Perşembe, Şubat 28, 2019

Mart ayı tiyatro dolu…


Mart ayında Bursalılar tiyatroya doyacak. Nilüfer Belediyesi Tiyatro Festivali’nin (31 Mart seçim münasebetiyle) erkene alınması sonucu, her yıl geleneksel olarak Bursa Devlet Tiyatrosu’nun düzenlediği “Balkan Ülkeleri Tiyatro Festivali” iç içe geçmiş olacak ve Bursalılar, bir yandan tiyatro oyunlarına doyarken, diğer yandan da oyun seçiminde tercih yaparken ikilemde kalacak.
Bu yıl 6. kez organize edilecek Balkan Ülkeleri Tiyatro Festivali’nin tanıtım toplantısı Gold Majesty Hotel’de yapıldı. Ahmet Vefik Paşa Devlet Tiyatrosu Sanat Yönetmeni Arzu Tan Bayraktutan’ın önderliğinde gerçekleşen toplantıda festival hakkında bilgiler paylaşıldı.
Bayraktutan, 6 yıl sonunda festivalin tahmin ettiklerinin çok ötesinde bir seviyeye ulaştığını belirterek, “Bu yıl da Bursa’ya Balkan ülkelerinden yaptığımız özel seçkilerle, 7 ülkeden birbirinden çarpıcı 14 oyun izleteceğiz” dedi.
Nilüfer Belediyesi’nin festivali de önemli ama Balkan Ülkeleri Tiyatro Festivali bana kalırsa daha önemli duruyor. Bir kere uluslararası bir festival ve balkanlardaki akraba ülkelerin, akraba toplulukların kentimize gelip oyunlar sahneleyecek olması ayrı bir heyecan. Keşke Nilüfer Belediyesi, önceki yıllarda olduğu kendi festivallerini Nisan aynının başına alabilseydi.
Sanırım festivali erkene almalarının nedeni, 31 Mart seçimlerinin yapılacak olması ve organizasyonu seçimlerden önce tamamlamak istemişler.
Dediğim gibi, bu her ne kadar Bursalı sanatseverleri ikilemde bırakacak olsa da, Bursalılara tiyatro dolu bir Mart ayı vaat ettiği bir gerçek. Bursa gibi 3 milyonluk bir şehir için aynı anda iki tiyatro festivalinin düzenlenmesinin tek sıkıntısı olabilir, o da tiyatro severlerin, çakışacak bazı oyunları izleyemeyecek olması!
Bu hoş ikilime rağmen, bu iki festivali kentimize kazandıranlara da ayrıca teşekkür etmek gerek. Nilüfer Belediyesi, iki yılda bir düzenlediği Tiyatro Festivali’ni tekrar her yıl yapmaya başlaması ve elbet Bursa’nın itibarı için büyük önem taşıyan Balkan Tiyatro Festivali’ni başlatan Bursa Devlet Tiyatrosu, Sanat Yönetmen, Arzu Tan Bayraktutan ve Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Mustafa Kurt’u da alkışlamak gerek.
Fakat Bursa gibi, tarihi, kültürü ve sanayisi ile ülkemizin 4. büyük şehrinin böylesine düşük bir bütçeyle bir festivale imza atması, Bursa Devlet Tiyatrosu için başarı ama kentin geneli için ise utançtır!
Sn Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat kendi sözü ve basın açıklamasıyla kamuoyuna duyurusu olan “İtibarda tasarruf olmaz!” sözünü anımsatmak isterim. Peki hangi itibarda?
Sadece kendi itibarı mı, yoksa ülkemizin tanıtımı için yapılacak her türlü harcamada mı?
Bir tiyatro festivali itibar değil midir?
Neyse; nereden bakarsanız bakın, Arzu Tan Bayraktutan ve ekibi az parayla çok ciddi bir iş yapmakta.
Zira Bursa gibi bir sanayi şehrinin de böyle bir festivale daha çok destek olması gerektiğini de son söz olarak eklemek isterim…
Bursa’ya ve sanata her kim bir çivi çakıp üstüne tek bir tuğla koyuyorsa ben şahsen bir Bursalı olarak alkışlamayı kendime görev sayıyorum…

Pazartesi, Şubat 25, 2019

Mısır’dan star çıkıyor, ya bizden?


Sinema dünyasının tartışmasız en prestijli ödülü Oscar’dır. 
Amerikan Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisinin geleneksel olarak, öncelikle kendi sinema endüstrisini ödüllendirmek amacıyla organize ettiği 91. Oscar ödül töreninde sürpriz olmadı ve hak edenler kazandı. En iyi film, en iyi yönetmen, en iyi senaryo, en iyi erkek ve kadın oyuncu ödülleri, kuşkusuz en çok merak edilen sonuçlardı. Roma filmi de, Green Book da, yönetmen ve oyuncuları da (özellikle Marshala Ali) hak ettikleri değeri buldu.
Benim en çok merak ettiğim ödül ise en iyi erkek oyuncu kategorisinde akademi üyelerinin tercihiydi…
Bu ödül de hak edene gitti ve Rami Malek zirveye çıktı. Bohemian Rhapsody filmindeki performansıyla güçlü ve deneyimli rakipleri arasından sıyrılarak Oscar’ı kaptı.
Oysa birçok yorumcu Viggo Mortensen’i ödüle daha yakın görüyordu. Hem Bohemian Rhapsody’de Malek’in, hem de Green Book’ta Mortensen’in performanslarını izledim. Film olarak Green Book daha iyidi ve zaten en iyi film Oscar’ını kazandı. Mortensen ile Malek’in performansları, zorluk derecesi anlamda değerlendirildiğinde kesinlikle Freddie Mercury’i canlandırmak daha bıçak sırtı bir iş. Çünkü dünyaca tanınan bir figür ve izleyiciye o karakteri hissettirmek yetenek ister.  
Viggo Mortensen’in canlandırdığı karakter de gerçek hayattan biriydi ama bilinen bir figür olmadığı için izleyenlerin kıyaslama yapma şansı yoktu. Ki, Mortensen’in performansı da küçümsenmeyecek kadar iyidi.
Bu açıdan baktığımızda Freddie Mercury’e hayat vermek daha riskliydi. Sonuçta rolün ve karakterin altında ezilmek de vardı. Fakat Rami Malek, gerek beden dili, gerekse bakış ve duruşuyla karakterini doğru şekilde özümsemiş. Bu zorluğun üstesinden, üstün bir perfomansla kalkarken, önce Altın Küre (Golden Globe) son olarak Oscarlarda hak ettiği şekilde ödüllendirildi.
Tabi Rami Malek’in aldığı bu ödülün bir başka anlamı daha var.
Rami, ailesi ABD’ye Mısır’dan göç etmiş (*)Kıpti asıllı bir Amerikan vatandaşı. Aynı zamanda Mısırlı.
Yani Rami, Ömer Şerif’ten sonra Mısır’dan çıkıp dünya starı olmayı başarmış ikinci aktördür, diyebiliriz.
1963'te Ömer Şerif,  Arabistanlı Lawrence filmindeki performansıyla yardımcı oyuncu dalında Oscar'a aday gösterilmiş kazanamamıştı. 56 yıl sonra Mısır asıllı Rami Malek Şerif'in alamadığı Oscar’ı hemi de en iyi erkek dalında kazanarak tarihe geçti. Mısır dünya sinemasına iki süper yıldız kazandırdı.
Peki ya biz?
Türkiye olarak biz neden sinemada uluslararası bir star çıkaramıyoruz?
Dün de çıkmadı, bugün ve yarın da çıkacak gibi görünmüyor.
Çünkü bizim sinemacılarımız “biletin yanında patlamış mısır mı satsak yoksa kola mı?” kavgasını yapmakla meşgul. Ha bir de,   Recep İvedik mi daha çok izlendi, Cem Yılmaz mı, yoksa Yılmaz Erdoğan mı? Ayla da nasıl Oscar’a aday olamadı, yok ya ne Ayla'sı, Ahlat Ağacı daha süpeer(!)” tartışmalarının ortasında Cannes'ten Nuri Bilge Ceylan sayesinde gelen (klişe) ödüllerle avunduk durduk.   
Hani Oscar’ımız?
E aday var mı?
Yok mu Rami Malek gibi bir starımız? 
Aa neden ki?
Nedeni basit?
Bizim ülkemizde durum, deve misali…
Neremiz doğru ki, çark sinemada doğru dönsün.
Sektör olamamak en ciddi problem olarak karşımıza çıkıyor ve bu problemi çözmek için kimse çözüm üretemiyor.
Neden? 
Çünkü hepsi kendi çıkarını düşünüyor, sektörleşmek için birlikte hareket edemiyor.
Diyeceksiniz ki, “Mısır’da sektör mü var ki bu yetenekler yıldız oluyor?”
Elbette Mısır sinemasından da söz etmek pek mümkün değil ama onlarda oluyor, bizde olmuyor!
Belki liyakat, belki yeni yüzlere yeni fırsatlar, geniş imkanlar, belki sinema pastası ufak olsun da bizim olsun” mantığını kırıp, pasta büyük olsun da herkes nasiplensin. 
Recep İvedik filmlerine 7-8 milyon, Yılmaz Erdoğan’ın, Cem Yılmaz’ın filmlerine 3-5 milyon izleyici gidiyorsa, e film gibi filmlere de 200-300 bin kişi gitsin ki, yeni ve daha kaliteli, daha etkili filmler yapılsın ve Dünya sinemasında yerimizi ülke olarak alabilelim.
Bizim yeteneklerimizden de birkaç kişinin ismi parlasın!
Neden olmasın?

(*)Kıptiler: Mısır'da yaşayan, Arap olmayan Hristiyan bir halk


Perşembe, Şubat 07, 2019

Alinur Aktaş özür dilemiş!


Bursa’nın irili ufaklı gazetelerinden biri de Kent Gazetesi’dir.
Bu gazetenin yazarlarından biri de Binay Kazan’dı.
Dı’lı geçmiş zaman kipi kullanıyorum, çünkü Binay Kazan artık o gazetede yazmıyor. “Neden çalışmıyor ya da yazamıyor?” sorusunun yanıtını yazımda vereceğim.
Bundan bir ay kadar önce Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı ve aynı zamanda 31 Mart seçimlerinde Ak Parti’nin adayı Alinur Aktaş Kent Gazetesi’ni ziyaret ediyor. Ziyaret nedeniyle gazetenin yönetici ve yazarları da Aktaş’ın ziyareti sırasında hazır bulunuyorlar. Yazar arkadaşlar başkanlık durumu ve görev süresiyle ilgili değişik sorularla Sn Alinur Aktaş ile samimi bir sohbete koyuluyorlar. İnegöl’den geldiği için Bursa’yı tanıyıp tanımadığı fikrini edinmek için Binay Kazan da başkan Aktaş’a, seçimler öncesi dersine nasıl hazırlandığını ya da iyi hazırlanıp hazırlanmadığına dair bir soru yöneliyor. Sohbetin ardından da (adet olduğu üzere) Kent Gazetesi’nin yönetici ve yazar kadrosu Sn Aktaş ile toplu fotoğraf çektirmeyi ihmal etmiyorlar
Buraya kadar her şey normal.  
Ertesi gün, Alinur Aktaş’ın ziyareti ile ilgili gazetelerinde yer alan haber ve fotoğrafı gören Binay Kazan şaşkınlık içerisinde toplu fotoğraftan kendisinin olmadığını fark etmiş.
"Olmadığını" derken fotoğraftan çıkarıldığını anlamış.
Bunun nedenini öğrenmek için gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Tevfik Fikret Sönmez’i arayıp durumu sorduğunda kendisini dumura uğratan bir tepkiyle karşılaşmış.
“Sn Alinur Aktaş’ı zorda bırakacak bir soru yönelttin, bu bizi de zor durumda bıraktı. O nedenle seni fotoğraftan sildirdik!”
“Yok artık!” dediğinizi duyar gibiyim.
Evet aynen öyle yaptırmış Tevfik Fikret Sönmez!
Kazan’ı fotoğraftan, photoshop marifetiyle yok etmiş.
Yuh yani, evet yuh!
Bu nasıl bir davranış yozlaşmasıdır arkadaş?
Sorulan basit bir sorudan rahatsız olmak nasıl bir karakterdir, nasıl bir zihniyettir?
Siz olsanız böyle bir durumda ne yapardınız bilemiyorum ama Binay Kazan anında istifa edip tepkisini göstermiş.
Binay Kazan’ı tanırım, eski bir gazetecidir.  
Tevfik Fikret Sönmez’i ise birkaç kez görmüş olsam da aslen kimdir, nedir, nasıl bir gazetecidir, tanımam, bilmem ama bu yaptığı ile nasıl bir karakter ve gazetecilik etiğine sahip olduğunu anlamak zor değil.
Kraldan çok kralcı, başkası için niyet okuyan ve böylesine basit bir sorudan bile nem kapan birinden farklı bir davranış beklemek de saflık olur.
Sönmez’in bu davranışı, “Acaba Alinur Aktaş, gerçekten de sorudan rahatsız olup tepki gösterdiği için mi toplu fotoğraftan Binay Kazan kaldırıldı?” sorusunu akıllara getiriyor.
Ancak işin Aktaş ile ilgisi olmadığı anlaşılıyor. Zira Başkan Sn Aktaş, hemen telefona sarılıp üzüntüsünü dile getiren bir konuşma yaparak Binay Kazan’dan özür dilemiş.
Evet…
Günümüzde gazetecilik etiği işte bu durumda ama Sn Alinur Aktaş’ın da olayı duyar duymaz Binay Kazan’ı arayıp yaşananların kendisiyle ilgisi olmadığını söyleyip üzüntüsünü dile getirmesi de takdire şayan.
Gazeteci olmak, gazetecilik yapabilmek, gerçek gazeteci gibi davranıp havadan nem kapmamak bu devirde büyük marifet.
Ne mutlu onuruyla gazetecilik yapabilene, ne mutlu gerçek gazeteci kalabilene!


@SuatOktySnck