Pazartesi, Temmuz 24, 2017

Sinagog kapısı tekmelemek…

Sinagog, kilise, cami…
Üç hak dinin mabetleri.
Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık…
Ortaya çıktıkları tarihten bu yana kedi köpek gibiler.
Bu üç din de kendilerinin “gerçek din” olduğunu iddia ediyorlar.
Yahudiler Hristiyanları tanımıyor, Hristiyanlar da kendilerinden sonra gelen Müslümanları tanımıyor…
Müslümanlar ise tek hak dinin kendilerinin olduğunu iddia etmelerine rağmen, Musevileri de Hristiyanları da tanıyor, peygamber ve kitaplarını da kutsal kabul edip (sözde) saygı gösteriyorlar…
Sözde diyorum lakin, diğer dinlerin mensuplarına karşı tutumları da tarihin değişik dönemlerinde trajik sonuçlar ortaya çıkarmıştır.
Ve elbette Hristiyanlığın (özellikle de haçlı seferleri) ile İslamiyet’in yayılmasını engellemek için yaptıklarını unutmak mümkün değil.
Müslümanlık, tarihinin en parlak dönemini, günümüz İspanya’sının Endülüs bölgesindeki 711-1492 yılları arasında İber Yarımadası'nda kurulan Emevi devleti ile yaşadı. Daha 100 Km ödete Hristiyanlar kilisenin engizisyon zulmüyle inim inim inlerken Endülüs çağının çok çok ötesinde ilim ve bilim üretiyordu ki, bugün modern tıp, fizik ve gök bilimlerinin temeli o dönemlerde atılmıştı.
Peki ne oldu da Müslümanlar yıldız gibi parlarken, hoşgörü ile bütünleşen okuma, eğitim ve çalışkanlığını terk edip cehalete mahkûm oldular?
Ne oldu da Hristiyanlık ve hatta Musevilik cehaletle boğuşurken aklı terk edip Müslümanlar doğru yoldan saptılar?
İşte kilit nokta ya da kader anı bu su sorunun yanıtında gizlidir:
Her şey İmam Gazali’nin felsefeye karşı verdiği mücadele ile İslam dünyasında felsefi düşüncenin gelişmesini önlemesiyle gerisi geri gitmeye, Müslümanların aklı bir kenara bırakıp dinin yoz ve yobazlaşmasına kayıtsız kalmasıyla başladı.
Hristiyanlık rönesansı yaparak köklü bir uyanış yaşarken Müslümanlar Gazali'nin etkisiyle sahip oldukları değerleri ellerinin tersiyle itip cehalete yöneldiler!
Ve sonuç...
Günümüz Müslümanlarının tamamen cehalete teslim olmasıyla düştükleri çaresiz durum bu tabloyu ortaya çıkardı.
Batı, Müslüman bilim insanlarının temellerini attığı fikirler üzerine medeniyetlerini inşa ederken Müslümanlar birbirini yemeye, sömürü düzenine karşı çözüm üretemez durma gelmeye devam etti.
2017’nin ortasına geldiğimiz dünya medeniyetinin en düşük eğitim seviyesinin Müslümanlarda olması bir tesadüf değil, kader hiç değil.
Müslümanlar nüfus olarak artarken, nitelikli insan sayısı konusunda ne yazık ki orta çağın da gerisine düşmüş durumda.
Batı teknoloji üretirken Müslümanların ürettiği tek şey kaos oldu...
Demek neymiş, nicelik değil nitelik önemliymiş. Sen istersen 10 milyar ol, eğer cahillerden ibaretsen, 8 milyon ilim bilim, sanat, siyaset üretebilen düşünebilen beyinlerin kölesi olmanı kimse engelleyemez! Örnek: (Yaklaşık) 25 milyon Yahudi, 1,5 milyar cahil Müslüman! Onlar 50'şer, 100’er yıllık planlar yapar, dünyanın düzenini belirleyen takımı kurar, sen gidip sinagoglarının kapısını tekmelersin anca!
Bir avuç İsrail’in bir avuçtan da az Filistinli’ye yaptıkları kabul edilemez, peki ya koskoca Arap ve Müslüman dünyasının buna karşı yaptırımı nedir?
Sıfır…
Müslüman dünyasının tek çağdaş toplumunun yaşadığı Türkiye Müslümanları, kendi vatandaşı olan Musevilerin ibadethanelerine saldırabiliyor…
İsrail’in yaptığı zulmün faturasını Türkiye Musevilerinden çıkarılamayacağını idrak edemeyen sözde vatan ve dinsever güruh bunlar!
Asırlardır bu topraklarda yaşayan Museviler kimdir, bu ülke için ne yapmışlardır, ne yapmaktadırlar, iyi bilmek lazım. Bir arkadaşım Facebook üzerinden şu değerlendirmeyi yapmış. Aynen paylaşıyorum:

Bu ülkede yaklaşık 17.000 kadar Musevi asıllı Türk vatandaşı var;
1- Hiçbiri yeşil kartlı değil.
2- Hiçbiri elektrik çalmaz. (Kaçak elektrik kullanmaz)
3- Hepsi vergi mükellefidir.
4- Kızlarını başlık parası adı altında para ile satmazlar.
5- Beşik kertmesi berdel ve töre cinayeti nedir bilmezler.
6- Devletin askerine polisine silah sıkmazlar, sivillerin üzerine molotof atmazlar. (Öğretmen kaçırıp katletmezler)
7- Dörde kadar kadın almazlar.
8- Atatürk'e bizden fazla saygılıdırlar.
9- Yüzlerce yıldır bu topraklarda yaşarlar ve devletlerine asla ihanet etmezler.
10- Hırsızlık ve uyuşturucu işinden hüküm giymiş bir tek Musevi asıllı vatandaşımız yoktur.
Vee, bir suru de can arkadaşım Musevi' dir!

Evet, bir tane bile tembel, uyuşuk, başkalarının sırtından geçinen Musevi göremezsiniz.
Peki biz ne yapıyoruz?
Onlar gibi çalışkan, onlar gibi üretken, onlar gibi doğru olmak yerine, İsrail’e duyduğumuz öfkeyi kendi vatandaşlarımızdan çıkarmaya çalışıyoruz.
Ve bizimkiler Müslüman, onlar Yahudi, ötekiler Hristiyan.
Sonra Müslümanlar cennete gidecek, onlar cehenneme öyle mi?
He ya he…

 @SuatOktySnck 

Cuma, Temmuz 14, 2017

Biri tiyatro mu dedi?

 Yok yok, bildiğiniz tiyatrodan söz etmiyorum; bu tiyatro başka tiyatro...
Ama önce tiyatro nedir ona bakalım: Tiyatro, insanı insana insanla insanca anlatma sanatıdır.
Peki, 15 Temmuz darbe girişimi gerçekten bir tiyatro mu, yoksa Kemal Kılıçdaroğlu’nun ısrarla nitelendirdiği gibi kontrollü bir darbe girişimi mi?
15 Temmuz’dan sonra kafalarda oluşan soru işaretleri nedeniyle bir kesim tarafından ortaya atıldığı gibi bu bir tiyatro mu değil mi bilmem ama duruma açıklık getirmek adına aklıma takılan soruları tekrar yöneltmek istiyorum.
Sadece soruyorum, yanıtını bilen varsa lütfen ya yorum yazsın ya da bi şekilde ulaşıp mail atsın; çünkü herkes gibi ben de çok merak ediyorum…

1 – Darbe girişimi neden o saatte yapıldı, neden sadece tek köprü ve tek geçişi tutuldu?
2 – Neden meclis bombalandı?
3 – TBMM’nin çatısı bombalanırken Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın neden sadece bahçe duvarına bomba atıldı?
4 – Sn Erdoğan’ın darbe yapılacağını eniştesinden öğrenmiş olma ihtimali size de garip gelmiyor mu?
5 – Marmaris’te kalan Erdoğan’a suikast yapılacağı önceden bilinmiyorsa neden aynı anda 4 uçak hazırda bekletildi?
6 – Darbenin ardından doğal olarak OHAL ilan edildi, peki hangi gerekçe ile OHAL sürekli şekilde uzatıldı?
7– OHAL’in verdiği yetkilere dayanarak birçok insan ya FETÖ üyeliğinden ya da ya da uydurulan farklı gerekçelerle işinden oldu, kimi de hapse atıldı, yargı hükmü olmadığı halde neden hala hapisteler?
8 – FETÖ ile alakaları olmayan ve ömürleri FETÖ ile mücadele etmekle geçen gazeteci ve yazarların FETÖCÜ diye tutuklanmaları size de garip gelmiyor mu?
9 – Fetullah Gülen ile yan yana boy boy fotoğrafları olan, Gülen’i arsızca ve abartılı şekilde övdükleri videolarla kanıtlanabilen ama Ak Parti’ye yakın durdukları için onlara kimse dokunamazken, sadece Bank Asya’ya hesap açıp, FETÖ’nün desteklediği sendikalara üye olduğu için birçok kişinin hayatı karartılmış olması hangi vicdana sığar?
10  – FETÖ’nün siyasi ayağının ortaya çıkarılması için verilen soru önergeleri Ak Parti tarafından neden engellendi ve bunu engellemek Ak Parti içindeki FETÖCÜ’leri korumak anlamına gelmez mi?
11 – Artık sadece Cumhurbaşkanı değil, Ak Parti Genel Başkanı ve TC tarihinin en güçlü siyasetçisi haline gelen Recep Tayyip Erdoğan, partisi içindeki FETÖCÜ’lerin araştırılmasının engelleniyor olmasına neden çözüm bulamaz? Erdoğan’ın bu tavrı garip değil mi?
12 – Elde olan tüm verilere bakınca MİT müsteşarı Hakan Fidan ile Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar’ın darbe girişimini engellemekte bilerek ya da bilmeyerek başarısız oldukları ortadayken bu iki ism, bir yıl geçmesine rağmen nasıl hala görevde kalabiliyor?
13 –  365 gün sonunda tüm olanlara bakınca Sn Recep Tayyip Erdoğan gerçekten de darbe olacağını bildiği izlenimi ortaya çıkmıyor mu? Eğer biliyor idiyse durumdan yararlanmak için engellemediyse bu da suç değil mi?
14 – Yaklaşık 15 saat süren ve 248 vatandaşımızın şehit edildiği, 2196 vatandaşımızın ise yaralandığı darbe girişiminden sonra ortaya çıkan tablo gerçekten de bir destan mı, yoksa, yoksa…

15 Temmuz’dan sonra ortaya atılan “bu bir tiyatro” İddiaları için, “bunun tiyatro olduğunu anlamak için aradan bir ya da iki yıl geçmesi lazım” demiştim. Bu süreç içerisinde, Sn Erdoğan öfke dilini bir kenara bırakıp, toplumu bölmekten vaz geçer, herkesin Cumhurbaşkanı olur, hepimizi kucaklar, sadece FETÖ örgütünü çökertmeye yönelik çaba içerisinde olursa, evet bu bir gerçek darbedir” diye ifade etmiştim.
Aradan bir yıl geçti ve Sn Erdoğan ne yazık ki, öfke ve nefret dilinden vazgeçmedi, aksine daha da acımasız oldu. Toplumu ayrıştırmaya, kendi tabanını bir arada tutmak adına kendisini eleştirenleri ötekileştirmeye, sadece bir kesimin başkanı olmaya devam etti!
Şimdi son ve 15. soruyu yöneltiyorum: 15 Temmuz Darbe Girişimi tiyatro mu değil mi? Tiyatro ise bu oyunun yönetmeni kim, yazarı kim? Yok eğer tiyatro değilse, Recep Tayyip Erdoğan neden hepimizin değil de sadece bir kesimin Cumhurbaşkanı gibi davranıyor?

Başka sorum yok, söz savunmanın…
Destanınız hayırlı olsun(!)