Pazartesi, Aralık 30, 2019

Barış Özcan’dan bunu beklemezdim...

Barış Özcan Youtube’da kendi adıyla sahip olduğu kanalında çok özel videolar yapan, takipçilerini entelektüel bilgi ve birikimiyle etkileyen, izlettiren gerçekten de çok özel bir isim. Ve en vasat videosu bile 500 binin üzerinde görüntülenen, milyonlarca abonesi olan bir youtuber!
Ben de uzun zamandır kendisini beğenerek izliyor ve takdir ediyordum, ama son videosu hariç…
Biliyorsunuz Türkiye’nin artık “Yerli ve Milli” sloganıyla ortaya çıkarılan bir otomobil markası var: TOGG…
TOGG ne anlama geliyor artık açıklamaya gerek yok. Barış kardeşimiz de sözde yerli ve milli TOGG otomobili hakkında bir video hazırlamış. Biliyorsunuz kendisi ABD’ye yaşıyor ve video çalışmalarını orada yapıyor! TOGG hakkında yaptığı videosunu izlerken ne diyeceğini gerçekten de merak etmiştim. Videosunu tıkladım ve izlemeye başladım. Bilen biliyordur, onun da elektrikli hatta kendi kendine gidebilen bir TESLA otomobili var! Yani bu konuda ahkam kesecek ve kaale alınabilecek ilk isimlerden biridir Barış Özcan…
Videosunu izliyorum, u da ne; Barış’tan tek kelime eleştiri, tek kelime yorum yok. Bir yıkama yağlama ki sorma gitsin. Ben şok!
Ben de buradan eleştiriyorum kendisini:
Geç bunları anam babam, bu TOGG ne kadar yerli ne kadar milli onu anlat! Yok sedan modelini beğendim, yok gri rengini, falan filan... Bunlar değil mesele? Bu aracı kim tasarladı? Bu aracın motoru, yazılımı kime ait? Biz Türkler mi yaptı, yoksa bi yere sipariş mi verdik? İşte bütün mesele bu sevgili Barış! Bu otomobil gerçekten yerli ve milli mi, yoksa kandırmaca mı var? Yok Tesla da Fransızlara yaptırmış, İtalyanlara TOGG'un tasarımının yapılmasında ne varmış, mışta mış mış... Yok Tesla markası Sırp Nikola Tesla'dan geliyormuş. İyi de Tesla artık evrensel bir değer değil mi? Bu biiirrr, Tesla'nın dedeleri Osmanlı vatandaşıydı bu da ikiii(!)
Ya, dalga mı geçiyorsun, seni şaşkınlıkla izledim! Yuh dedim içimden, yuh ki ne yuh! Bu videon tek kelimeyle hayal kırıklığı be kardeş! Elon Musk güney Afrikalıymış... Tesla'nın yerli ve milli olma derdi mi var? Verdiğin örneğe bakar mısın? Ama bizimkilerin, özellikle bizi yöneten siyasetçilerin var ve insanları milli ve yerli sloganıyla kandırıyorlar, sen de bunu anlamak istemiyorsun ve anladığım kadarıyla alet oluyorsun. Bizim itirazımız buna. Biliyorum suya sabuna dokunmak gibi bir huyun yok ama keşke bu konuda biraz daha objektif olabilseydin… Elbette TOG’un tasarımı güzel, böyle bir otomobilimiz olsun mu, e olsun. Kıskananlar taş olsun mu olsun! Ama kalkıp bunu "yerli ve milli" diye kakalamaya çalışanları haklı çıkarmaya çalışırsan olmaz. Zira vatandaşımızın yerli ve milli duygularıyla oynamak hoş değil. İşte burası sakat, burası hastalıklı kısım, zira bu ülke insanını kimsenin aptal yerine koymaya hakkı yok, senin de yok BARIŞ!
Bi de sosyal medyada projeye yapılan eleştirilere kızanlar ve neredeyse eleştirdiği için vatan hainliğiyle suçlayanlar var! biri de bana, “Sen kendin ne kadar Türksün de eleştiriyorsun?” diye yazmış. Bu projeyi eleştirmek için ille Türk mü olmak lazım, nasıl saçma bir mantık bu? Neden ve neyi eleştirdiğimizi anlamıyorlar. Benim itirazım böyle bir aracın yapılmasına değil, "yerli ve milli" diye vatandaşın yerli ve milli duygularının sömürülmesine...  Barış Özcan son bölümünde Tesla'nın hangi süreçlerden geçtiğini özetlemiş. Bu işler, İtalyanlara ya da birilerine sipariş verilerek olacak iş değil, oluyorsa o zaman bu yerli ve milli olmaz, olamaz!  Böyle bir girişime başlıyorsanız önce 10-15 yıllık bir ar-ge çalışması, ardından da bi o kadarlık fabrika kurmanız gerekiyor. Hani nerede bizim fabrikamız?  Fabrika olmadan, şapkadan tavşan çıkarmak gibi "alın bu yerli ve milli otomobil" diyerek show yapmak hem ayıp hem de günahtır! Ben yemem, yiyene afiyet olsun derim... Ama bunu cilayıp abartarak övenlere de eleştirimi yaparım. Sevgili Barış kardeşim kusura bakma ama, farkında olmadan bu noktayı atlamışsın...
TOGG CEO’su M. Gürcan Karakaş CNN’e bir açıklama yapmış: Bak ne diyor Karakaş:
-Türkiye’de üretilen araçların yerlilik oranı maksimum yüzde 63. Biz yüzde 51 sözü verdik.
(e hani yerli ve milli demişti  Sn Erdoğan... Mevcut otomotiv üretimimiz daha milli ve yerliymiş; CEO öyle diyor; ben demiyorum.)
Karakaş şöyle devam ediyor:
- Sonrasında ise ikinci, üçüncü modellerde yüzde 68’e çıkaracağız dedik. İmalat başladıktan 3 sene sonra 68.8 oranına geleceğiz.
Şimdi TOGG yerli ve milli ise Reanult ve TOFAŞ/FIAT ne oluyo?
Bence TOFAŞ/FIAT, Renault ne kadar yerli ve milli ise TOGG da o kadar yerli ve millidir…
Madem o kadar meraklısınız yerli ve milli olmaya o zaman benden size beleşe bi slogan “Yerli ve milli, herkes TOGG’a binmeli…”
-Bi dakkka, ilk yerli otomobilimiz Devrim değil miydi?

-Boş ver, Devrim’i, artık Togg var toooog, kapı gibi aslan gibi, taş gibi, ver mehteri veeer!
-Ama bi dakka, ya bi van minut, Devrim arabasını yapan gerçekten de yerli ve milli mühendislerimize ayıp olmuyor mu?
-Ya bi git, yemişim Devrim’i, TOGG, en hakiki yerli ve en milli, Reis var arkasında Reis…
-İyi ama Kanal İstanbul var, çılgın projeydi hani!
-Dur şimdi, konumuz yerli ve milli otomobil… Kanal İstanbul çok çılgın proje, şimdi sıra az çılgın proje TOGG yerli ve milli…
-İyi de arkadaş, Bu Katar Emiri’nin annesi Kanal İstanbul’un geçeceği istikamette 600 dönüm arazi satın almış! Sadece o değil, Ayrıca Kuveytli iş adamı Wael Alnusef’ın şirketinin 53 dönüm, Suudi Arabistanlı iş adamı Sulaıman Al Muhaıdıb’ın da proje güzergâhından 9 dönüm arazi aldığı ortaya çıktı!
-Alsınlar hepsi Müslüman bunlar, Müslüman alsın başkası almasın…
-Yani Müslüman olunca normal öyle mi? Yahu insan vatan toprağını parayla başka ülke insanına satar mı, bu nasıl bir mantıktır?
-Şimdi bırak onu TOGG bak Togg’a hey yavrum hey…
-Asgari ücret açıklandı yapılan zam çük gibi. Ülkede milyonlarca insan asgari ücretle geçiniyor...
-Ya bana bak, sen kıskanıyon mu yoksa!
-2.324,70 TL ile 3 çocuklu 5 nüfuslu bir aile nasıl geçinir? Yerli ve milli olmayan, ama öyleymiş gibi yutturulan TOGG’u hangi asgari ücretli satın alabilir?
-Ya zaten TOGG bizim için yapılmadı, dünyaya satacaz biz onu, ülkemiz kalkınacak…
-Hee ülkemiz kalkınacak öyle mi? Peki ya asgari ücretli, 2.324,70 TL ile geçinenler?
-Ya sende amma mızıkçılık ediyon ha, ayıp ama… Şunu şurasında bi yerli arabamız var diye sevinmiştik, onu da kursağımızda bıraktın, ben oynamıyom…
-Dur hele dur, nereye gidiyon, daha yerli ve milli uçağımızı havalandıracaktık…
Sahi ya, bi de Yerli ve milli uçak muhabbeti yapılırdı her seçim öncesi değil mi? Sahi ne oldu o uçaklarımız?
İnşallah TOGG’un sonu da milli uçağımıza benzemez diyor ve size Tolga Örnek’in yönettiği “Devrim Arabaları” filmini izlemenizi tavsiye ederim. İzlemediyseniz mutlaka izleyin, ve zor koşullarda dahi olsa kendi insanımızın, mühendislerimizin kısa sürede neler yapabileceklerini ve siyasi otoritenin bir çuval inciri nasıl heba ettiğini ibretle izleyin!


YAZIMIN VİDEO VERSİYONUNU İZLEMEK İÇİN TIKLAYIN:

Pazar, Aralık 22, 2019

Demokrasi görünümlü Kakistokrasi...

Bir önceki yazımda size kleptokrasiyi anlattım, yani bir ülkede hırsızların legal şekilde demokrasinin olanaklarını kullanarak, halkı ikna ederek ya da amiyane tabirle ifade etmem gerekirse “halkı kandırarak” ya da daha da amiyane ifadeyle “halkı dolandırarak” iktidara gelmelerini ve gitmemek için her yolu denediklerini ama sonlarının hiç de iyi olmadığını özetlemiştim. Bu yazımda ise yine başka bir enteresan yönetim şekli olan “kakistokarsi” rejimini anlatacam. Hazır mısınız?
Arkanıza yaslanın ve entelektüel seviyesi yüksek olanların bildiği, benim gibi orta seviye genel kültüre sahip(!) insanların da yeni yeni duyduğu “kakistokrasi” neymiş hep birlikte öğrenelim….

Siz toplum içerisinde kendini nereye koruyorsunuz, hangi kesime daha yakınsınız? Cahillere mi? Akıllı ve zekilere mi? Uyanık ve kurnazlara mı, yoksa aptallara mı yakınsınız?  Herkes kendini uyanık zanneder… Ama ne profesörlerin, ne akıllı geçinen uyanıkların kandırılıp dolandırıldıklarını da duymadık değil hani!
Kim kendini aptal olarak kabul edebilir ki? Her insan kendiniz çok zeki ve uyanık zanneder…
Peki o zaman bu kleptokratlara ve kakistokrasi rejimini kuranlara kim oy veriyor?
Toplumların nitelikli insanlar yerine yeteneksiz cahiller tarafından yönetildiği kakistokrasi sistemi hiç de yabancı gelmeyecek…
Şöyle bir soru yönelteyim size: “Bir toplum bilgi ve birikime sahip, yetenekli insanlar yerine hiçbir vasfı olmayan, liyakatsiziler tarafından yönetilirse ne olur?”
Bizim ülkemiz (kağıt üstünde) demokrasiyle yönetiliyor, dünyanın büyük bir kısmı da bu yönetim biçimini benimsiyor ama çoğunlukla bu durum 'sözde' kalıyor. Yani, dediğim gibi sadece kağıt üstünde.
Her ne kadar konu başlığım cahillerin yönetimi olsa da, Kakistokrasi’nin karşıtı bir rejim daha var, o da “meritokrasi” yani akıllı ve zeki insanların bir araya gelerek, toplumun her bireyi için sistem geliştirmesi ve bu sistemle ülkeyi yönetme biçimi… Eşit hak ve temsiliyet hakkının olduğu demokrasi bir yanda, soyluların yönetimde olduğu aristokrasi öte yandayken biz vatandaş olarak hangisini seçeceğiz? Meritokratik bir yönetim biçimini bir topluma benimsetmek mümkün mü? Yönetenlerin liyakat usulü yönetime gelmesi ya da halkın böyle insanlardan oluşan ya da oluşacak bir partiye oy vermeleri, olanaksız görünüyor. Hele ki, cahillerin ferasetine güvenilen ülkelerde liyakat sahibi eğitimli akıllı insanlardan korkulur, hasbelkader, makam ve mevkii sahibi olmuş eğitimli gibi görünen cahillerin hışmına uğrarlar! Çünkü o ülkede kontrol demokrasi görünümlü kakistokratların eline geçmiştir!
Tıpkı kleptokraside olduğu gibi bu kelimenin kökeni de antik Yunan’a dayanır. Kakisto; kötü, yetersiz anlamına gelen bir kelime, krasi de, güç, hükmetmek, yönetmek anlamına gelir. Size ne kadar tanıdık geliyor bilmiyorum ama yetersizlerin, kötülerin halka hükmetmesi yönetimde olmasına kakistokrasi deniyor. Bu durum sadece geri kalmış ülkeler için geçerli değil, pekâlâ bu durum için dünyanın süperi ABD’yi de örnek göstermek mümkün. Hele ki, şimdiki seçilmiş başkan Donald Trump’ı düşündükçe, böyle biri süper Abd’nin nasıl da başkanı olur, Amerikalılar nasıl olur da bu kadar boş bir adamı kendilerine başkan seçer, anlaşılır gibi değil, deseniz de, önceki başkanlara bakıldığında durumun da çok da farklı olmadığı görülür. Gerçi ABD’de başkanların sembol olduğu, kontrolün farklı odaklarda bulunduğu bilinen bir gerçek ama her halde Trump gibisi ne ABD’ye ne de bir başka ülkeye nasip olmaz(!)
2019’un son günlerini yaşadığımız şu dönemde dünyanın birçok ülkesindeki yönetim şekillerine baktığımızda çoğu zaman yöneticilerin yetersiz olduğunu görürüz.  Bu kişilerin sistemde birer istisna olduğu düşünülür. Dünyanın her yerinde bu insanlar görevden gittikten sonra hak edenlerin yerine geleceğine inanılır ama o sistem değişikliği hiçbir zaman gerçekleşmez.
Çünkü çark bir kez işlemeye, sistem çalışmaya, rejim yerleşmeye başladı mı, o sistemi değiştirmek sonrasında büyük bir yıkım getirebilir… Bakınız Irak’a, Libya’ya ve hatta Sovyetler’e…
Hem kakistokrasilerde ve kelptokraside kontrolü ele alan siyasetçiler ülkenin bütün organlarını kendilerine bağlarlar… Öyle bir bağlılıktır ki bu, kendileri düştüğü an ülkelerini de beraberlerinde batırıp giderler…
Hal böyle olunca demokrasiden yahut meritokrasiden uzaklaşan toplumların kakistokrasiden gördüğü bir fayda da yok, çünkü toplumlar bu durumu seçerek yaşamıyor, gerek hukukun gerek halkın yaklaşımları sebebiyle zorunlu olarak geçiş yapılıyor.
Kimse 'bizi niteliksizler yönetsin' diyerek sandığa gitmez. İdeal yönetim biçiminin hayal olduğunu bilse de kakistokrasinin temel problemi başta olanların yetersiz olmaması da değil. Bazı ülkelerde halkı bu yönetimlere muhtaç bırakan bir sistem oluşur. Çünkü muhalefetin beceriksizliği, halkı kakistokratlara mahkum eder. Alternatifsiz kalan iktidardaki parti ummadığı bir şekilde onlarca yıl iktidarda kalır…
Bu sistemde başa geçenler yeteneksiz oldukları için sundukları hiçbir vaadi gerçekleştiremeseler bile halk onları baş tacı etmeye devam eder.
Allah’tan bizim ülkemizde halkımız çok uyanık, fazla uyanık, asla kakistokratlara oy vermez, beceriksiz yöneticileri hemen, şak diye anlar ve liyakata önem veren partileri tercih eder(!) Sadece bugün değil, 20 yıl önce de böyleydi, 50 yıl önce de… Öyle ki, kendisine ilk işçi haklarını kazandıran lideri bile bir çırpıda harcar, asgari ücretinin artmasını sağlayan partiyi bile vatan haini ilan eder.
Bizim vatandaşımız çok akıllıdır çook, asla hayyıınlara oy vermez, hele kendisini kandırana, yalan söyleyene, sözünü tutmayana, kendi kendisiyle çelişen, kendini yalanlayan liderlere hiç oy vermedi, vermez ve vermeyecek(!)
Peki kutsal kitabımız Kuran’da yazdığı söylenen “her toplum layık olduğu gibi yönetilir” ifadesi gerçek mi?
Evet… Her ne kadar kelimesi kelimesine öyle yazmasa da, Enfal suresi 53. ayet şöyle diyor: “Bir toplum, kendilerinde bulunanı değiştirmedikçe, Allah da onlara verdiği nimeti değiştirmez. Şüphesiz Allah işitendir; bilendir”

@SuatOktySnck 

KAYNAKLAR: https://onedio.com/haber/toplumlarin-nitelikli-insanlar-yerine-yeteneksiz-cahiller-tarafindan-yonetildigi-kakistokrasi-sistemi-tanidik-gelecek-891355 https://spectator.org/the-new-kakistocracy/ http://www.insightweb.it/web/content/kakistocracy https://reyhanputun.wordpress.com/2019/06/21/kakistokrasi/

Yazımın video versiyonunu izlemek için tıklayın: 


Pazar, Aralık 15, 2019

Kleptokrasi nedir, bilen parmak kaldırsın!

Kaç türlü yönetim şekli var bilir misin?
Demokrasi, halkın kendi kendini yönetmesi, teokrasi dini ağırlıklı yönetim biçimi, teknokrasi teknik yöneticilerin karar verdiği yönetimi biçimi, meritokrasi yönetim gücünün, yetenek ve kişilerin bireysel üstünlüğüne yani liyakata dayandığı yönetim biçimidir, (keşke böyle bir yönetim biçimine sahip olsak) otokrasi bir çeşit monarşi yönetimine verilen addır. Monarşilerde güç aile bireylerinde soydan sopa geçer, otokrasilerde yani benokrasi de denebilir buna, tek adam yönetimi de öyle…
Ve sosyalizm, kominizim, faşizm, diktatörlük, kapitalizm vs vs…
Bunları duymuş olabilirsiniz ama ben size bu yazımda bambaşka bir yönetim anlayışından, ülke yönetme sisteminden ya da sistemsizliğinden söz edeceğim.
Hazır mısınız, evdeyseniz evinizin kapılarını, araçtaysanız, emniyet kemerinizi sıkıca bağlayan, oturduğunuz yere iyice yapışın, ceplerinizi, cüzdanlarınızı güvene alın… Gerçi fayda etmeyecek, çünkü söz konusu yönetim biçimi nerede olursanız sizi kendine mahkûm eder ve halkını soyarken bile mutlu olmasını sağlar. Çünkü bu yönetim biçimine “Kleptokrasi” denir…
Kleptokrasi’yi kaçınız duydu bilmiyorum ama ben bu terimi sosyal medyada bir paylaşımda gördüm önce, internette araştırınca da Onedio sayfasında da konunun işlendiğini görünce biraz faydalanayım dedim… Yunanca hırsız anlamına gelen "κλέπτης" - "kleptes" ve hükmetmek / güç anlamına gelen "κράτος" - "kratos" kelimelerinden oluşan 'kleptokrasi' hırsızlar yönetiminin adı. Kleptokrasi rejiminde iktidarda bulunanlar kamu yetkileri ve kaynaklarını kendi mal varlıklarını ve zenginliklerini geliştirmek için kullanırlar. Bu tip rejimlerde yönetici sınıf kamu kaynakları üzerinden kendisini ve yandaşlarının zenginleşmesine sebep olurken, yaygın yolsuzluk ağları sebebiyle toplum zarara uğrar.
Nasıl demokrasi rejiminin olmazsa olmazı çok partili siyasi hayat, temel hak ve özgürlüklerin korunması, hesap veren kamu yönetimi ve demokratik yönetim ilkeleriyse, Kleptokrasi rejiminin de var olabilmesi ancak otoriter hükumetler ile mümkün. Bu yönetim bütün gücün tek bir kişide toplandığı diktatörlük veya bir grup elinde toplandığı oligarşiler olabileceği gibi, askeri cuntalar veya diğer otokratik yönetimler de olabilir. Bir kleptokrasinin yönetim biçimi pratikte baskı rejimidir ve hükumet toplum aleyhine yüksek bir güce sahiptir.
Demokrasilerde güçler ayrılığı ilkesi, güçler arasında bir denge ve fren mekanizması kurarak, üstün kamu gücüne karşı güçsüz durumda olan bireylerin temel hak ve hürriyetlerini etkin bir şekilde korumak amacıyla yasal garantilere alınır.
Kleptokratik yönetim biçiminde ise bu durum rejime karşı yönelmiş bir tehdittir. Böyle bir şey olursa yöneticiler (kleptokratlar) kamu kaynaklarını kişisel menfaatleri için kullanamayacakları için, gücü tek bir adama bağlamak için halkını yalan vaatlerle kandırlar. Bu sebeple kleptokrasilerde kuvvetler ayrılığı ya yoktur ya da sadece "görüntüde" bir kuvvetler ayrılığı bulunur. Yürütme organı hem yasama hem de yargı organlarını kontrol eder.
Bir ülkede Kleptokrasi olup olmadığını nasıl anlarız?
Kamu kaynaklarının hesap vermeden, kişisel amaçlar için kullanılıp kullanılmamasına bakarak…
Bir ülkede kamu kaynakları etkin bir şekilde bir kişi veya grubun zenginleşmesine yönelik olarak kullanılıyorsa o ülkede güçlü bir Kleptokrasi rejimi var demektir!
Ayrıca Kleptokrasilerde şeffaflık yoktur, kamu kaynaklarını kullananlar bu kaynakların nasıl kullanıldığının hesabını vermezler. Bu sayede yönetici sınıf kamu kaynaklarını istediği gibi kullanabilir.
Kleptokrasi rejimlerinde devlet yöneticileri kamu kaynaklarını kişisel banka hesabı veya mal varlığı muamelesi görür. Devlet hazinesi bu şahısların ihtiyaçları doğrultusunda kullanılır. Kamu kaynaklarının nasıl harcandığını denetleyen etkin bir mekanizma olmadığı için bu kaynaklar yöneticilerin talep ettiği lüks harcamaları da karşılamaktadır.
Kleptokraside kamu kaynaklarının nereye harcanacağı gibi kime harcanacağı da rejimin yöneticileri (kleptokratlar) tarafından belirlenir. Bu sayede yöneticiler kamu kaynaklarını belirli yandaşlara aktarırken, onlardan da bu "izin" karşılığında kişisel menfaat temin ederler.
Kleptokratikle yönetilen ülkelerde insani gelişmişlik oranı düşerken, temel hak ve hürriyetler erozyona uğrar, ekonomik ve sivil hayat kalitesi düşer, sadece iktidardaki parti ve yandaşları zenginleşir, bir çeşit saadet zinciri kurulmuştur ve zincir kopana kadar saadet sürer!
Kleptokrasilerde düşünce ve ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri özgürlüğü ile basın özgürlüğü yok edilir. Bu durum vatandaşların kamuyu etkin bir şekilde denetlemesini engeller. Toplum kendi finanse ettiği devletin kaynakları nasıl kullandığını öngöremez hale gelir.
Kleptokrasilerde ekonomik kaynaklar yöneticiler tarafından tek taraflı olarak kullanıldıkları ve yandaşlara aktarıldığı için, iş hayatında kaliteli ve düzgün iş yapma ahlakı ortadan kaybolur. Gerçekten iyi iş yapabilecek veya bu liyakata sahip firmalar, haksız rekabete uğradıkları için piyasayı ortalama yeterliliğe sahip ancak yandaş iş adamları domine eder. Geniş kitleler daha kötü ürünler için daha yüksek fiyatlar vermek zorunda kalır.
Liyakat değerlendirilmediği için yatırım ortamı bozulur, girişimciler yatırım için kullanacakları kaynakları yolsuzluk ağlarına rüşvet olarak aktarmayı bu yolla kamu ihalesi alarak çabucak zenginleşmeyi düşünürler.
Kleptokrasi yönetimlerinde yaygınlaşan yolsuzluk nedeniyle genellikle doğrudan yabancı sermaye yatırımları azalır. Bu da ülkelerin istihdam yaratmak için ihtiyaç duyduğu kaynaklardan ve gelecekte ülkeye fayda sağlayabilecek gelişmişlikten yoksun kalmalarına neden olur.
Kötü kullanılan ekonomik kaynaklar nedeniyle toplum sahip olabileceği daha iyi adalet, sağlık ve eğitim hizmetinden yoksun kalır. Bu da toplumun uzun süreli yapısını etkileyecek bir dezavantaj yaratır.
Peki dünyada Kleptokrasi ile yönetilen ülke var mı?
Olmaz olur mu?
Mesela Endonezyalı asker ve siyasetçi. 1967-1998 yılları arasında Endonezya devlet başkanı olarak görev yapan Suharto, Endonezya'yı yönetirken, kurduğu kleptokrasi ile 15 ile 35 milyar dolar arasında servet edindi. Ferdinand Emmanuel Edralín Marcos, 1965-1986 arasında Filipinler devlet başkanı. Filipinlerde iktidarı sırasında oluşturduğu kleptokrasi rejimiyle 5 - 10 milyar dolar arasında bir zenginliğe ulaştı. Romanya Cumhurbaşkanı Nikolay Çavuşesku 25 yıllık iktidarı süresince kendisi şatafat içinde yaşarken halkı sefalet içindeydi. 1989 yılının Aralık ayında karısıyla birlikte kaçmaya çalışırken yakalanmış ve Noel günü idam edilmişti. Bir iddiaya göre, Rumen diktatörün servetinin büyük bölümünü yurt dışına kaçırdığı, bir kısmını da Türkiye'deki bir medya patronunun babasına emânet ettiği konuşulmuştu. Gerçi o medya ve bir ara parti kuran malum aile Ak Parti ile birlikte yurt dışına uzanmış(!) mazi olmuştu ya neyse… Mobutu Sese Soko, Kongo'da 5 milyar dolar servet biriktirirken, Nijerya Devlet Başkanı Sani Abacha 2 - 5 milyar dolar, Yugoslavya'da Milosevic 1 milyar dolar, Haiti Devlet Başkanı Jean Claude Duvalier 800 milyon dolar, Peru Başkanı Fujimori ise 600 milyon dolar servet edindi.
Uluslararası siyaset bilimciler tarafından tipik bir kleptokrasi olarak kabul edilen Rusya'nın Devlet Başkanı Putin'in ise 203 milyar dolar servet sahibi olduğu iddia ediliyor.
Peki ya bizimkiler, aa olur mu hiç bizimkilerin alnı secdeye değiyor, elhamdülillah hepsi Müslüman… Hiç Müslümandan Kleptokrat olur mu? Olmaz tabi, gerçi başka Müslüman ülkelerde olur, bizde olmaz, hiç olur mu canım aşk olsun yani, Ortadoğu ve balkanların en zengin lideri Türkiye’deymiş, yok Man adalarına para kaçırmışlar, yok gemicikler, yok bilmem kaç odalı saray, 300 odalı yazlıklar, şu yok bu, hepsi kıskanç Kılıçdaroğlu ve pis ve beceriksiz muhalefetin iftirası.
Yol yaptılar yoooollll…

@SuatOktySnck 


YAZININ VİDEO VERSİYONUNU izlemek için tıklayın:

Perşembe, Aralık 12, 2019

Erdoğan kimin cumhurbaşkanı?

Erdoğan Türkiye ülkesinin, vatandaşlık bağıyla yaşayan insanların Cumhurbaşkanı mı? Yoksa sadece kendisine oy veren seçmeninin mi? Evet, Türkiye'nin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkeyi tek başına ve kendi kendine yönetmeye ya da yönetememeye devam ediyor...
Yanlış okumadınız "yönetememeye" NATO dörtlü zirvesinden sonra yaptığı açıklamada, İngiltere, Fransa ve Almanya'nın yanına şahsını ekleyen Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti'ni kendisinden ibaret gördüğünü bir kez daha gözler önüne serdi.
Aynen şöyle dedi Erdoğan, NATO dörtlü zirvesinde İngiltere, Fransa, Almanya ve şahsım"
Vallahi de billahi de son cümlesinde tam da bunu dedi: "şahsım"
Ne demek şahsım?
Yani o tek, diğerleri hepsi(!)
Şahsına münhasır biri olduğunu biliyorduk da, kendisini Türkiye Cumhuriyeti'nden ibaret sandığını ilk defa bu kadar alenen ve açık açık beyan etti Sn Erdoğan...
Yani şair burada, "ben var ay ben, ben bu alemin kralıyım, ben halifeyim, ben olmasam hepiniz bittiniz, değil Türkiye, değil dünya, galaksinin de lideriyim(!)" diyor da biz farkında değiliz galiba...
Elbette son bölümü bilerek ben mübalağa ettim. Çünkü bu ülkede yaşananların izahı olamıyorsa mizahı olur.
Erdoğan koskoca Türkiye Cumhuriyeti ve halkıyla dalga geçiyor, makara yapıyor...
Öyle bir hale geldi ki, kendisini Türkiye, Türkiye'yi de kendisi sanıyor.
Bu hastalıklı bir ruh hali, bu vaziyeti hem kendisine, hem ailesine, hem partisine, hem de Türkiye Cumhuriyeti'ne onanmaz derecede büyük zararlar verecek...
Belki yarın belki yarından da yakın...
Cumhurbaşkanı sn Erdoğan'ın gündemi sarsan açıklamaları sadece bu da değil... Nobel hakkında söylediklerini ciddiye bile almıyorum, çünkü gündem değiştirmek için yatığı  beyhude bir çabadan öte değil...
Yemedim, kimse de yemedi...
Fakat ve belki de nihayet Suriyeliler ile ilgili baklayı azığından çıkardı Reis, hiç bir Suriyeli mültecinin geri gönderilmeyeceğini söyledi ve vatandaşlık hakkı verileceğini ima etti...
İşte bu gündemi değiştirmez, direk sarsar. Çünkü yurdum insanının canına tak etmiş durumda Suriyeli mültecilerin dvarlığı, onlara tanınan bazı imtiyazlar...
Bu karar Erdoğan'ı da Ak Parti'yi de, 18 yıldır kurduğu sığ siyasi anlayışı da yıkar geçer!
Böyle bir şey yaparsa Erdoğan, hem ülkenin içine dinamiti koyar, hem de kendisinin.
Bu bir harakiridir, aha buraya yazdım!
Peki bu karar Sn Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendi kararı mı sizce?
Hiç sanmam...
Zira Erdoğan'ın son ABD ziyaretinde Turmp'ın "Suriyelileri vatandaşlığa alın" önerisini unutmuş değiliz...
Son söz; şu soruyu soralım: Erdoğan Trump'ın neden her istediğini yapıyor? Daha ne kadar, nereye kadar Trump'ın isteklerine evet diyecek ve neden?

@SuatOktySnck 

Konuyla ilgili videomu izlemek için tıklayın: