
Ya da şimdilik değil, gelecekte neler olacak, kim bilir...
Düşünsenize; yaşadığımız boyut tek bir çizgi olsa ve biz şu anda bu çizgide ilerliyorsak; gelecek yaratıldı mı, yoksa biz “Time Line” yani zaman çizgisinde ilerledikçe mi geleceği oluşturuyoruz?
Ya da oluşmuş bir zaman çigisi içinde mi geleceğe ilerliyoruz.

Şimdi başa sarayım...
Ben bu dizi filmi izledim ve böyle bir video çekmeye karar verdim! Peki neden?
Çünkü Alex Garland  “Devs” adlı bir dizi film çekti ve ben de bu yazıyı kaleme alıp, videosunu yaptım.
Sebep Alex, sonuç; Suat bu makaleyi yazıp videoyu çekti...
Alex'in anne ve babası tanışıp evlenmeseydi, hiç doğmayacaktı ve bu dizi filmi çekmeyecekti...
Benim de annem babam, eski Yugoslavya'dan Türkiye'ye göç etmeseydi, Bursa'da evlenemeyeceklerdi ve ben doğmayacakım. Ben doğmasaydım, eşimle evlenemeyecektim ve çocuklarım da hiç doğmayacaktı...
Ve elbette yotube kanalım Siyah Şapkalı Adam hiç yayınlanmayacaktı, Bursaport'ta bu yazım çıkmayacaktı.
Ya da, internet hiç icad edilmeseydi, web siteleri, potallar, youtube diye bir kanal olmayacaktı ve siz şu an bu yazıyı okumuyor olacaktınız...
Daha da uçuk olmasını isterseniz; Edison ve Tesla hiç doğmasaydı, bugün dünya hala gaz lambalarıyla aydınlatılıyor olacaktı...
Dedim ya sebep ve sonuç...
Yolda yürüyorsunuz, hemen üstünüzden geçen bir kuş pisliyor ve dışkı sizin üstünüze düşüyor. Bir saniye geride olsanız ya da bir saniye önde o dışkı yere düşecek. Aynı durum trafik kazaları için de geçerli değil mi, herşey tam o anda ve bir anda oluyor...
Sebepler sonuçları doğuruyor...
Belki buna kader de demek mümkün. Çünkü tarihte bu konu üzerine bir çük filozof kafa patlatmış. Aristo'dan tutun Sipinoza'ya, Descartes ve Laplac'e kadar...
Ortaya determinizm diye bir felsefi görüş ortaya çıkmış.
Devs dizi filminin çıkış noktası da burası işte.
Bir şey oluyorsa, o şeyin gerçekleşmesi kaçınılmazdır.
Ne yaparsanız yapın, kaderinizden kaçamazsınız!

Devs'in finalinde aslında Devs'in “Devs” olmadığını da öğreniyoruz ama bunun ne olduğunu
merak edip 8 bölümlük diziyi izlemek isteyenlere bırakıyorum...

Evet, herşey olacağına varıyor, sebep ve sonuç öyle ya da böyle yaşanıyor.
Çin’in Wuhan kentinde bir virüs ortaya çıkıyor ve 5 ay sonra tüm dünyaya yayılıyor; gezegende hayat durma noktasına geliyor. Dünya’nın Türkiye ülkesinin parlamentosunda bir karar alınıyor, cezaevlerinde suçlu olarak cezalarını çekmekte olan, hırsızlar, yan kesiciler, ırz düşmanı sapıklar, çeteciler, mafyacılar tek tek serbest bırakılıyor. Tek suçları işlerini yapmak ve yanlışları yazıp söylemek olan gazeteciler ise serbest kalamıyor.
Şimdi şöyle soralım; bugün Ak Parti ve Erdoğan değil de bir başka iktidar ülkeyi yönetseydi, o gazeteciler tutulur muydu içerde? Ya da “düşünce suçu” işledikleri iddiasıyla hapse atılırlar mıydı?
Ak Parti ve Erdoğan’a oy veren milyonların kararı...
Sebep ve sonuç...

İslam inancında da cüzzi irade ve külli irade diye iki ayrı durum vardır ya...
Cüzzi iradeye göre insanlara verilmiş olan ve kaza ve kader sınırları çerçevesinde hareket imkânı tanıyan özgür iradedir. Bu irade kapsamında kaderimizin yolunda tercihler yapmak insnaın kendi elindedir.

Külli irade ise nerede, nasıl ve kim olarak doğacanız, ne zaman öleceğnizi, ana ve babanızı, kardeşlerinizi seçememeniz durumuna deniyor...

Ama işin içine kuantum fiziği girince, seçenekler, alternatifler, onlarca, yüzlerce, binlerce değil, milyonlarca ihtimal söz konusu olabiliyor!

Seçimlerimiz, tercihlerimiz kaderimizi belirliyor...
Yani bazi durumlar elimzideyken bazı durumlar bizi aşıyor ve sadece kaderimize razı gelip, “artık ne olacaksa olsun, herşey olacağına varsın” dieybiliyoruz.

Ne dersiniz, bu yaşananlar kaderimiz mi, yoksa kendi tercihlerimiz mi bizi bu sonuca ulaştırdı?

@SuatOktySnck

YAZIMIN VİDEOSUNU İZLEMEK İÇİN TIKLAYIN: 


Perşembe, Nisan 16, 2020

Koronavirüs (Kovid-19) testi yaptırdım...


Önce öksürük, sonra da nefes alamama sorunu baş gösterdi...

Aslında bunun neden kaynaklandığını biliyordum ama yine de endişe duydum. Yediğim buzlanmış yoğurt beni bu hale getirmişti. İçten içe, içimi kemiren "acaba" sorusu beynime kazınmaya başlamıştı.

Sorunumu daha iyi anlamak için sağlık ocağında görevli aile hekimimizi ziyaret edip, yüzeysel muayenede ciğerlerimde sorun olmadığını öğrenmiştim.

Çünkü ateşim yoktu, tat ve koku kaybım da bulunmuyor, öksürüğüm de kesilmişti ama nefes almaktaki sorunum devam ediyordu.

Aile doktorumuz Sinan Bey de, "Eğer endişen olursa, test yaptırabilirsin" diye anımsatınca ve nefes almamdaki sıkıntım devam edince, 10 Nisan Cuma sabahı Şehir Hastanesi'ne gidip test yaptırdım...

Önce tomografi, ardındanda süprüntü ile ağız ve burundan numune alındı.

Tomografi sonucu ciğerlerim temiz çıktı.

Kovid-19 test sonucum da 2 gün sonra e-devlet üzerinden negatif olarak tarafıma bildirildi.

Şunu ifade etmek isterim ki, gerçekten çok iyi bir sistem oturtulmuş. Şüphesi olup başvuran herkese test uygulanıyordu.

Daha önce "Hastanemi, AVM mi?" başlığı ile kaleme aldığım yazıda özellikle Şehir Hastanesi özel güvenlik elemanlarını eleştirmiştim. Ama bu sefer güvenlik görevini üstlenen personel çok daha kibar ve anlayışlıydı.

Youtube kanalım için cep telefonumla yaptığım video çekimlerine sorun çıkarsalar da genel anlamda davranışları olumluydu. Özellikle, böylesi stresli ortamda insanlarla uğraşmanın sıkıntısı da hesaba katılınca işlerinin zoruluğunu anlamak zor değil. Ve elbette doktorlar, hemşireler, sağlıkçılar, memurlar, temizlik elemanlarının ne kadar riskli bir iş yaptıklarını, bunun bilinciyle mücadele ettikleri unutmamalı.

Her ne kadar Sağlık Bakanlığı ve tüm personelinin efsanevi mücadelesi iktidar partisi tarafından zaman zaman, yanlış kararlarla sabote edilse de Sağlık Bakanı'ndan, en alttaki çalışanına kadar, hepsini kutlamak gerek.

Tabi ben testten temiz çıkmış olsam da virüsün bulaşma riski devam ediyor. Bu nedenle asla ve asla önlemlerden ödün vermemeliyiz. Zorunlu olmadıkça da dışarı çıkmamalıyız. Çünkü bu virüsün şakaya gelir yani yok!

Eğer bir endişesi ve şüphesi olan, "acaba virüse yakalanmış olabilir miyim?" sorusunu kafasından atamayan olursa gidip, ya Şehir Hastanesi'nde ya da Yüksek İhtisas Hastanesi'nde bu testi "ücretsiz" yaptırabilir.

İşin daha ilginci ise test yaptırıp, negatif sonuç almış olsanız bile aile hekiminiz ve sağlık ocağındaki görevli hemşireler sizi her gün arayıp durumunuzu sorup kontrol ediyorlar.

Bu da Sağlık Bakanlığı'nın işini ne kadar doğru yaptığının en basit göstergelerinden biri...

Buraya kadar herşey doğru ve takdire şayan...

Fakat bunun dışında, özellikle Sağlık Bakanlığı'nın haricinde işler hiç de iyi gitmiyor.

Cumhurbaşkanlığı'nın vaat ettiği maskeler hala vatandaşın büyük bir kesimine ulaşmış değil. Kaldı ki, gelecek maskelerin ne kadar kaliteli olduğu sorusu da kafaları karıştırmaya devam ediyor.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "Kendimizin tıbbi ekipman ihtiyacı olmasına rağmen İngiltere, İtalya ve İspanya gibi önemli müttefiklerimizin de aralarında bulunduğu 34 ülkeye yardım elimizi uzattık" açıklaması yapmış olması vatandaşın canını sıkmaya devam ediyor.

Düşünsenize, sizin kendi öz vatandaşınıza maske verememişsiniz ama başka ülkele maske yardımında bulunuyorsunuz?

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!

"Önce can, sonra canan" sözünde olduğu gibi davranılması gerekirken, kendi vatandaşını ihmal eden yeryüzünde bir başka ülke var mıdır, açıkçası görülmüş, duyulmuş şey değil!

İster istemez vatandaş da soruyor: Nerde bu devlet? Ne zaman kendi vatandaşına birinci sınıf insan muamelesi yapacak?

Dünya pandemi yüzünden olağanüstü günler geçiriyor. Yarın ne olacak belirsiz. Türkiye'de olanlara bakınca, ülkemizin ne kadar kötü yönetildiğini bir kez daha anladım.
Marifet kriz anlarında liderlik edebilmekte.

İşte bu dönemde güzelim ülkemizin her yurttaşını ayırmadan kucaklayacak bir lideri olmadığını üzülerek gördük...

Böylesi bir krizden bile kendilerine siyasi rant sağlamaya çalışanların varlığı zaten tükenmiş olan umutlarımı tamamen köreltti...

@SuatOktySnck


YAZIYA KONU OLAN VİDEOYU İZLEMEK İÇİN TIKLAYIN: