Kimden söz ettiğimi biliyorsunuz elbet; Recep Tayyip
Erdoğan. “Muhtar bile olamazsın” diyenlere
inat, hem onlardan intikam alıyor, hem de bu ülkede olabilecek her şey oluyor,
bir tek rezil olamıyor(!)
16 Nisan öncesi yaptığım değerlendirmede, Erdoğan'ın
referanduma bir şeye güvenerek girdiğini, kaybedeceğini anladığı anda referandumun
bir bahane ile iptal edileceğini yazmıştım.
Gerçekten de öyle oldu ve Sn Cumhurbaşkanı, devletin el
verdiği ya da el vermediği, yettiği ya da yetmediği ne imkanı varsa her şeyi,
en ince ayrıntısına, zerresine dek kullandı, kullanmakla kalmadı, tek kelimeyle
ve amiyane tabiriyle “sömürdü”
Recep Tayyip Erdoğan'ın güvendiği şey ise kendi yarattığı
hukuksuzluk sistemiydi ve bunu sağlama aldığı ortam da yine kendi kararı olan
OHAL’den başkası değildi.
Israr ve inatla OHAL’de referanduma gitmesinin sebebi de elbet
seçimin hemen ardından anlaşıldı.
“Mühürsüz milyonlarca
oy pusulası ve zarf”
2010’da kendi çıkardıkları yasaya göre o oylar geçersiz sayılmalıydı
ama kendi çıkardıkları yasayı yine kendileri hiçe saymaktan çekinmediler.
Tüm olağanüstü imkanlara rağmen referandumda çıkan kıl payı
sonuç, Recep Tayyip Erdoğan'ın istediği gibi olsa da; yanıtsız kalan soru: “Bu ülke böyle bir durumu hak ediyor mu?”
Taraflı tarafsız tüm hukukçular, aklı çalışan, sorgulayan
her insanın kafasında şu soru hâlâ asılı duruyor ve şimdiye kadar kimse çıkıp
dile getirmedi: “Yaşananlar bir planın
parçası olabilir mi?”
Plan evet, plan, yani bir tezgâh, kurmaca bir düzen,
düzenek, ketenpere…
Çünkü, sosyal medyaya yansıyan videolar, görseller ve
bilgiler hiç de göz ardı edilebilecek gibi değil ve ister istemez, “Yok artık, bu kadarı da olamaz” dedirtiyor
insana.
Peki ya eğer referandumda tam tersi bir sonuçla, az farkla
hayır kararı çıksaydı ne olacaktı dersiniz?
Elbette, bugün geçerli sayılan mühürsüz oylar kendileri
tarafından ortaya serilecek ve itiraz sonucu geçersiz sayılarak referandum “paşa
paşa” yenilenecekti…
İşte bu durumu dikkate aldığımız zaman, diyorum ki, “Mühürsüz oy pusulası ve zarflar, aslında
planın bir parçası. Duruma göre kullanılacak bir kozdu. Planı bozan ise bu usulsüzlüğün
diğerleri tarafından fark edilmesi oldu”
YSK Başkanı Sadi Güven mühürsüz oyların geçerli sayılma
nedeni hakkında “böyle uygun gördük”
şeklinde yaptığı açıklama durumu özetlemiyor mu sizce?
Aslında kendisinin uygun gördüğü bir durum yok, uygun
gören o değil, Reis’in ta kendisi…
Reis, Recep Tayyip Erdoğan….
Erdoğan bu maçı, Cumhurbaşkanının halk tarafından
seçilmesiyle çoktan kazanmıştı oysa.
CHP genel başkanı Kemal Kılıçtaroğlu ise nasıl kumpasa getirildiğini
bugün bile anlamamışa benziyor.
Karşısında faullü güreşen, yenileceğini bile bile, hakeminin
taraf tuttuğu maça çıkıyorsa hala, bunun tek bir açıklaması olabilir: Aptallık.
Ve sonuç itibariyle Erdoğan, Türkiye gerçekliğinde büyük
bir siyasetçi ve tek adam, bir o kadar da yalnız…
Yanınızda kalabalıkların olması sizi yalnızlığınızdan kurtarmaz…
Etrafındaki zümre ona yalakalık yapmaktan başka bir işe
yaramıyor; belli ki, o da onların yalakalığından pek memnun olmalı, lakin
halkın çoğunluğu Erdoğan’ın tek adam olmasından hoşnut değil.
Belki bugün kendi kurduğu plan içerisinde “Atı alıp Üsküdar’ı geçti” ama o
bindiği at yakında onu üzerinden silkelerse kimse şaşırmasın. Çünkü Üsküdar’dan
aşağı Kasımpaşa(!)
Ortada gerçek anlamda bir hukuksuzluk varsa, bu aynı
zamanda kul hakkıdır ki, “Elhamdülillah
Müslümanım” diyen biri için en büyük vebal kul hakkıdır. Mazlumların ahı
zaten orada bir yerde duruyor, işin içine kul hakkı da girdiyse,..
Allah
hepimizin yar ve yardımcısı olsun!